"Gerçekten" haber verir 01 Mayıs 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formuİletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Lahika

Âyet-i Kerime Meâli

Hanginiz daha güzel işler yapacaksınız diye sizi imtihan etmek için ölümü de, hayatı da O yarattı.

Mülk Sûresi: 2

01.05.2009


Emek ile sermâye nasıl barışır?

Şu âlemin ihtilâli nedir?”

“Sa’yin sermaye ile mücadelesidir.”

“Acaba ikisini barıştırmak çaresi yok mudur?”

“Evet, vücub-i zekât ve hurmet-i riba, karz-ı hasen şerait-i sulhiyedir. Şu riba taşını altından çeksek, şu zalim medeniyet kasrı çökecektir.”

Eski Said Dönemi Eserleri, Rumuz, s. 513

***

Arkadaş! Heyet-i içtimâiyenin hayatını koruyan intizamın en büyük şartı, insanların tabakaları arasında boşluk kalmamasıdır. Havas kısmı avamdan, zengin kısmı fukaradan hatt-ı muvasalayı kesecek derecede uzaklaşmamaları lâzımdır. Bu tabakalar arasında muvasalayı temin eden zekât ve muavenettir. Halbuki vücub-u zekât ile hurmet-i ribaya müraat etmediklerinden, tabakalar arası gittikçe gerginleşir, hatt-ı muvasala kesilir, sıla-i rahim kalmaz. Bu yüzdendir ki, aşağı tabakadan yukarı tabakaya ihtiram, itaat, muhabbet yerine ihtilâl sadaları, haset bağırtıları, kin ve nefret vaveylaları yükselir. Kezalik, yüksek tabakadan aşağı tabakaya merhamet, ihsan, taltif yerine zulüm ateşleri, tahakkümler, şimşek gibi tahkirler yağıyor.

İşârâtü’l-İ’câz, s. 49, (yeni tanzim, s. 79)

***

İşârâtü’l-İ’câz’da ispat edildiği gibi, bütün ihtilâlât-ı beşeriyenin mâdeni bir kelime olduğu gibi, bütün ahlâk-ı seyyienin menbaı dahi bir kelimedir.

Birinci Kelime: “Ben tok olayım, başkası açlıktan ölse, bana ne.”

İkinci Kelime: “Sen çalış, ben yiyeyim.”

Evet, hayat-ı içtimâiye-i beşeriyede havâs ve avâm, yani zenginler ve fakirler, muvâzeneleriyle rahatla yaşarlar. O muvâzenenin esâsı ise, havâs tabakasında merhamet ve şefkat; aşağısında, hürmet ve itaattir.

Şimdi, birinci kelime havâs tabakasını zulme, ahlâksızlığa, merhametsizliğe sevk etmiştir; ikinci kelime avâmı kine, hasede, mübârezeye sevk edip, rahat-ı beşeriyeyi birkaç asırdır selb ettiği gibi; şu asırda, sa’y, sermâye ile mübâreze neticesi, herkesçe mâlûm olan Avrupa hâdisât-ı azîmesi meydana geldi.

İşte, medeniyet, bütün cemiyât-ı hayriye ile ve ahlâkî mektepleriyle ve şedid inzibat ve nizâmâtıyla, beşerin o iki tabakasını musâlâha edemediği gibi, hayat-ı beşerin iki müthiş yarasını tedâvi edememiştir. Kur’ân, birinci kelimeyi esâsından vücûb-u zekât ile kal’ eder, tedâvi eder; ikinci kelimenin esâsını hurmet-i ribâ ile kal’ edip, tedâvi eder. Evet, âyet-i Kur’âniye, âlem kapısında durup, ribâya “Yasaktır!” der. “Kavga kapısını kapamak için, ribâ kapısını kapayınız!” diyerek, insanlara ferman eder. Şâkirdlerine, “Girmeyiniz!” emreder.

Sözler, s. 373, (yeni tanzim, s. 661)

LÜGATÇE:

vücûb-u zekât: Zekâtın vâcib, şart oluşu.

hurmet-i ribâ: Fâizin haram oluşu.

karz-ı hasen: Güzel borç, faizsiz verilen borç.

şerait-i sulhiye: Barış şartları.

riba: Faiz.

kasr: Saray.

sa’y: Gayret, çalışma, emek.

heyet-i içtimâiye: Sosyal şekillenmeler.

havas: Mârifet ve yaşayışça üstün olan, üst tabaka.

avam: Sıradan biri, fakir halk tabakası.

hatt-ı muvasala: Kavuşma hattı.

muavenet: Yardım, yardımlaşma.

müraat: Uyma, riayet etme.

sıla-i rahim: Akrabayı ziyâret etme, alâkayı devam ettirme.

ihtiram: Hürmet, saygı gösterme.

ihtilâlât-ı beşeriye: Beşerdeki ihtilâller.

ahlâk-ı seyyie: Kötü ahlâk.

hayat-ı içtimâiye-i beşeriye: Beşerin sosyal hayatı.

muvâzene: Denge.

mübâreze: Çekişme, çarpışma.

01.05.2009


Ölüm hakikati

“Ölüm o kadar kat’î ve zâhirdir ki, bugünün gecesi ve bu güzün kışı gelmesi gibi ölüm başımıza gelecek.”

Bediüzzaman

(Hasan Poyraz’ın ardından)

Otuz yılı aşkın bir süredir hem meslekte, hem Risâle-i Nur hizmetinde beraber olduğum bir büyüğümü kaybetmenin verdiği hissiyâtla ölüm hakikatini yeniden düşünme ihtiyâcını hissettim. Lokman Sûresi’nin yirmi sekizinci âyetini tekrar okudum. Bizi Yaratan’ın bizden ne beklediğini tekrar düşündüm.

“(Ey insanlar!) Sizin yaratılmanız ve öldükten sonra tekrar diriltilmeniz ancak bir tek insanı yaratmak ve diriltmek gibidir. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir."1

Hayatı veren Allah’tır. Dünyada en kıymetli varlık hayattır. Kâinatta dönen her şey hayatın etrafında dolaşmaktadır. Hayata lâzım olan şeyleri yetiştirmektedir.

İnsan vücudu hücreler için bir kışla olmuştur. Ömür denen süre içinde bu kışlaya birçok asker uğrayacak, görev yerini ve görevini öğrenecek, talimini tamamlayanlar terhis olacak ve ebediyete namzet hâle geleceklerdir. Şu dünyadaki her vücut böyle bir görev îfâ etmektedir. Görevini tamamlayan askerin terhis olması gibi, hizmetini tamamlayan kışlanın da değişikliğe ihtiyacı olacaktır. Ölüm denen hadise, vücut denen şu kışlanın miâdını doldurmasıdır.

Dünyaya gelirken birer birer gelmekte, giderken de birer birer gitmekteyiz. Bazen olaylar toplu olsa da herkes ölüm olayına teker teker muhatap olmaktadır. Herkes hesabını da teker teker verecektir.

Her doğan ölecek, her yaşayan fenâ bulacaktır. Atalarına dedelerine bakan, onları hayal eden herkes bunun böyle olduğuna, ölüm denen hadisenin umumî bir cadde olduğuna, her canlının bu caddeden geçmek zorunda kalacağına kanaat getirecektir. Gidişât da bunun böyle olduğunu göstermektedir. Mezarlıklar, kendisini vazgeçilmez sananların, ben gidersem yaptığım işleri yürütecek başka insan bulamazlar diyenlerin bolca bulunduğu mekânlardır. Kendisinden sonra işler de aksamadan devam etmektedir.

Yakın dostların ölümlerini gördükçe, dünya ile olan bağlar biraz daha zayıflamakta, hayaller gerçeklerle yüzleşmeye başlamakta, aslî vazifesi olan sağlam bir iman ve sağlıklı yapılan ibadetlere dönülmektedir. Gafletin kalın perdeleri yırtılmaktadır. Dostlardan ayrılığın hüznü dünyasını doldurmaya başlamaktadır. Ayrılığın ne kadar zor bir iş olduğu açığa çıkmaktadır. Bu acıyı dindirecek, ayrılığın ateşini söndürecek olan ancak imandır. Bu ayrılığın geçici olduğunu, ileriki bir durakta, daha güzel bir ortamda bir ve beraber olunacağını ders veren ancak imandır.

Ölümün ve ayrılığın tek ilâcı imandır. Ayrılık gibi görünen kareleri o birleştirmektedir.

Hâl böyle olunca burada işimin ne olduğunu tekrar düşünme ihtiyacı hissettim. Kelile ve Dimne yazarı Beydeba’nın bir sözünü hatırladım.

“Allah’ın sevgili kulu olmak, başkalarına eziyet etmemektir. Asalet, güzel ahlâktır. Zenginlik ise kanaattir. En makbul iyilik acımaktır. Sevgi sevilene güvenmektir. İleri görüşlülük, olacak ile olmayacağı ayırt edebilmektir.”

Ardından Niyazi-i Mısri’nin şiiri hatırıma geldi.

“Bir ticaret yapmadım, nakd-i ömür oldu hebâ,

Yola geldim, lâkin göçmüş cümle kervan bîhaber.

Ağlayıp, nâlân edip, düştüm yola tenhâ, garip, Dîde giryan, sîne biryan, akıl hayran, bîhaber.”

İşte hayatın en katı gerçeği budur. Herkes bu gerçekle birgün yüzleşecektir. Kârlı bir ticaret yapanlara ne mutlu.

NOT: 25.4.2009 Cumartesi günü Hasan Poyraz Ağabey, Azrail’in (a.s.) dâvetine icabet edip Hakka yürüdü. Allah’tan kendisine rahmet ve mağfiret niyaz ediyorum. Kederli ailesine ve yakınlarına sabr-ı cemil diliyorum. Dostlarının da onun ruhuna bir Fatiha göndermesini bekliyorum.

Dipnotlar:

1- Lokman 31/28.

ALİ SARIKAYA - ali_sarikaya@ya

01.05.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır

Kurumsal Linkler:
Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim - Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl

Reklam Linkleri:
Risale Yorum- Risale Çocuk- Oktay Usta - Euro Nur - Fıkıh İnfo- Ahmet Maranki- Cevşen - Yeni Asya Barla - Makdis