04 Ekim 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Lahika

Âyet-i Kerime Meâli

İman eden ve güzel işler yapanları müjdele: Altlarından ırmaklar akan cennetler onlarındır. O Cennetlerden rızık olarak bir meyve yediklerinde “Bu daha önce yediğimiz rızıktandır” derler. Rızıkları dünyadakine benzer şekilde kendilerine sunulur.

Bakara Sûresi: 25

04.10.2009


Şu dâr-ı dünyadaki musîbetler

Eğer desen: “Birinci Mebhasta ispat ettin ki, kaderin her şeyi güzeldir, hayırdır. Ondan gelen şer de hayırdır, çirkinlik de güzeldir. Halbuki, şu dâr-ı dünyadaki musîbetler, beliyyeler, o hükmü cerh ediyor.”

Elcevap: Ey şiddet-i şefkatten şedîd bir elemi hisseden nefsim ve arkadaşım! Vücud hayr-ı mahz, adem şerr-i mahz olduğuna, bütün mehâsin ve kemâlâtın vücuda rücûu ve bütün maâsi ve mesâib ve nekàisin esâsı adem olduğu delildir.

Mâdem adem şerr-i mahzdır; ademe müncer olan veya ademi işmâm eden hâlât dahi şerri tazammun eder. Onun için, vücudun en parlak nuru olan hayat, ahvâl-i muhtelife içinde yuvarlanıp kuvvet buluyor, mütebâyin vaziyetlere girip tasaffî ediyor ve müteaddit keyfiyâtı alıp matlûb semerâtı veriyor ve müteaddit tavırlara girip Vâhib-i Hayatın nukuş-u esmâsını güzelce gösterir. İşte şu hakikattendir ki, zîhayatlara âlâm ve mesâib ve meşakkat ve beliyyât sûretinde, bâzı hâlât ârız olur ki; o hâlât ile hayatlarına envar-ı vücud teceddüd edip zulümât-ı adem tebâud ederek hayatları tasaffî ediyor. Zîrâ, tevakkuf, sükûnet, sükût, atâlet, istirahat, yeknesaklık, keyfiyâtta ve ahvâlde birer ademdir. Hattâ en büyük bir lezzet, yeknesaklık içinde hiçe iner.

Elhâsıl: Mâdem hayat Esmâ-i Hüsnânın nukuşunu gösterir; hayatın başına gelen Her şey hasendir. Meselâ, gayet zengin, nihayet derecede san'atkâr ve çok san'atlarda mâhir bir zât, âsâr-ı san'atını, hem kıymettar servetini göstermek için, âdi bir miskin adamı, modellik vazifesini gördürmek için, bir ücrete mukabil, bir saatte murassâ, musannâ, yaptığı gömleği giydirir, onun üstünde işler ve vaziyetler verir, tebdil eder; hem, her nev'î san'atını göstermek için keser, değiştirir, uzatır, kısaltır. Acaba şu ücretli miskin adam, o zâta dese, “Bana zahmet veriyorsun, eğilip kalkmakla vaziyet veriyorsun, beni güzelleştiren bu gömleği kesip kısaltmakla güzelliğimi bozuyorsun”demeye hak kazanabilir mi? “Merhametsizlik, insafsızlık ettin”diyebilir mi?

İşte, onun gibi, Sâni-i Zülcelâl, Fâtır-ı Bîmisâl, zîhayata göz, kulak, akıl, kalp gibi havâs ve letâif ile murassâ olarak giydirdiği vücud gömleğini Esmâ-i Hüsnânın nakışlarını göstermek için çok hâlât içinde çevirir, çok vaziyetlerde değiştirir. Elemler, musîbetler nev'înde olan keyfiyât, bâzı esmâsının ahkâmını göstermek için lemeât-ı hikmet içinde bâzı şuâât-ı rahmet ve o şuâât-ı rahmet içinde lâtîf güzellikler vardır.

Sözler, 26. Söz, 4. Mebhas

***

Yirmi Altıncı Sözde sırr-ı kadere dair beyan edildiği gibi, musîbet ve hastalıklarda insanların şekvâya üç vecihle hakları yoktur.

Birinci Vecih: Cenâb-ı Hak, insana giydirdiği vücut libasını san’atına mazhar ediyor. İnsanı bir model yapmış; o vücut libasını o model üstünde keser, biçer, tebdil eder, tağyir eder, muhtelif esmâsının cilvesini gösterir. Şâfî ismi hastalığı istediği gibi, Rezzak ismi de açlığı iktiza ediyor, ve hâkezâ...

İkinci Vecih: Hayat musîbetlerle, hastalıklarla tasaffi eder, kemal bulur, kuvvet bulur, terakki eder, netice verir, tekemmül eder, vazife-i hayatiyeyi yapar. Yeknesak istirahat döşeğindeki hayat, hayr-ı mahz olan vücuttan ziyade, şerr-i mahz olan ademe yakındır ve ona gider.

Üçüncü Vecih: Şu dâr-ı dünya, meydan-ı imtihandır ve dâr-ı hizmettir. Lezzet ve ücret ve mükâfat yeri değildir. Madem dâr-ı hizmettir ve mahall-i ubudiyettir. Hastalıklar ve musîbetler, dinî olmamak ve sabretmek şartıyla, o hizmete ve o ubudiyete çok muvafık oluyor ve kuvvet veriyor. Ve herbir saati bir gün ibadet hükmüne getirdiğinden, şekvâ değil, şükretmek gerektir.

Lem’alar, 2. Lem’a, 2. Nükte

LÜGATÇE:

dâr-ı dünya: Dünya âlemi, dünya memleketi.

beliyye: Belâ, müşkülât, musîbet.

cerh: Çürütmek, yaralamak.

hayr-ı mahz: Hayrın tâ kendisi; mutlak hayır; tam hayır.

adem: Yokluk.

Bediuzzaman Said Nursi

04.10.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’ın STV Haber’deki programını izlemek için tıklayın.
Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.