"Gerçekten" haber verir 17 Şubat 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formuİletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Lahika

Âyet-i Kerime Meâli

Ey insanlar! Rabbinizin emir ve yasaklarına karşı gelmekten sakının. Ve öyle bir günden korkun ki, ne babanın evlâdına, ne evlâdın babasına hiçbir faydası olmaz. Allah'ın vaadi şüphesiz haktır; sakın dünya hayatı sizi aldatmasın.

Lokman Sûresi: 33

17.02.2009


Sınırsız hürriyet, vahşet-i mutlakadır

Altıncı vehim: Bazıları, “Sünnet-i Nebeviyeyi hedef-i maksat eden ittihad-ı İslâm, Hürriyeti tehdit eder ve levâzım-ı medeniyeye münâfidir” diyorlar. Elcevap: Asıl mü’min hakkıyla hürdür. Sâni-i Âleme abd ve hizmetkâr olan, halka tezellüle tenezzül etmemek gerektir. Demek, ne kadar imana kuvvet verilse, hürriyet de o kadar kuvvet bulur.

Amma hürriyet-i mutlak ise, vahşet-i mutlakadır, belki hayvanlıktır. Tahdid-i hürriyet dahi insaniyet nokta-i nazarından zarurîdir.

Saniyen: Çocukluk tabiatı ile, hevâ ve heves ile aldatıcı zünub ve mesâvi-i medeniyet mehasin zannolunuyor. Halbuki medeniyetin hiçbir hakikatlı mehasini yoktur ki İslâmiyette sarahaten veya zımnen veya iznen o veya daha ahseni bulunmasın!

Salisen: Bazı sefih ve lâübaliler hür yaşamak istemediklerinden, nefs-i emmarenin esaret-i rezilesi altına girmek istiyorlar.

Elhasıl: Şeriat dairesinden hariç olan hürriyet, ya istibdat veya esaret-i nefis veya canavarcasına hayvanlık veya vahşettir. Böyle lâübaliler ve zındıklar iyi bilsinler ki, dinsizlikle ve sefahetle sahib-i vicdan hiçbir ecnebîye kendilerini sevdiremezler ve benzetemezler. Zira mesleksiz ve sefih sevilmez. Ve bir kadına yakışır istihsan ettiği libası, erkek giyse maskara olur.

Yedinci Vehim: İttihad-ı İslâm cemaati, sair cemiyet-i diniye ile şakku’l-âsâdır. Rekabet ve münaferatı intaç eder.

Elcevap: Evvelâ umur-u uhreviyede haset ve müzahemet ve münakaşa olmadığından, bu cemiyetlerden hangisi münakaşaya, rekabete kalkışsa, ibadette riya ve nifak etmiş gibidir.

Saniyen: Muhabbet-i din saikasıyla teşekkül eden cemaatlerin iki şartla umumunu tebrik ve onlarla ittihad ederiz.

Birinci şart: Hürriyet-i şer’iyeyi ve âsâyişi muhafaza etmektir.

İkinci şart: Muhabbet üzerinde hareket etmek, başka cemiyete leke sürmekle kendisine kıymet vermeye çalışmamak; birinde hatâ bulunsa, müfti-i ümmet olan cemiyet-i ulemâya havale etmektir.

Salisen: İ’lâ-yı kelimetullahı hedef-i maksat eden cemaat, hiçbir garaza vasıta olamaz. İsterse de muvaffak olamaz. Zira nifaktır. Hakkın hatırı âlidir, hiçbir şeye feda olunmaz. Nasıl Süreyya yıldızları süpürge olur veya üzüm salkımı gibi yenilir? Şems-i hakikate “püf, üf” eden, divaneliğini ilân eder.

Ey dinî cemiyetler! Maksadımız, dinî cemaatlar maksatta ittihad etmelidirler. Mesalikte ve meşreplerde ittihad mümkün olmadığı gibi, caiz de değildir. Zira taklit yolunu açar ve “Neme lâzım, başkası düşünsün” sözünü de söylettirir.

Hutbe-i Şamiye, Reddü’l Evham, s. 105

Sünnet-i Nebeviye: Peygamberimizin sünneti.

levâzım-ı medeniye: Medeniyetin gerekleri.

Sâni-i Âlem: Âlemin sanatkârı ve yaratıcısı olan Allah.

abd: Kul.

tezellül: Zillet gösterme, alçalma.

hürriyet-i mutlak: Sınırsız hürriyet.

vahşet-i mutlaka: Sınırsız vahşet.

tahdid-i hürriyet: Hürriyetin sınırlanması.

nokta-i nazar:

zünub: Günahlar. Kabahatlar, suçlar.

mesâvi-i medeniyet: Medeniyyetin fenalıkları, kötülükleri.

mehasin: İyilik ve güzellikler.

sarahaten: Açık ve sarih olarak. Açıktan açığa.

zımnen: Açıktan olmayarak, dolayısıyla, ima yolu ile. İçinden olarak.

ahsen: En güzel, daha güzel.

sefih: Zevk ve eğlenceye düşkün. Sefahete düşmüş. Malını düşünmeden harcayan.

istihsan: Beğenme. Güzel görme.

şakku’l-âsâ: Değneği kırmak. * Mc: İhtilâfa sebeb olmak, topluluktan ayrılmak.

münaferat: Nefret etmeler, tiksinmeler. Arada olan soğukluklar.

umur-u uhreviye: Ahirete ait ameller, işler.

müfti-i ümmet: Ümmetin müftüsü.

mesalik: Meslekler.

Bediuzzaman Said Nursi

17.02.2009


Sevgi medeniyeti

Risâle-i Nur’un telif edilmeye başlanmasıyla tutuşan imanları kurtarma seferberliği ile birlikte, bir medeniyetin de temelleri atılıyordu. Yıkılan şanlı Osmanlı’nın yerine temelleri çürük sistem kurulurken, tahrip olmuş ve sükûta uğramış mânevî değerlerimizin tamir ve inşâsı da Bediüzzaman Said Nursî ve talebeleri tarafından gerçekleştiriliyordu. Bediüzzaman, o günkü yetkilileri uyarmak için şöyle sesleniyordu: “Bu inkılab-ı âzimin temel taşları sağlam gerek.” Batı’nın çürümüş ve kokuşmuş esasları üzerine kurulmakta olan medeniyetin yerine, İslâm’ın taptaze iman esasları üzerine yeni bir medeniyet inşâ etmek için harekete geçiyordu. Bu medeniyet, kâinatın varlık sebebi olan muhabbet üzerine binâ edilecekti. Bu ise ancak imandan ve Kur’ân’dan alınacak hakikat ve muhabbet dersleri ile mümkün olabilirdi.

Genç, yaşlı, kadın, erkek gaz lambası altında büyük bir muhabbet ile Risâleleri yazarken, o sevginin coşkusu kimi zaman “Altın harflerle yazsam yine azdır” dedirtiyor, kimi zaman da yazılan risâlenin etrafı şefkat ve zerafetin zirvesine ulaşan kahraman hanımların el işi ve nakışlarıyla süsleniyordu. Akıl ve kalpler de Risâle-i Nur’un hakikatleriyle zinetleniyor ve süsleniyordu. Nakış nakış sevgi medeniyeti işleniyordu...

Bu öyle bir medeniyetti ki, kara ve soğuk zindanları gülistana çeviriyordu. En azılı katilleri, en ağır suçları işlemekte tereddüt etmemiş mahkûmları tahtakurusunu dahi öldüremeyen bir şefkat kahramanına çeviriyordu.

Bu öyle bir medeniyetti ki, muhabbet ve sevmek sıfatını sevilmeye en lâyık ilân ederken, düşmanlık ve adaveti de nefret edilmeye en lâyık ve müstahak ilân ediyordu. Böylece kalplerde kâinatı kuşatacak muhabbet ırmakları çağlıyor, bin bir renk ve kokularda çiçekler açılıyordu.

Bediüzzaman Hazretlerini en çok üzen hususlardan birisi de kardeşler arasındaki samimiyete ve muhabbete gölge düşmesi idi. “Kardeşlerimden rica ederim ki: Sıkıntı ve ya ruh darlığından veya titizlikten veya nefis ve şeytanın desiselerine kapılmaktan veya şuursuzluktan arkadaşlardan sudûr eden fena ve çirkin sözleriyle birbirine küsmesinler ve ‘Haysiyetime dokundu’ demesinler. Ben, o fena sözleri kendime alıyorum. Damarınıza dokunmasın. Bin haysiyetim olsa, kardeşlerimin mabeynindeki muhabbete ve samimiyete feda ederim”1 diyordu.

Sevgi üzerine kurulmayan medeniyetlerin ömrü uzun olmaz. Zaten böyle sistemlere medeniyet demek de doğru değildir. Zira insana değer veren, çevreye saygı gösteren, yaratılmışları Yaratan adına seven anlayışın adı medeniyettir. Zulüm, haksızlık, hased ve husumet, inkâr ve itham üzerine bina edilen sistemlere “mimsiz medeniyet” yani “deniyet” denir ki, bu da alçalma ve sükût etme anlamına gelmektedir.

Üstadımız bu mesele üzerinde hassasiyetle durmuştur. Zira her şeyin temeli, mayası muhabbettir. Muhabbetin en kapsamlı tanımını yapan Risâle-i Nur, kâinatı ve asırları kuşatan ve kucaklayan bir hayat prensibi sunuyor bize. Aklın ve kalbin hakikatlere açılabilmesi için bu prensibi hayatımıza geçirmek gerekiyor.

Dipnotlar:

1- 28.Lema 16.Nükte

MEHTAP YILDIRIM

17.02.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır