Basından Seçmeler |
137 gazeteci de birşeyler yapmalı
BALYOZ zihniyeti gazetecileri ikiye ayırmış. Tutuklanacak gazetecileri bir kenara kaydeden antidemokratik kafa, 137 meslektaşımız için de ‘yararlanılacak gazeteciler’ yaftasını kullanmış. Tutuklanacaklar listesindeki gazeteciler hafta içinde bir araya geldi ve ortak bir basın toplantısı düzenledi. İştirak ettiğim toplantıda gördüğüm manzara gayet netti. Farklı görüşleri ve farklı hayat tarzlarına rağmen hepimizin ortak bir yanı vardı: Demokrasi. Darbecileri rahatsız eden de bu olsa gerek. Tutuklanacak gazeteciler dertlerini kamuoyuyla paylaştı. Bu arada ismi diğer listede geçen arkadaşlarımız için de güzel şeyler söylendi. Meslektaşlarımızın rızası alınmadan yapılan bu listenin insanlık suçu olduğu, o kişiler hakkında bir zan oluşturduğu vs. dile getirildi. Hatta onların da bir şekilde tepki vermesi gerektiği de vurgulandı. Basın toplantısının ardından Nazlı Ilıcak başkanlığındaki bir heyet, adliyeye giderek bu listeyi hazırlayanlar hakkında suç duyurusunda bulundu. Cumhuriyet Başsavcılığı’na verilen dilekçede ‘tutuklanacak gazeteciler listesi’nde adı geçenlerin imzası var. Bundan sonrası yargının sorumluluk alanında. Bu işi sonuna kadar takip etme de biz gazetecilerin boynunun borcu... Peki, kendilerine işbirlikçi muamelesi yapılan sevgili meslektaşlarımızın durumu ne olacak? Çünkü asıl mağdur olan kişiler ‘yararlanılacaklar’ listesinde ismi geçenlerdir. Bir darbe yapıldığında tutuklanmanın gazetecilikte bir anlamı var. Cuntacıların gazeteciden rahatsız olmasının da bir manası bulunmakta hiç şüphesiz. Lakin, hangi cüretle cuntacılar bazı meslektaşlarımızın onurlarıyla oynamaya kalkar ve onlara işbirlikçi muamelesi yapabilir; bunun ortaya çıkarılması, daha doğrusu bu duruma itiraz edilmesi gerekmektedir. Nereden cesaret almışlardır, niçin böyle bir umuda kapılmışlardır? Bu sorunun cevabı bulunamasa bile bu listeye verilecek tepki de çok önemlidir. Cunta hükümetinde adı başbakan olarak geçen Rifat Hisarcıklıoğlu, çok haklı ve yerinde bir tepki verdi mesela. Darbecilik hakkında çok net ve kesin konuşan TOBB Başkanı, “Bu çamur bana yapışmaz.” diyerek kendini ifade etti. Aynı şekilde ismi cunta kabinesinde geçen eski siyasîler de çok haklı tepkilerini ortaya koydu... 137 kişiden bazıları köşelerinde ve televizyon ekranlarında bu yakışıksız listeye tepki gösterdi. Haklıydılar. Madem asıl mağdurlar ‘yararlanılacak gazeteciler’ listesinde adı geçenlerdir; o halde ortak bir duruş sergilenebilir. Tarihe fert olarak da not düşmek isteyenler olabilir. Takdir onların. “İlle de şunu yapın!” demek bana düşmez; ama mağdurların sesi yükselmedikçe demokrasinin bu çetin süreçlerden alnının akıyla çıkması da çok zor. Bir şeyler yapmak şart. Susarak savuşturmak en kötü tercih olsa gerek...
Ekrem Dumanlı / Zaman, 1.2.2010 |
02.02.2010 |
DARBE ANAYASASI İLE DARBE PLANI SORUŞTURULUR MU?
MADEM askeri yargının vereceği karara bir taraf, ya da sivil mahkemenin vereceği karara diğer taraf güvenmeyecek... Ayrıca Anayasa Mahkemesi askerin sivil mahkemede yargılanmasının yolunu kapatmış durumda... O zaman bir çözüm önerelim. Ve şu darbe iddiaları vicdani bir kabul içinde sağlıklı olarak soruşturulsun. Kuşku kalmasın... Nasıl mı? Yargıtay Başkanı devreye girse... Özel bir mahkeme heyeti kurulsa. Bunun içine askeri yargıçlar da dahil edilse. Sivil ve askeri savcılar... Biliyorum; Şimdi yüzlerce kanun, bir o kadar Anayasa maddesi, prosedürler, bürokrasi hep birlikte, “Olmaaaaz mevzuat izin vermez” diyecek... Olmadı mı? O zaman bir Meclis araştırması isteyin... Gerekirse kapalı oturum isteyin. Dinleyin paşaları. İntihar eden albayları sorun. Harp Akademilerindeki eğitim sistemini sorun. Kim hangi hiyerarşi içinde kalkışmış bu işe... Hepsini araştırın. Genç, pırıl pırıl milletvekilleri girsin bu işe...Yetkilendirin... Süne zararlılarını araştırmak için bile komisyon kuran bu Meclis neden duruyor? Yeter ki içine düştüğümüz şu kafa karışıklığından, şu “zihinsel mezbelelik”ten kurtarın bizi...Şu hale bakın arkadaşlar: Darbe iddiaları darbeli matkaba dönüştü, şakaklarımızı oyuyor. Sivil düzen ve hukuk, darbe planlarını ortaya çıkartmaya çalışıyor... Ama o düzen hâlâ 12 Eylül’ün yaptığı “darbe anayasası”yla yönetiliyor. Darbe anayasasıyla, “darbe planı” sorgulayan başka bir ülke var mıdır? Bu yüzden diyorum ki; - Çözün şu meseleyi de artık işimize bakalım... Bana göre büyük birer atılım olan ve yarım kalan “Kürt açılımı”na... Kırılan Ermeni açılımına... Burkulan Kıbrıs açılımına. Giderek yokuşa dönen AB yoluna... Demokratikleşmeye... Siyasi partiler yasasına... Lider demokrasisine... Dünyayla yarışmaya hazır bir Türkiye’ye bakalım
Fatih Çekirge / Hürriyet, 1.2.2010 |
02.02.2010 |
Onlar “emekli JİTEM’ci” değilse ben de gazeteci değilim
MEĞERSE ülkemizde JİTEM diye bir İstihbarat örgütü yokmuş. Genelkurmay Başkanlığı’ndan sonra Jandarma Genel Komutanlığı da “Siz rüya görmüşsünüz JİTEM diye bir şey yoktu” diye bir açıklama yaptı. Pardon galiba mahkemeye bildirdi. Ben o işlerden pek anlamam da... Kahvedeki ‘okey’ arkadaşlarım da hep okumuş yazmış çocuklar, ilkokulu bitirmeyen yok gibi... Jandarma Genel Komutanlığı’nın dediği doğrudur tabii ki. Mahkemeye ‘yalan beyan’da bulunacak değiller ya... Demek ki bazı kişiler beni yıllarca kandırdılar. Daha açıkçası benle kafa buldular. Ben o kişileri hep “emekli JiTEM albayı” sandım. Çünkü bana kendilerini “Ben emekli JiTEM albay” diyerek tanıttılar. Demek saf bulmuşlar, işletiyorlarmış. Allah bilir Güneydoğu’da başçavuş idi. Geldi İstanbul’da beni işletti. JİTEM’ci diye ortalarda gururla dolaşan adamlar idi. Beş yıldızlı otellerde... İnanın patronlardan daha forslu idiler. Sanki askeri kışlada Mehmetçik önünde yürür gibi... Casino yani kumarhane veya lüks otellerde görüyordum ve tanıyordum onları... Kuzey Kıbrıs’ta da gördüm. Çünkü casinolarda güvenlik elemanlarının başında emekli subay olması adettendi. Emekli polis müdürlerinin yerini Güneydoğu’da görev yapmış askeri personel almıştı. Güvenlik amirinin çok sert, disiplinli, gözünü budaktan sakınmayan korkusuz kişi olması şarttır... Yani komando olması gerekirdi. Böyle bir işyerine ne haraç alarak yaşayan mafya musallat olur ne de kumar masasında kaybedince “Param yok. Havanızı alırsınız” diye çamura yatan... Kumarhanelerde sadece emekli subaylar mı güvenlik işine bakardı? Tabii ki hayır. Eski MİT’çiler de vardı. Hatta otel müdürü olan çok ünlüler bile... Bazı itirafçıların da işe yerleştirildiğini duyardım. Casino kapısında otonuzu alıp parka götüren gençlerin aslında eski bir terörist olduğunu nereden bileceksiniz? İtirafçı olduğu için başka kimlik verilmiş ve bir işe yerleştirilmiş. Kumarhane sahipleri bu konuda daha hayırsever idi... Güneydoğulu köy delikanlısı ama kaç yılı dağlarda Kalaşnikof ile sarmaş dolaş geçmiş... Türkiye böyle günler de geçirdi. Sonunda bir şeyler oldu da her şey temizlendi. Nerden nereye değil mi? İnanın bazı şeylere çok üzülüyorum..
Aykut Işıklar / Bugün, 1.2.2010 |
02.02.2010 |