"Gerçekten" haber verir 09 Şubat 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formuİletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Basından Seçmeler

Tutuklu orgeneral kalmamış

Seçim yaklaştıkça harharlanan ortamda pişmeye aday Tosun tartışması. Mardin’de 33 bomba çıkan ve kazıların devam ettiği ev. Ve. Delil yetersizliğinden tahliye edilen Hurşit Tolon.

Nöbetçi mahkeme, avukatın tahliye talebini İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na göndererek bu konudaki görüşünü sormuş. Savcılık, Hurşit Tolon’un tutukluluk halinin devamı yönünde görüş bildirmiş. Ancak nöbetçi mahkeme, savcılığın bu talebini yerinde bulmayarak, Tolon’un delil yetersizliğinden tahliyesine karar vermiş...

Mahkeme tahliye kararına, ‘tutuklama kararına esas alınan 29 sayfalık Ergenekon yapılanmasını içeren kitap fotokopisinin gizliliğinin bulunmamasını’ gerekçe göstermiş... Ama öte yandan da emekli orgenerale yurt dışına çıkış yasağı koymuş...

Tolon bir süre önce rahatsızlığı nedeniyle GATA Haydarpaşa Hastanesi’ne sevk edilmiş...

Adli Tıp raporunda Tolon’un hastalığının teşhis edilebilmesi için üç ay hastanede kalması gerektiği söylenmişti...

Hurşit Tolon’un tahliyesiyle Ergenekon Dava ve soruşturmasında tutuklu orgeneral kalmadı...

* * *

Aslında...

Tolon’un tahliyesinde rol oynayan...

Bu ‘Ergenekon Kitapçığı’ işi de karışık...

Biliyorsunuz...

Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), ‘2003’te Genelkurmay’a Ergenekon kitapçığı yolladığını’ açıklayınca, mahkeme TSK’ya bu belgeyi sordu. Ancak Genelkurmay ‘bizde böyle bir kitapçık yok’ dedi.

Böylece Ergenekon Davasında MİT ve Genelkurmay Başkanlığı arasında rapor çelişkisi çıktı. MİT, Genelkurmay’ı 2003 yılında Ergenekon oluşumuyla ilgili bilgilendirdiğini belirtirken, Genelkurmay, arşivlerinde böyle bir kaydın olmadığını açıkladı. MİT ise mahkemeye gönderdiği yazısında, ‘raporu Genelkurmay Başkanı’na verdik’ diyor. MİT ayrıca kitapçıkta kamuoyuna malolmuş bazı asker ve sivil şahısların olduğunu da vurgulamıştı.

* * *

MİT, 2003’teki kitapçık dışında hazırlanan çalışmanın özeti niteliğindeki bilgi notunun da 26 Mayıs 2006’da gene Genelkurmay Başkanlığı İstihbarat Daire Başkanı’na sunulduğunu açıklamıştı...

Bu bilgilerin ışığında Ergenekon Davası’na bakan 13. Ağır Ceza Mahkemesi Genelkurmay’a yazı yazarak, MİT tarafından kendisine gönderildiği belirtilen kitapçık ve bilgi notunun mahkemeye göndermesini istedi.

Ancak Genelkurmay Başkanlığı, 16 Ocak 2009’daki yazısında, kendilerinde 10 Temmuz 2003’te gönderildiği belirtilen raporun bulunmadığını belirterek, mahkemeye, 26 Mayıs 2006’da ellerine ulaşan raporu gönderdi.

Bu da çok garip değil mi?

* * *

Tam bu ara...

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, kişisel hak ve özgürlüklerin korunması hususunu göz önünde bulundurarak, ‘Ergenekon Şeması’ olarak bilinen şemada yer alan üzerleri kapatılmış isimlerin açıklanmamasına karar verdi. Mahkeme Heyeti, MİT tarafından düzenlenen çizelgedeki bazı isimlerin gizli kalması gerektiğini hatırlattı.

Neden mi?

Birincisi, Ergenekon çizelgesinde yer aldıkları halde bazıları hakkında henüz bir soruşturma açılmamış olmasından...

İkincisi, bu kişilerin ‘Sosyoekonomik ve siyasi konumlarından’...

Hale bakar mısınız?

* * *

Ne oluyor?

Bence olup biteni anlamaya ışık tutacak bir açıklama geçen hafta emekli asker hákim Ümit Kardaş’dan geldi...

Söyledikleri satırbaşlarıyla şöyleydi:

‘Devlet rantların merkezden dağıtıldığı bir yer. Büyük çıkarlar, imtiyazlar var. Orgeneraller emekli olduğunda Orgeneral gibi yaşamaya devam ediyor. Orduevlerinde daire, araba, emrine askerler veriliyor. Demokrasilerde bu olmaz. Bunlar küçümsenecek şeyler değil. Siyasi iktidarın imtiyazları başka. Dolayısıyla herkesin açığı var. Birbirlerine karşı bunları güç olarak kullanıyor. Bu gücün sınırını da dış dinamikler belirliyor. Bu uzlaşma ve bu dengelerle rejimi demokrasiye çevirmek mümkün değil.

Tuncer Kılınç’ın alınmasında Genelkurmay ayaklandı. Başbakan ve Cumhurbaşkanı’yla görüştü ve Tuncer Kılınç salıverildi. Bu soru işareti bırakıyor. Soruşturmanın üzerinde şaibe olduğunu gösteriyor.

Kıvrıkoğlu’nun Başbuğ ziyareti enteresan bir mesaj. Kıvrıkoğlu zamanı Genelkurmay’ın en sert olduğu dönemdi. Sürekli demeç verirdi. Siyasete müdahalenin zirve noktasıdır. Sınır buraya kadar dediler bu resmi vererek bence. İntihar eden albay Abdülkerim Kırca’da da durum aynı. Kendisine suç istinat edilen bir kişi, JİTEM’in uygulamalarıyla bilinen, görevsizlik kararlarına da baktım birçok adam öldürmede faili meçhul davada sanık olarak birçok kişiyle birlikte gözüküyor. Bu kadar vahim iddialar altındaki bir insanın cenazesinde toplu olarak gövde gösterisi yaptı. Bu zihniyete kurumlar nezdinde sahip çıkılması, devletin çökme noktasında olduğunu gösteriyor. Böyle bir devlet organizasyonu olmaz. Böyle zihniyet olmaz. Buna devlet de denmez. Asker parlamentonun üzerinde olamaz. Türkiye çok kritik bir noktada...’

Star, 8.2.2009

Mehmet Altan

09.02.2009


Osmanlının sırrı

Binlerce yıldır ezilen İsrailoğulları, şimdi zayıfları ezen bir ulus oldu.

İsrail Siyonist bir devlet...

“Dünyanın dört bucağına dağılan Yahudi halkının çektiği çile yeter. Biz de bir devlet kuralım” düşüncesiyle başlayan Siyonizm akımının sonucu, 1948 yılında Birleşmiş Milletler kararıyla Filistin topraklarının üzerinde İsrail Devleti kuruldu.

O gün bu gündür bölgede huzur yok! Bombalar patlıyor, insanlar ölüyor!

Binlerce yıl ezilen İsrailoğulları, o günlerin acısını fukara Filistin halkından çıkarıyor.

* * *

Yıllar önce, 9’uncu Cumhurbaşkanı Demirel’in bir davetiyle önce Kudüs’e gitmiş, oradan da Gazze’ye geçmiştik...

Gazze’de yaşlı bir Filistinlinin içini çekerek, “Keşke Osmanlı bu topraklardan gitmeseydi” dediğini hatırlıyorum.

Bugün kan gölüne dönen Filistin toprakları, 1516 yılından 1917 yılına kadar tam 401 yıl, Osmanlı Devleti’nin idaresinde barış ve huzur içinde yaşamıştı.

Peki, Osmanlılar bunu nasıl başarmışlardı? 9’uncu Cumhurbaşkanı Demirel, bir anısını naklederek bunu şöyle anlatmıştı:

* * *

Eski Belçika Başbakanı Tindeman bana geldi ve “Osmanlı, Balkanlar’ı 500 yıl savaşsız nasıl idare etti?” diye sordu. Ben de dedim ki:

“Herhalde Osmanlı’yı geri istemiyorsunuz. Çünkü Osmanlı’yı devirmek için her şeyi yaptınız. Osmanlı, Balkanlar’ı ve Ortadoğu’yu nasıl idare etmiştir, bakın size söyleyeyim:

Sınır yok, toprak kavgası yok, ticari menfaat yok, buna karşılık güvenlik var, adalet var. Çünkü Osmanlı Devleti’nin temeli adaletti.”

Sonra İsrail’e gittik. İsrail-Filistin çatışmasının nasıl durdurulabileceğini araştırdık. Barak geldi bizim yanımıza ve dedi ki:

“Biz burayı idare edemiyoruz. Çünkü biz burada ne yapsak kavga çıkıyor. Osmanlı, küçük şeritli jandarma onbaşısı ile buraları idare etmiş, bunun sırrı nedir?”

Ben de dedim ki:

“Bunun sırrı, o koldaki şerit var ya, o, imparatorluğun işaretidir. O, senin sandığın gibi küçük bir işaret değil. Onun arkasında sultan var, hak var, adalet var. Eğer ona zarar gelirse, zarar vereni anasından doğduğuna pişman eden var. Yani güç var, bir devlet olayı var, bir otorite var, işte odur mesele...”

Hürriyet, 8.2.2009

Rahmi Turan

09.02.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır