"Gerçekten" haber verir 09 Şubat 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formuİletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Görüş

Hasan Dağının 'kar'ı

Külhân Baba “kor” göndermiş dostuna.

Hasan Baba “kar” göndermiş boşuna.

Mesele şu: Şehrin hamamının külhânında yani ateş yandırılan, hamamın ve suyunun ısıtıldığı ocakta vazifeli zât, nâm-ı diğer Külhân Baba; Hasan Dağında hayatını sürdüren Hasan Baba’ya, eskiden “yağlık” denen büyükçe bir mendile “kor” dolduruyor ve gönderiyor.

Mendil yanmadan, sararmadan ulaşıyor Hasan Dağına yani Hasan Baba’ya. Kerâmet bu ya!

O da, konuşturmak için kerâmetini, gelen mendile dolduruyor tepeleme karları. Bu da Külhan Baba’ya ulaşıyor sâlimen.

Külhan Baba, kar dolu mendili asıyor duvarına. Bir süre sonra Hasan Dağının karları başlıyor damlamaya. Fark eden Külhan Baba, sesleniyor dostuna: “Dağın başında ‘velî’ olmak ne kolay!” diyor. “Bak, mendilin damlıyor.” Yani “Dağın başında inzivaya çekilmiş, dünya ile ilgini kesmişsin. Senin işinde ne zorluk var. Gel de şehirde, hem de şehrin hamamında; nâmahremin bol yerinde nefsini yen, görelim” demek istiyor Külhan Baba.

Bu söze kızan Hasan Baba, eline geçirdiği koca bir kayayı sallıyor “Külhan” dosta.

Bunlara şahit olan “Üçler” adlı üç velî, el kaldırır kayaya; tutar, atar çayıra. Kayaya izi çıkmış elinin, bu fedakâr velînin.

İster efsane deyin, isterseniz hikâye… Büyüklerden çok işittik “velîler diyârı” Aksaray’da çocukken bu sergüzeşti, bu hatırayı.

Kıssadan hisse…

Bu olay olmuş mu, olmamış mı? Orası işin başka bir yanı. Buradan çıkarılması gereken ders:

“Cazibedar fitne”nin insanlar üstündeki dayanılmaz baskısı; ictimâî hayat içinde nefsin hoşuna gidecek pek çok şeyin varlık sebebi.

Bunun şakası yok; zemin kaygan. İmtihan çetin!

“Ahmak kutusu” denen televizyon girdi, evler “mektep” olmaktan çıktı. Külhan’a kalmadı hâcet…

Tam burada bir kavşak var; tercihlerin yapıldığı.

Külhan Baba’nın “kor”unu, Hasan Baba’nın “kar”ına galip kılan: Onun insan içinde, toplum içinde olması, “göz”e sahip bulunması.

Büyük mükâfatlar, büyük imtihanlar neticesinde elde edilir. Göz, gönülden dünyaya açılan pencere.

Helâl var, haram var; hak var, hukuk var.

İnsan, fikrini, zikrini; bütün azalarını Cenâb-ı Hakk’ın rızasına uygun kullanırsa, mesele yok. “Kar” da gelse “kor” da gelse korkulmaz. Bu da ancak güçlü ve tahkîk edilerek elde edilmiş bir imanla mümkün olur. Çünkü: “Hakikî imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir.”

Yok, mendil damlamaya başlarsa; durum vahîm.

Çaresi yok mu? Elbette ki var.

İşte çıkış kapısı: Farzları yerine getirmek, haramlardan kaçınmak.

Farzlar belli: Cenâb-ı Hakk’ın yapın diye emrettiklerini yapmak; yapmayın deyip yasakladıklarına da yaklaşmamak, yapmamak.

Bilirsiniz, “Haramın terki vaciptir.” Vacip, farzdan sonra gelen kuvvetli bir hükümdür. Dolayısıyla, işlenen her bir vacibin birçok sünnet işlemekten daha fazla sevabı var.

Zaman dehşetli, günahlar sel gibi…

“Böyle bir zamanda, binler günahın tehâcümünde bir tek ictinab, az bir amelle, yüzer günah terkinde, yüzer vacip işlemiş olur.”

Böyle diyor Bediüzzaman. Öyle diyorsa, öyledir.

Peygamber Efendimizin (asm) sünnetine sımsıkı sarılmanın; onunla hayatımızı hayatlandırmanın ise; “yüz şehit ecrini”, sevabını netice verecek büyük bir kazanç olduğunu müjdeliyor Üstadımız.

Anlaşılıyor ki: Dert var; ama dermanı da var.

“Kar” da var, “kor” da var!

Marifet, mendili damlatmamak...

ALİ RIZA AYDIN

09.02.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır