26 Kasım 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Lahika

Hadis-i Şerif Meâli

Kim ki, Arefe Günü dilini, kulağını ve gözünü haramdan korursa, iki Arefe arasındaki küçük günahları bağışlanır.

Câmiü's-Sağîr, No: 3631

26.11.2009


Arefe’de ve bayramda getirilen tekbirler

Bu makam yazıldığı zaman Kurban Bayramı geldi.

Allahu ekber, Allahu ekber, Allahu ekber’lerle nev-î beşerin beşten birisine, üç yüz milyon insanlara birden Allahu ekber dedirmesi; koca küre-i arz, büyüklüğü nisbetinde o Allahu ekber kelime-i kudsiyesini semâvâttaki seyyarat arkadaşlarına işittiriyor gibi, yirmi binden ziyade hacıların Arafat’ta ve iydde beraber birden Allahu ekber demeleri, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın bin üç yüz sene evvel âl ve sahabeleriyle söylediği ve emrettiği Allahu ekber kelâmının bir nev'î aks-i sadâsı olarak, rububiyet-i İlâhiyenin Rabbü’l-Arz ve Rabbü’l-Âlemîn azamet-i ünvanıyla küllî tecellisine karşı geniş ve küllî bir ubûdiyetle bir mukabeledir diye tahayyül ve his ve kanaat ettim.

Sonra, acaba bu kelâm-ı kudsînin bizim meselemizle dahi münasebeti var mı diye tahattur ettim. Birden hatıra geldi ki:

Başta bu kelâm olarak sâir bâkiyât-ı salihat ünvanını taşıyan Sübhanallah, ve’l-hamdü lillâh ve Lâ ilâhe illâllah gibi şêairden çok kelâmlar cüz’î ve küllî, meselemizi ihtar ve tahakkukuna işaret ederler.

Meselâ; Allahu ekber’in bir vech-i mânâsı, Cenâb-ı Hakk’ın kudreti ve ilmi herşeyin fevkinde büyüktür; hiçbir şey daire-i ilminden çıkamaz, tasarruf-u kudretinden kaçamaz ve kurtulamaz. Ve korktuğumuz en büyük şeylerden daha büyüktür. Demek haşri getirmekten ve bizi ademden kurtarmaktan ve saadet-i ebediyeyi vermekten daha büyüktür. Her acip ve tavr-ı aklın haricindeki herşeyden daha büyüktür ki, “Sizin yaratılmanız da, diriltilmeniz de, tek bir kişinin yaratılıp diriltilmesi gibidir” (Lokman Sûresi: 28.) âyetinin sarahat-i kat’iyesiyle, nev-i beşerin haşri ve neşri, birtek nefsin icadı kadar o kudrete kolay gelir. Bu mânâ itibarıyledir ki, darb-ı mesel hükmünde büyük musîbetlere ve büyük maksatlara karşı, herkes “Allah büyüktür, Allah büyüktür” der, kendine tesellî ve kuvvet ve nokta-i istinat yapar.

Evet, nasıl ki Dokuzuncu Söz’de, bu kelime iki arkadaşıyla bütün ibâdâtın fihristesi olan namazın çekirdekleri ve hülâsaları ve içinde ve tesbihatında tekrar ile namazın mânâsını takviye için Sübhânallah, Elhamdülillâh, Allahu ekber üç muazzam hakikatlere ve insanın kâinatta gördüğü medar-ı hayret, medar-ı şükran ve medar-ı azamet ve kibriyâ, acip ve güzel ve büyük, pek çok fevkalâde şeylerden aldığı hayret ve lezzet ve heybetten neş’et eden suâllerine pek kuvvetli cevap verdiği gibi, On Altıncı Söz’ün âhirinde izah edilen şu: Nasıl bir nefer, bayramda bir müşir ile beraber huzur-u padişaha girer; sair vakitte, zabitinin makamıyla onu tanır. Aynen öyle de, her adam hacda bir derece velîler gibi Cenâb-ı Hakk’ı Rabbû’l-Arz ve Rabbû’l-Âlemîn ünvanı ile tanımaya başlar. Ve o kibriya mertebeleri kalbine açıldıkça, ruhunu istilâ eden mükerrer ve hararetli hayret suâllerine yine Allahu ekber tekrarıyla umumuna cevap verdiği misilli, On Üçüncü Lem’anın âhirinde izahı bulunan ki, şeytanların en ehemmiyetli desiselerini köküyle kesip cevab-ı kat’î veren yine Allahu ekber olduğu gibi, bizim âhiret hakkındaki suâlimize de kısa fakat kuvvetli cevap verdiği misilli, Elhamdülillâh cümlesi dahi haşri ihtar edip ister. Bize der: “Mânâm âhiretsiz olmaz. Çünkü, ezelden ebede kadar her kimden ve her kime karşı bütün hamd ve şükür ona mahsustur, ifade ettiğimden, bütün nimetlerin başı ve nimetleri hakikî nimet yapan ve bütün zîşuuru ademin hadsiz musibetlerinden kurtaran, yalnız saadet-i ebediye olabilir ve benim o küllî mânâma mukabele eder.”

Şuâlar, s. 209, (yeni tanzim, s. 366)

LÜGATÇE:

nev-î beşer: İnsan nev'î, insanlık.

küre-i arz: Dünya.

iyd: Bayram.

bâkiyât-ı salihat: Ebedî, daimî olarak yaşayan salihler.

adem: Yokluk.

sarahat-i kat’iye: Kesin bir açıklık.

müşir: Mareşal.

Bediuzzaman Said Nursi

26.11.2009


Kesilecek kurbanlarımız...

Ymtihan edilmek üzere bu âleme gönderilmiş olan insanı Cenâb-ı Hak yeryüzünün halifesi olarak şereflendirmiştir. Bir hadis-i kudsîde geçen “Ben gizli bir hazineydim, bilinmeyi istedim ve mahlûkatı yarattım” ifadesi sırrınca Esmâ-i Hüsnâ’nın tecelligâhı olarak yaratılan şu kâinatta tecellî eden isimleri idrak etme noktasında en geniş kabiliyete sahip olan insanın en mühim vazifesi, O’na iman edip marifetullah yolunda mertebeler kat ederek muhabbetullaha erişmektir.

Sevilmekliğin en yüce mertebelerine lâyık olan Vedud, kâinatı ve mahlûkâtı bir âyine olarak yaratmış. İnsan için türlü türlü nimetler sunmuş her ne kadar şükrünü edâ etmekten aciz olsa da. Bu nimetlere bakıp Cenâb-ı Hakk’ı hatırlamak, vazifesi iken, bazen bir de bakarsınız ki Mün’im-i Hakikî’den gaflet edip nimete yapışır insan. Gaflet perdeleri kalınlaşa kalınlaşa artık O’nu görmez olur.

Bediüzzaman’ın, Yirminci Söz’de “Allah bir inek kesmenizi emrediyor1” âyeti ile ilgili izahına bakıldığında, çokça fayda gördüğü ineği giderek putlaştıran bir kavimden Rabbimizin bir inek kesmelerini emretmesi çok dikkat çekicidir. İnsanın, farkında olmadan şu kâinatta fayda gördüğü, sevdiği her şeyi Allah’a şerik yapma ihtimaline karşı Rabbimiz bizi uyarıyor.

Evet, gönlünü bu dünyanın faydasız fani yüzüne açmış olan ehl-i dünyanın daima peşinden koşmuş olduğu bu dünyanın cazibedar lehviyatları, makamları mevkileri onların mahbubu olmuş, onun peşinden koşmuştur. Diğer taraftan ise, bir mü’minin gönlünde, kalbinde asıl olarak Cenâb-ı Hakk’a muhabbet vardır, cennet bile onun asıl gayesi değildir. Kalbindeki sair muhabbetler de muhabbetullaha vesile olan vasıtalardır. Bunun içindir ki gönlünü Mevlâ’ya açmış bir kulun Hak uğruna feda edemeyeceği hiçbir şey yoktur. Hakikî ubudiyeti de, her şeyi ona “kurban” etmek olarak algılar. Kurban keserken mü’minin kalbinde bu mânâlar tezahür eder. “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça, gerçek iyiliğe asla erişemezsiniz”2 âyetinin mânâsı gereğince “Senin uğrunda feda etmeyeceğimiz hiçbir şey yoktur. En büyük Sensin” düşüncesinin tezahürüyle tekbirlerle keser kurbanını.

Dünyanın değişik imtihanları var insan için. Bazen engeller çıkar karşısına. Bazen makamlar verilir kendisine ama çok hakikatleri fedâ etmek mukabilinde. Dünyanın rahatı, eğlencesi, zevki teklif edilir zaman zaman kendisine, ama çok şey kaybetmek karşılığında.

Mü’minin kalbinde öyle bir aşk var ki dünyaya sığmaz. Öyle bir yolun seyyahıdır ki “dünyanın bin sene mes’udane hayatı bir saatine mukabil gelmeyen bir cennet hayatının ve o cennet hayatının dahi bin senesi bir saat Rü’yet-i Cemal’ine mukabil gelmeyen” bir Cemil-i Baki’nin huzuruna doğru yaklaşır.

Hz. İbrahim (as) bir insanın dünyada en çok sevebileceği bir varlığı olan evlâdını feda etmeye niyet etmişti. Nasıl bir sevgi ki bu, dünyanın en sevimli varlığını O’na feda ettiriyor? Ve yine bıçağın eline kendini teslim eden Hz. İsmail’deki (as) teslimiyetin sırrı neydi?

Bir de Yusuf (as) vardı, sıkıntı hâlindeyken sabır içerisinde olan, Rabbine şükreden bir Cemâl sahibi. Sonra Cenâb-ı Hak mükâfat olarak, onu dünya huzuruna, refahına kavuşturdu. Ama o yine de huzur-u İlâhî’yi istedi. Çünkü bu, dünyanın bütün saltanatı, huzuru ve zevkinden daha leziz idi. “Marifetullah olduktan sonra dünya lezzetlerine iştiha olmadığı gibi Cennete bile iştiyak geri kalır” düsturuna güzel bir nümûne.

Evet, bu mübarek rehberlerimiz böyle yapmış, her şeyi feda etmiş hak yoluna. Hem onların izini takip eden sair mübarek zatlar da aynı şeyi yapmış. “Anam babam sana feda olsun” diyen sahabelerde nasıl bir aşk var? Ahireti kazanmak için dünyayı kaybetmek lâzım, bir şeyleri kazanmak bir şeyleri kaybetmekle olur, vuslat için hicrana alışmak gerek, gülmek için ağlamak gerek bazen, nura gark olmak için nâra razı olmak gerek bazen, Allah’a “yaklaşmak” için kalben “uzaklaşmak” lâzım dünyadan, beka için fenaya sabretmek lâzım.

Belki biz de ateşlere atılacağız Hz. İbrahim (as) gibi, Hak yolundan vazgeçirmek isteyecekler bizi. Hz. İbrahim (as) gibi ateşte iken yaşamasını bilmeliyiz. Hz. İbrahim (as) ateşte iken “Allah bana yeter, O ne güzel vekildir” deyip Allah’tan yardım istedi sadece ve Allah da ateşe “Ey ateş, İbrahim (as) üzerine serin ve selâmetli ol” 3 emrini verdi. Evet hakta sebat edersek ateş bize de gülistan olur bir nebze. Hak aşığı Yunus Emre’nin, Hz. İbrahim (as) için dediği şu “İbrahim’e Nemrud odunu (ateşini) aşktır gülistan eden” lütfunun bir lem’asına Cenâb-ı Hak bizi de mazhar kılsın.

Allah bizi “De ki: Allah’ın lütfuyla ferahlansınlar; bu onların dünyada toplayıp durduklarından daha hayırlıdır” 4 âyetinin lütfuyla ferahlanan kullarından eylesin. O halde kurban kesmeye hazırsanız kurbanınız mübarek olsun.

[email protected]

MUSTAFA TİRYAK

26.11.2009


İtaatin böylesi!

İnsan, çok az şey için hayatını, canını fedâ edebilir. Bu, her insanın harcı olmadığı gibi, herkesin de yapacağı şey değil.

Candan geçmek, itaatin zirvesi!

Önce Hakk’ın hatırı, ardından da vatan, millet, ana, yâr gelir.

Yarın Kurban Bayramı. Kamerî aylardan Zilhicce’nin onu, on biri, on ikisi, on üçü; bayram olan bu günler vâcip olmuş mü’mine.

