21 Kasım 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Görüş

Döğen de hasretini çektiği dostlarına kavuştu

Şaban Ağabeyle, 2000-2005 seneleri arası 5 sene boyunca, rahmetli kayınpederim Basri Coşkun’un ısrarlı dâvetlerine icabet ederek, Tekirdağ’ın Saray ilçesindeki Osmanlı camilerinden birinin lokaline Risâle-i Nur’dan cami cemaatine dersler yapmak üzere ayda bir kere, bazen de iki kere giderdik. Şaban Ağabeyin arabası ile öncelikle Yeni Asya gazetesine gider, sohbet yapacağımız cemaate ücretsiz dağıtılmak üzere o günkü Yeni Asya gazetelerini alırdık. Şaban Ağabey, yüksek tansiyonu olması dolayısıyla, uzun yolda arabasının şoförlüğünü bana bırakırdı. O benim sağ tarafıma oturur, yolda hem iman ve Kur’ân dâvâmızla ilgili havâdis-i Nuriyeler anlatır, hem de Peygamberimiz (asm) ve sahabelerle ilgili kıssalar anlatırdı. Arabamız bir nev'î seyyar bir dersane-i Nuriye olurdu. Yaklaşık bir buçuk saatlik bir yolculuktan sonra, önce Tekirdağ’ın Saray ilçesine bağlı olan, rahmetli kayınpederim Basri Coşkun’un bulunduğu Göçerler Köyüne uğrayıp, kayınpeder ile köydeki arkadaşlarından da bazılarını alarak, köye 25 km mesafedeki Saray ilçesine hareket ederdik. Saray’ın merkezindeki Osmanlı padişahları zamanında yapılmış olan büyük camide, yazın akşam namazını kıldıktan sonra yatsıya kadar; kışın da yatsı namazından sonra olmak üzere aşağı yukarı 1,5 ilâ 2 saat kadar, Risâle-i Nur’dan ders yapmak için, camiye 100 metre mesafedeki sohbet yapacağımız lokale gelirdik. Buraya her gelişimizde 40-50 kişilik bir cemaati hazır bulurduk. Özellikle cemaatin yarısından fazlası gençlerden oluşurdu. Hatta cemaatin içinde, dersi dinleyenler arasında emekli müftü ile beraber cami imamı da bulunurdu. Şaban Ağabey, bir defasında da, caminin içinde akşam ile yatsı namazı arasında vaaz şeklinde Risâle-i Nur’lardan ders yapmıştı. Bu vesileyle, isimlerini zikretmeden geçemeyeceğim, Saray’daki cami imamı Yaşar Hoca, sıhhi tesisatçı Halil Gören ve pazarcı Mülayim İlhan’dan Allah ebedîyen razı olsun; Nurlardan ders yapma konusunda bizlere hep yardımcı oldular. Tâ ki, kayınpederim Basri Coşkun’un 3 Ocak 2005’te vefat etmesine kadar bu sohbetlerimiz devam etti. Bu arada, şu tesbiti de yapmakta fayda var: O bölgenin hareketlenmesi ve sohbet yapılan lokalde müftülüğün de izni dahilinde periyodik olarak her ay ders yapılması için rahmetli kayınpederim Basri Coşkun’un çok büyük gayret ve hizmetleri olmuştur. Allah (cc) kendisinden ebedîyen razı olsun. Zaten şimdi Şaban Ağabeyle de buluştular. Artık Nur derslerini kabirde yapıyorlardır İnşaallah.

Şaban Ağabeyin vefat haberini Tekirdağ’ın Saray ilçesi ile Göçerler Köyündeki sevenlerine ulaştırdığımızda, onlar da, bizler gibi şok olmuşlardı. Ve duyar duymaz bizlerin Şaban Ağabeyin ruhu için hatim indirme yarışına onlar da katıldılar.

İstanbul Şirinevler’deki dersanemize senede birkaç sefer olmak üzere Şaban Ağabeyi de ders yapmak üzere dâvet ederdik. Bizim bu dâvetimizi hiçbir zaman geri çevirmezdi. Bir defasında, çok yoğun bir çalışma temposunun olduğu bir zamana rastlamış olacak ki, ders yapmak için gelmesi gecikince, hemen telefonla kendisini aradım. “Turan kardeş, sen ilk dersi yapmaya başla, ben hemen geliyorum” demiş ve ikamet ettiği Başakşehir’den 20 dakikada Şirinevler’e gelmiş, ikinci dersi yapması nasib olmuştu.

Şaban Ağabeyin, Risâle-i Nurlar’dan ders yaparken, konuyla ilgili olarak Peygamberimiz (asm) ve sahabelerle ilgili olayları zikrederken, adeta anlattığını yaşıyormuş gibi bir hâl alması, dersi dinleyenlerin dikkatlerinin anlatılan derse yönelmesini sağlıyordu.

Şaban Ağabeyle ben, bir ağabey ve kardeş gibiydik, çok samimiydik. En son hastaneye yattığı 28 Ekim 2009 gününün akşamı saat 20:50’de (daha rahatsızlanmadan, hastaneye yatmadan) benim kendisinden birkaç gün önce e-mail yoluyla “Enteresan konular yollar mısın?” isteğime mukabil, bana güzel tefekkürlük resimler göndermişti—ki bu resimler Japon Çiçekleri ve ağaçları ile bilgisayarların dışarıya yaydığı radyasyonu yutma özelliği olan Kaktüs çiçeklerinin resimlerinden oluşuyordu. Daha sonra, vefat haberini alınca, ben bu olayı şöyle yorumladım: Hani Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerim’de diyor ya—meâlen—”Mü’minler, altlarından ırmaklar ve nehirler akan Cennet bahçelerinde olacaklar.” Her halde Şaban Ağabeyim de, Cennet’in küçük bir nümunesi gibi olan bu harikulâde güzel çiçek ve ağaçların içinde bulunduğu Cennet bahçelerinde, sevdiği ve ayrılığından hasret çektiği dostları, başta Peygamberimiz Hz. Muhammed (asm), sahabeler, Üstadımız Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri ve evliyâullahla buluşmak istiyor diye hep yorum yaptım. Çünkü o tefekkürlük güzel resimleri bana mail attığı akşamın gecesi, daha sonra yengeden dinlediğime göre saat 03:00’de âniden fenalaşmış ve belden aşağısının tutmadığını fark etmiş. Hemen, önce Vakıf Gureba Hastanesine, daha sonra da Cerrahpaşa Hastanesine tedavi için götürülüp yatırılmış.

Hastaneye yatış haberini duyar duymaz ilk fırsatta kendisini ziyaret etmek istedim. Fakat hastanenin Kardiyoloji Bölümü Koroner Yoğun Bakım Ünitesinde yattığını ve ailesinin bile günde en fazla bir defa görmesine müsaade edildiğini bilmeme rağmen, içimde onu şiddetli bir şekilde görme arzusundan olacak ki, Cenâb-ı Hak, bana sanki o an bütün kapıları açtı. Bir anda kendimi, Risâle-i Nur’un ve Üstadımızın bir kerâmeti olarak, Şaban Ağabeyimin yatağının dibinde buldum. Yemek yeme saati idi. Ağızları maskeli bir şekilde, yanında yengem ile bir de doktor vardı. Elimde getirmiş olduğum ikramı, yengeme verdikten sonra, tam Şaban Ağabey ile sohbet yapmaya hazırlanırken, doktor bana hitaben “Siz buraya nasıl girdiniz?” dedi. Ben de, “Kapı açıktı efendim ve buraya kadar geldim” dedim. Doktorun ziyaretçi yasağı ikazına uyarak, şuuru açık olan ve beni görünce sevinen Şaban Ağabeyime o an Cenâb-ı Hak’tan âcil şifalar diledim ve kendisine “İnşaallah iyileşince yine görüşürüz” dedim. O da “İnşaallah” dedi ve birbirimize 1,5 metre mesafeden el sallayarak odadan ayrıldım.

Sonradan 4 Kasım 2009 Çarşamba günü, oğlum M. İsmail Tezer’den vefat haberini alınca, düşündüm ki, ben ona ebedî hayat yolculuğuna çıkışına el sallamışım. İnşaallah ahirette tekrar başta Peygamberimiz Hz. Muhammed (asm) olmak üzere, sahabeler, Üstadımız Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri ve ehl-i Cennet’le beraber Peygamberimizin (asm) sancak-ı şerifi altında buluşur ve ayrılık hasretini gidermiş oluruz. İnşaallah kabri Cennet bahçelerinden bir bahçe olur ve Cennet melekleri kendisine arkadaş olur.

Hayatta iken, Bizim Radyo’da “Hayatın Tadı” programında yapmış olduğu bütün konuşmaların yayınlanmaya devam etmesi ve böylelikle amel defterinin açık kalarak, bu konuşmalarını dinleyenlerin istifade etmelerinden dolayı bol bol sevaplar kazanması, bizleri mesrur etmekte. Cenâb-ı Hak kendisine gani gani rahmet eylesin ve bütün seyyiâtını hasenâta tebdil eylesin.

Aziz, sıddık, sebatkâr, şecaatli, vefakâr ve sadakatli Şaban Ağabeyim, ahirette buluşmak üzere…

Hizmet-i imaniye ve Kur’âniye’de her iki

dünyadaki dâvâ arkadaşın Turan Tezer...

[Cemâlullah’ı özleyen ve Cennet bahçelerinde

Resûlullah’a ve Üstadımız Bediüzzaman’a kavuşmak isteyen Şaban Döğen Ağabeyimizin hatırasına ithafen...]

TURAN TEZER

21.11.2009


Şevk-i mutlak, şükr-ü mutlak ey aziz!

Bıkmış gibi gece, gündüzü içine saklamaktan

Ürkmüş gibi üstüne kan akıtan insanlardan

Handan saraydan göçtük göçüyoruz da bir yandan

Yıllardan, yarınlardan usandık, bir usanmadık yollardan

Bitmeyen yollarda Nur hizmetlerinin şakirtleri, sadıkane vefakârane bir tarzda yollarla olan arkadaşlığını devam ettiriyor. İnşaallah gökyüzü ile yeryüzü ile taşınan şevkli hizmetler kıyamete kadar devam eder.

İşte yine bir Nur hizmeti, işte yine bir muhabbet buluşması, işte yine lâhuti bir yolculuk. Satılmış Atak Ağabeyimizin kaptanlığında, Ali Vapurlu Ağabeyimiz ve Ahmed Paşalıoğlu kardeşimizle beraber Çorum, Amasya, Yozgat, Tokat seyahatimiz bir Cuma sabahı başladı.

Lâtif bir yağmur eşliğinde Yozgat’a girdik. Bizleri Fazlı Demir Ağabeyimiz karşıladı. Dersanede kılınan ikindi namazının arkasından küçük bir Risâle-i Nur dersi ve arkasından çay muhabbetimiz... Lise öğrencisi Nuri kardeşimiz üniversiteli ağabeyleri ile beraber hizmetlerini devam ettiriyorlar. Bu güzel intibalarla ayrıldığımız Yozgat’a Ankara’dan kucak dolusu selâmlar bırakıp yolculuğumuza devam ediyoruz.

Araba içinde “Annem beni yetiştirdi/ Bu hizmete yolladı” marşını söyleyerek, Ali Ağabeyimizden hatıralar dinleyerek Tokat’a ulaştık. Bizleri muhabbetle karşılayan Hayreddin ve Mehmet Ağabeylerimiz ile Melih kardeşimiz Tokat’ın güzel yemeklerini ikram ettiler. Daha sonrasında cemaatle beraber olduk. Ali Ağabeyimizin yapmış olduğu dersi dinledik. Dersten sonra konu ile alâkalı sorular soruldu, cevaplar verildi.

Dersanede geçen neşeli gecemizden sonra sabah kahvaltıda yine tecrübeli hizmetkârlarla beraberdik. Beraberce kılınan öğle namazı, yapılan ders ve en sonunda Tokat’ın manzarasını temaşa ettiğimiz Tokat Kalesini ziyaretle son buldu. Tekrar buluşmayı, görüşmeyi ümit ederek yola koyulduk. Kısa süren bir yolculuk neticesinde Turhal’ın Nur müdavimleri ile beraberdik: Her biri nurla yoğrulmuş kale gibi sağlam nur çehreli müdavimleri lisanî halleri ile bize son nefese kadar sebat mesajını veriyorlardı. M. Ali, Cihat ve sair kıymettar ağabeylerimizle Nur dersimizle keyif bulduk. Kısacık dersimizin kuvvetli rabıtası ve vermiş olduğu heyecanla yola devam ediyoruz.

Satılmış Ağabeyin kaptanlığı ile devam eden yolculuğumuz Amasya’ya doğru idi. Duâlarla girdiğimiz Amasya tarih kokuyordu. Amasya’daki Risâle-i Nur dersimiz 00.30’lara kadar devam etti. Sohbetimiz, Merzifon ve Suluova’dan gelen ağabeylerimiz ile güzel bir kaynaşmaya vesile oldu.

“Bir gecenin neresini böleceğiz oturup muhabbet edelim” sözleri bizleri sabah kahvaltısında buluşturdu. İkindi namazına kadar devam eden sohbet herkesi fevkalâde memnun etti. Ama Çorumlu ağabeylerin bizi bekliyor olmalarından dolayı, şevk kaynağı Nur abilerle, istikbalin Amasya Nur kahramanları ile dolu bu beldeden ayrıldık.

Yeni bir buluşma heyecanı ile Çorum dersanemize geldik. Orada bulunan fedakâr ağabeylerle hoş bir muhabbetten sonra Sungurlu Yeni Asya okuyucuları ile biraraya geldik. Ali, Efdal, Selim, Fatih gibi genç kardeşlerimizin yapılan dersi heyecanla takip etmeleri sair abilerimizin güzel soruları ortamı tatlandırıyordu. Ayrılmadan once Şaban Döğen Abimizi unutmadık. Raşit ve Süleyman Abilerimizin gayreti ile üçyüze yakın Yasin-i Şerifi okunması için paylaştırdık. Rabbim okunan Yasinler hürmetine eserleri ile hizmetlerine devam eden Şaban Abimize rahmet etsin.

Ehli hakikatin sohbetine zaman, mekân mani olmaz; biri şarkta biri garbda, biri dünyada, biri berzahta olsa da rabıta-i Kur’âniye ve imaniye onları birbirleri ile konuşturur. Evet yollarda, kabirde, dersanelerde, konferans salonlarında, üniversite kampüslerinde, panellerde, Cumartesi gecelerindeki feyizli deslerde bizi konuşturan Rabbimize şükürler olsun. Bu asırda bu müthiş rabıtaya vesile olan Üstadımıza teşekkürler ediyoruz.

Der tariki aczmendi lâzım amed çar çiz:

Acz-ı mutlak, fakr-ı mutlak, şevk-i mutlak, şükr-ü mutlak ey aziz!

ÖMER FARUK TOPÇU -

[email protected]

21.11.2009


Bir çınar da Erzin’de göçtü

Bu ay içerisinde birkaç vefat haberi aldık. Başta Şaban Döğen Ağabeyimiz olmak üzere, camiâmızdan üzücü vefat haberleri aldık. Bizleri, Hatay’ın Erzin ilçesindeki Nur Talebelerini üzen ve eskiler tarafından da tanınan, ilçemizin kahraman, fedakâr Nur Talebelerinden Ökkeş Cansız Ağabeyi de Kasım ayının sekizinde ebedî âleme uğurladık.

Ökkeş Ağabey, 1933 yılında Erzin’de dünyaya gelmiş, ortaokulu bitirdikten sonra da iş hayatına atılmış, 1953’te askerlik çağındayken de Risâle-i Nurları tanımıştı. Bayram Yüksel, Abdullah Yeğin ve Mehmet Kutlular Ağabeyle görüşmüş, onlardan hizmetimize ait bir çok şey öğrenmişti. 1987 yılında İskenderun Demir Çelik Fabrikasından emekli olduktan sonra da kendisini tamamen hizmetlere vermişti. Bütün vaktini hizmetlerle, iman-Kur’ân yolunda harcamıştı. Cami dernek başkanlığı, imam hatip yaptırma dernek başkanlıkları gibi, dine, diyanete ait işleri de yapmıştı.

12 Mart 1971 ihtilâlinden sonra Nur Talebesi olması hasebiyle hapse atıldı Ökkeş Ağabey. Hapisten çıktıktan sonra, yine kaldığı yerden fazlasıyla hizmetlerine devam edip, nerede ne yapılacaksa, Üstadımızı kendine örnek alıp, bizzat kendi yapardı, kimseye havale etmezdi. Erzin’deki hizmetimizle ilgili ne varsa onu önde görmeniz hep mümkündü. Maddî-manevî hiçbir desteğini esirgemezdi. O bizim adeta bir lokomotifimizdi. Hatta Erzin’deki dersanemizi de onun sayesinde almıştık, Allah ebediyen razı olsun.

Ökkeş Ağabeyimiz, Erzin ilçemizin bir maneviyât kahramanıydı adeta. Namazlarını vaktinde ve genellikle camide, cemaatle kılardı. Nur derslerini de hiç aksatmazdı. Ahiret yolculuğuna ise, yatsı namazında camiden çıkıp, bir evdeki sohbete giderken yolda ani gelen bir kalp kirizi ile çıktı, Nur yolunda dünyasını değiştirdi.

Allah rahmet eylesin. Makamı Cennet olsun. Ailesine de, bizlere de sabırlar versin. Camiamızın da başı sağolsun.

Galıp Kaplan

21.11.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu

Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.
Kurumsal Linkler: Risale-i Nur Kongresi - Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim - Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl
Reklam Linkleri: yemek tarifleri- Risale Çocuk- yemek tarifleri - Risale-i Nur- Fıkıh İnfo- Ahmet Maranki- Cevşen - Yemek Tarifleri - Makdis