Emr’e dönen bir rüyanın sonunda, çağlar boyu yaşanacak bayram doğmuş dünyaya. Dağlar taşlar tekbirlerle inlemiş, cümle canlar bu sadâyı dinlemiş: Allâhü ekber, Allâhü ekber; lâ ilâhe illallahü vallâhü ekber. Allâhü ekber ve lillâhi’l-hamd.

İtaatin böylesine can kurban.

Malûm rüyanın neticesi, İbrahim (as): “Oğlum, ben rüyamda seni kurban ettiğimi gördüm. Sen buna ne dersin?” dediğinde, İsmail (as): “Babacığım, sen emredileni yap. İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın”1 dedi de, eğiverdi boynunu.

İbrahim (as), Allah’ın; İsmail (as) da babasının emrine itaati yeğledi; ikisi de emre mutî’ oldular.2

Hiç kimsenin hiçbir şeyine muhtaç olmayan Rabbimiz, atâ etti onlara. Koskocaman bir koçla, bayram kıldı o ânı. İbrahim (as) de, İsmail (as) de mazhar oldu rahmete.

İtaat, dinin emirlerini yerine getirip, yasaklarından da kaçınmak olduğu gibi; uyma, alınan emre göre hareket etme, söz dinleme mânâsına da gelir.

Onlar da, onu yaptı.

Cabir’in (ra) rivâyet ettiği bir hadis-i şerifte: “Yarın Cehennemin kendilerine haram olduğu kimseleri haber vereyim mi? Cehennem her ağırbaşlı, nazik, cana yakın; Allah’a ve istekleri yerine getirilmesi gereken insanlara karşı itaatkâr kimseye haram olacaktır”3 buyuruyor, Sevgili Efendimiz (asm).

Biz, İbrahim (as) de, İsmail (as) de değiliz; ama, Muhammed (asm) ümmetiyiz. Onların izindeyiz.

Allah’a itaat, imanın baş şartıdır; valideyne itaat insanlığın gereği. Fakat, meşrû olursa.

Hz. Ali’nin (ra) naklettiği hadiste Peygamber Efendimiz (asm): “İtaat meşrû dairede olur”4 diyerek istikamet gösteriyor bizlere. Hakem bin Amr’ın rivayet ettiği bir başka hadiste ise: “Yaratıcıya isyan olan konularda kula itaat edilmez” 5 buyruluyor.

İşte yarın yaşanacak itaat şâhikası:

Bütün dünya emre uyup kesecek kurbanını.

Kurban edilen canlar, canlara kurban olanlar…

İnleyecek semâvât tekbir tehlil sesiyle. İncelecek duygular, gözler yaşla, kalpler aşkla dolacak.

Gidebilen, İbrahim’in (as) dâvetine koşarken, gidemeyen gönlü buruk hep gitmeyi umacak.

Bugün Arefe. Arafat’ta mahşer var!

Sadece Kurban Bayramına mahsus, saâdet dolu bir gün. Vecd’e gelmiş milyonlarca mü’minin Vakfe’deki duâsı, Arş-ı A’lâ’ya yükselecek. İnşaallah. Telbiyenin sesini semâvât sekenesi hayran hayran dinliyor: “Lebbeyk Allahümme lebbeyk. Lebbeyke lâ şerîke leke lebbeyk. İnne’l-hamde ve’n-ni’mete leke ve’lmülk, lâ şerîke lek”. (Buyur Allah’ım buyur! Emrindeyim buyur! Senin hiçbir ortağın yoktur. Emrindeyim buyur! Şüphesiz hamd Sana mahsustur. Nimet de Senin, mülk de Senindir. Senin hiçbir ortağın yoktur.)

Evet.

İtaatin şâhikası işte bu!

Kayıtsız şartsız boyun eğmek Rabbine.

Yarın Bayram.

Bayramlardan bayram olsun ümmete…

Not: Bütün okurlarımızın Kurban Bayramını gönülden tebrik ederim.

Dipnotlar:

1- Sâttât Sûresi, 102.

2- Sâffât Sûresi, 103.

3- Câmiü’s-Sağîr, 2: 729 (Müsned, 1:415).

4- A.g.e., 2: 663 (Buharî, Buyu’,79).

5- A.g.e., 4: 1648 (Müslim, İmare, 39).

[email protected]

ALİ RIZA AYDIN

26.11.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu

Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.
Kurumsal Linkler: Risale-i Nur Kongresi - Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim - Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl