03 Mart 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR Mobil İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Güncel

28 ŞUBAT’TA SİNCAN’DAN DEMOKRASİ MESAJLARI

13 yıl önce sokaklarında tankların yürüdüğü Sincan'da Yeni Asya Temsilciliği tarafından tertiplenen konferansta, Bediüzzaman’ın görüşleri ışığında demokratik açılım konusu değerlendirildi.

28 Şubat’ın 13. yıldönümünde, Sincan Yeni Asya Gazetesi Temsilciliği tarafından “Demokratik açılım ve Bediüzzaman” konulu konferans gerçekleştirildi. Süreç sırasında sokaklarında tankların yürütüldüğü ve sembolik olarak büyük bir anlam taşıyan Sincan’da, Belediye Kültür Merkezinde gerçekleştirilen konferansa gazetemizin İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular ve Genel Yayın Müdürümüz Kâzım Güleçyüz konuşmacı olarak iştirak etti. Ankara ve çevre illerden büyük bir katılımla gerçekleştirilen konferansın sunumunu İbrahim İriboz yaptı.

Yapılan açılış konuşması ve sinevizyon gösterisinin ardından konuşması için kürsüye çıkan Mehmet Kutlular, demokratik açılım konusunda Bediüzzaman Said Nursî’nin görüşlerinin büyük bir önem taşıdığını, dolayısıyla böyle bir organizasyonun gerçekleştirilmesinin çok manidar olduğunu vurguladı. Konuşmasında İslâm’ın adalet ve demokrasi anlayışını anlatan Kutlular şunları söyledi: “İslâm’ın olduğu yerde adalet vardır. Adalette eşitlik vardır. Ayrıca sosyal devlet anlayışı da vardır İslâm’da. İslâmiyet’te ırkçılık yoktur, çünkü herkes Allah’ın kuludur, sadece üstünlük takvadadır. Kim Allah’a karşı daha fazla takvalıysa, emirlerini tutup, yasaklarından sakınıyorsa, o Allah’ın sevdiği kuludur. Bizim dinimiz, bizim ecdadımız bu sebeple ırkçılığa hep karşı olmuştur. Bilhassa Osmanlılar, Türktür, ama Türkçü değildir. Çok dinli, çok kültürlü, çok mezheplidir... Bütün unsurları, hak, hürriyet ve adalet içinde insanca yaşatmayı bilmiştir. Demokratikleşme meselesinde iki sıkıntımız var. Üstad Hazretleri meşrûtiyeti şeriat namına alkışladığını belirtiyor. Kimin aksi bir iddiası varsa, dört mezhebe göre bunun böyle olduğunu ispata hazırım diyor. Daha cumhuriyetten önce Üstad Hazretleri, millî iradeye sahip çıkıyor. Fakat talihsizlikler üst üste gelince, meşrûtiyet de rafa kalkıyor ve millî bir mücadele başlıyor. Yurdun dört bir tarafı işgal ediliyor. Hatta bu durumda bile, Millî Mücadeleye karşı çıkanlar oluyor. Üstad Hazretleri onlara da “Hayır” diyor. Millî Mücadele’yi de savunuyor. Bediüzzaman neticede ilhamını Kur’ân’dan ve Peygamberimizden alan demokratik bir cumhuriyet taraftarıdır. Ancak 1923’te büyük umutlarla kurulan taze cumhuriyetimiz, ne yazık ki sonradan tek parti diktatöryasına dönüşmüştür. Yanlışlık burada başlıyor. Maalesef burada bir başka hata da cumhuriyetin temellerinin Türkçülük anlayışı üzerine kurulmasıdır. Halbuki bizim ecdadımız, çok dinli, çok ırklı ve çok mezhepli bu coğrafyada bu hataya düşmemişlerdir. Çünkü bizi birleştiren dindir. Kürdü, Türkü, Lazı, Çerkezi 1000 senedir kardeşçe yaşıyoruz. Irkçı zihniyet haricinde milletin kendi arasında hiçbir derdi yok. Alış veriş yapıyoruz, kız alıp veriyoruz... Biz kardeşiz. Bizi kardeş yapan en başta dinimizdir. Allah’ımız bir, kitabımız bir, vatanımız bir... İnanmayanlar için de, Yahudiler ve Hıristiyanlar bizce ehli kitaptırlar ve onlara da karışılmaz, insanî hakları kutsaldır. İslâmiyet bütün insanlara azamî hürriyet tanımıştır.”

BEDİÜZZAMAN CUMHURİYETÇİYDİ

Bediüzzaman Said Nursî’nin bir cumhuriyetçi olduğunu hatırlatan Mehmet Kutlular, “Üstad Hazretleri kendisinin cumhuriyet daha kurulmadan önce cumhuriyetçi olduğunu belirterek, yeni kurulan cumhuriyetin özelliklerini sayarken, “Siz istibdad-ı mutlaka cumhuriyet ismini vermişsiniz. Cebr-i keyf-i küfriye kanun namını takmışsınız, İrtidad-ı mutlakı yani dinsizliği rejim altına almışsınız. Sefahat-ı mutlaka da medeniyet ismini vermişsiniz. Ben bu tarz bir cumhuriyetçi değilim” diyor özetle... Bu durum 1940’ların sonuna kadar böyle devam ediyor. O zaman biz Cemiyet-i Akvam’a yani bugünkü adıyla Birleşmiş Milletler’e girmek isteyince, çok partili bir rejim ihtiyacı ortaya çıkıyor ve böylece milletin iradesinin devlete yansıması için bir fırsat doğuyor. Gerçi ilk denemeler çok göstermelik oluyor. Göstermelik partiler kuruluyor, seçimler açık oy, gizli tasnif yoluyla yapılıyor. Sonra 1950 seçimlerinde gerçek mânâda ilk seçim yapılıyor. Nihayetinde Demokratlar yönetime geçtiği zaman milletin üstündeki baskıları yavaş yavaş kaldırdılar. Millet 10 sene boyunca nefes aldı. Demokrasinin kısmen tadını aldı. Ama ne oldu sonra? Hemen bir darbe yapıldı ve bir başbakan ve iki bakanı idam ettiler...” dedi.

DARBELER PLANLI YAPILIYOR

Her 10 senede bir darbe olmasının tesadüf olamayacağını ifade eden Kutlular, “Hep de demokrat misyona karşı yapılmıştır bu darbeler. Demokratikleşememe işte buradan kaynaklanıyor. Bir parti demokratikleşmeden korkuyor, çünkü demokrasi gelirse vatanın bölüneceğini düşünüyor. Bir parti diyor ki, eğer demokratikleşirsek Atatürk ilke ve inkılâpları elden gider, öteki de diyor ki demokrasi zaten küfür rejimidir... Bunların hepsi Avrupa Birliğine de karşı... Ama hepsi de darbelere taraftardır... “ ifadelerini kullandı.

ORDU MİLLETİN İRADESİNE MÜDAHALE ETMEMELİ

Kimsenin Türk Silâhlı Kuvvetleri’ni yıpratmak gibi bir derdi olamayacağını ifade eden Kutlular, “Bizim ordumuz mukaddestir. 1000 kadar sene İslâm’ın bayraktarlığını yapmış ve güvencesi olmuş bir ordudur. Ama milletin iradesine müdahale ettiği noktada, elbette milletin orada söyleyecek bir lâfı olacaktır” sözleriyle gündemdeki konularla ilgili yorumunu da dile getirdi.

BEDİÜZZAMAN’A KULAK VERİLMELİ

Demokratik açılım meselesinde Said Nursî’nin görüşlerinin önemine de vurgu yapan Kutlular, “Çünkü Said Nursî, darbelere, millî iradeye yapılan baskı ve zulümlere din namına karşı çıkan bir mücahittir. Bir dâvâ adamıdır. Her geçen gün de onun görüşlerinde ve öngörülerinde ne kadar isabet kaydettiğine hep beraber şahit oluyoruz” dedi. Mehmet Kutlular, Türkiye Cumhuriyeti’nin laiklik anlayışına da eleştiri getirerek, “Bizim anladığımız laiklik din ve vicdan hürriyetinin teminatıdır, katili değildir. Bizde ise her dinî sembol laiklik karşıtı olarak algılanıyor. Bu laiklik eğer dinsizlikse, ben laik değilim! Laiklik dinsize de dindara da karışmaz, inanıp inanmamakta serbesttir. Bizdeki uygulaması ise daima dine karşı kullanılmıştır. Yanlışlık buradadır. Bu yanlışları yavaş yavaş bu millet meşrû yollardan düzeltecektir” ifadelerini kullandı.

Son olarak Bediüzzaman’ın siyaset ile ilgili görüşlerini hatırlatan Kutlular sözlerini şöyle sonlandırdı: Bediüzzaman’ın siyasî görüşü elbette var. Ama Üstad parti kurmamış, talebelerine de kurdurmamıştır. Bizim vazifemiz neşri hakaiki imaniyedir, yani iman hakikatlerinin yayılmasıdır. Üstad gerçek anlamda meşrûtiyeti savunmuştur. Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam diyor. Talebelerine de doğru adresi göstermiştir. Biz başkaları gibi siyaseti kendimize meslek ittihaz etmiş değiliz. Ama bu milletin tahrib olmuş değerlerini tekrar ihya ile tamir etmekle mükellefiz. O da gerçek demokratikleşmeyle ve hürriyetlerin tam anlamıyla yerleşmesiyle mümkündür.”

28 ŞUBAT’TA SİNCAN’DA DEMOKRASİ KONUŞULDU

Daha sonra kürsüye çıkan gazetemizin Genel Yayın Müdürü Kâzım Güleçyüz ise 28 Şubat’ın yıldönümünde, Sincan gibi bir yerde demokratikleşmeyi konuşuyor olmanın büyük bir anlam taşıdığını vurguladı. Güleçyüz şunları söyledi: “Bugün 28 Şubat. Ve Sincan’dayız... Bu tabiî Sincan’ın hak etmediği bir şöhret aslında... Sincan’ın 28 Şubat’ta yürütülen tanklarla yahut son günlerdeki gibi tartışmalı hâkimlerle anılmayı hak etmediğini görüyorum. Tam da 28 Şubat günü Sincan’da “Bediüzzaman Said Nursî ve Demokratik Açılım” konusunun konuşulduğu bir toplantının böyle bir iştirakle gerçekleştirilmesi de manidar ve önemli bir hizmettir. Hem Sincan’ın imajını kurtarmak, hem de Sincan merkezli bir açılımla, demokratik açılım projesini Türkiye’nin gündemine taşımak açısından çok önemli bir başlangıçtır.”

BEDİÜZZAMAN 100 YIL ÖNCE SÖYLEMİŞTİ

Bediüzzaman’ın demokratikleşme için hayatî önem ifade eden görüşlerini bundan 100 sene önce dillendirdiğini hatırlatan Güleçyüz sözlerini şöyle sürdürdü: “Demokratik açılım daha geçen seneden itibaren Türkiye’nin gündemine getirilen ve tartışılmaya başlanan bir konu. Eğer Bediüzzaman Said Nursî’nin 100 sene evvel ifade ettiği görüşler, yapmış olduğu ikazlar ve gündeme getirdiği teklifler o zaman hayata geçirilmiş olsaydı, bugün demokratik açılım projesiyle çare aranan sorunların hiçbiri olmazdı. Bediüzzaman Said Nursî’nin gerek meşrûtiyet adı altında ve daha sonra demokrasi ile ilgili olarak yapmış olduğu izahlar, ondan sonra eğitim meselesine vermiş olduğu önem, Kur’ân’ın esaslarının çağın anlayışına uygun şekilde öze bağlı kalarak yapmış olduğu tefsirler, bugün gerek Türkiye’nin, gerek İslâm âleminin gerekse insanlığın karşı karşıya kaldığı temel problemlerin kalıcı çözümlerini ifade etmektedir. Said Nursî’nin çok önemli bir sözü var. Bizim düşmanımız “cehalet, zaruret, ihtilâftır. Bu üç düşmana karşı san'at, marifet ve ittifak silâhıyla cihad edeceğiz”. Bütün problemlerin özeti ve çözümü de bu cümlede yer alıyor esasında. Cehalet yani bilgisizlik, eğitimsizlik, zaruret yani fakirlik, çaresizlik ve ihtilâflar yani bölünmüşlükler, parçalanmışlıklar... Dışarılarda düşman aramamıza gerek yok. Bu üç düşman bizi yeyip bitirmeye yetiyor. Bunlara karşı da san'at, marifet ve ittifak silâhlarıyla cihad edeceğiz” diyor Bediüzzaman. Böylece cihad kavramına farklı bir boyut getiriyor. Cihad denildiği zaman biliyorsunuz, kılıç, savaş mânâları hatıra getirilir. Özellikle Batı medyasında ve Batı medyasından beslenen Türkiye medyasında da cihad bu mânâlarla, kanlı bir savaş kavramını ifade edecek şekilde gündeme taşınır. Ama Bediüzzaman, cihad için böyle bir tarif getiriyor. Bugün İslâm dünyasının sancılı bölgelerine baktığımız zaman. Hepsinde de aynı problemlerin yaşandığını görüyoruz. Aynı şekilde bizim Güneydoğu meselesi de aynı problemlerden kaynaklanmaktadır. Sorunların altını kazıdığımız zaman hep bu üç temel meseleyi görüyoruz. Eğitimsizlik, cahillik ve bundan kaynaklanan bilumum sosyal ve toplumsal hastalıklar. Töre cinayetlerinden, kan dâvâlarına kadar... İşsizlik, ekonomik sıkıntı da hep zaruret dediğimiz şeyden ileri geliyor. Ve de ihtilâflar, insanların birbirlerine husumet beslemeleri, birlik içinde olamamaları.”

HER YER MEDRESETÜZZEHRA

Bediüzzaman Said Nursî’nin eğitim projesiyle bütün sorunlara temel bir çözüm öne sürdüğünü vurgulayan Güleçyüz, “Bediüzzaman çözümün fert fert bütün insanlara mal edilmesi için çok müşahhas bir proje geliştirmiştir. O da Medresetüzzehra projesidir. Bu şarkta kurulacak bir üniversite projesidir. Geçen sene yaz aylarında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Bitlis’e bir gezi yapmıştı. Bunun sebebi orada bir özel üniversitenin açılıyor olmasıydı. Bitlis’te üniversite projesinin Mustafa Kemal’in ideali olduğuna yönelik konuşmalar da yapıldı. Halbuki Bitlis’te üniversite projesini bundan tam 100 sene önce telâffuz eden bir isim var, o da Bediüzzaman Said Nursî. Daha 1910’lu yıllardan itibaren bu proje için çabalamış ve uğraşmıştır. Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle yarım kalan Medresetüzzehra Projesi daha sonra yeni kurulan Cumhuriyet döneminin yönetim anlayışının dine düşman tutumundan dolayı tamamlanamıyor. Bunun üzerine Üstad’ın yapmış olduğu tarihî bir tercih gerçekleşiyor. Her ne kadar yeni yönetim Bediüzzaman ile çalışmak ve ondan faydalanmak istese ve bunun için çok cazip teklif ve imkânlar sunmuş olsalar da, Bediüzzaman bunların hepsini red ediyor. Van’a çekiliyor ve yeni bir dönem başlıyor. Maddeten tesisine şartların imkân vermediği Medresetüzzehra Projesi’ni, milletle beraber, herhangi bir bina, anfi, öğretim üyesine gerek duymadan, çok pratik yöntemlerle, hayatın bütün alanlarına nüfuz edecek tarzda bir model içerisinde hayata geçirmeye muvaffak oluyor. Bunu Risâle-i Nur eserlerini telif ederek gerçekleştiriyor. Böylece bugün Risâle-i Nur eserlerinin okunduğu her yer bir anlamda Medresetüzzehra’nın bir anfisi ve şubesi vazifesini üstlenmiş oluyor.”

TEMEL SORUNLARA MEDRESETÜZZEHRA ÇÖZÜMÜ

Konuşmasında Medresetüzzehra projesinin detaylarını da anlatan Güleçyüz şu ifadeleri kullandı: “Medresetüzzehra’nın en önemli özelliği din ve modern fenleri bir araya getirmesidir. Zira “Vicdanın ziyası ulum-u diniyedir, aklın nuru fünun-u medeniyedir” düsturunu ilke edinmektedir. Vicdan dinî ilimlerle aydınlanır, akıl da modern fenlerle ışıklanır. İkisinin imtizacıyla hakikat tecelli eder. Ayrıldıkları zaman ise sadece dinî ilimlerin okutulmasıyla bir taassup ortaya çıkar, sadece modern fenler okutulduğu zaman ise hile, şüphe ve isyan hastalıkları ortaya çıkar. Onun için bu ikisini beraber okutmak lâzım ki, hem aklı, hem vicdanı aydınlanmış nesiller ortaya çıkabilsin. Medresetüzzehra, tevhid-i tedrisatın doğru yorumudur. Bugün Üstad Hazretlerinin din ve fen ilimlerinin birlikte okutulduğu bu üniversite projesi hayata geçirilmiş olsaydı acaba ne olurdu? Böyle bir üniversitenin kurulmasının amacı Kafkaslar, Orta Doğu, Arap Yarımadası başta olmak üzere gençlerin gelip burada eğitim almalarıydı. Bu proje uluslar arası bir üniversite projesiydi. Dolayısıyla medeniyetler ittifakının da temelini teşkil etmektedir. Eğer bu proje hayata geçseydi bugün İslâm coğrafyasındaki problemlerin büyük bir kısmı yaşanmazdı. 100 sene gecikmiş bir proje bu. Bunun bedelini de bütün dünya en ağır şekliyle ödedi. Ama zararın neresinden dönülse kârdır. Bugün bu mânâda bir projenin samimiyetle inşasına başlansa en azından önümüzdeki yılları kurtarma ve tahribatı tamir anlamında bir imkân ortaya çıkacaktır.”

ESAS PROBLEM SORUNLU EĞİTİM ANLAYIŞI

Türkiye’nin birikmiş problemlerinin de yanlış eğitim anlayışından kaynaklandığı tesbitinde bulunan Güleçyüz, “Bugün Türkiye’nin en büyük sıkıntısı dinden tecrit edilmiş bir eğitim sistemi ve bu eğitim sistemi ile yetişmiş ve bürokrasinin önemli kademelerini işgal eden kadrolardır. Askeriyede, bürokraside, yüksek yargıda, üniversitelerde milletle yabancılaşan, milletle inatlaşan, meclisin verdiği kararları tanımayan, başörtüsü meselesinde böyle kararlar alan, katsayı meselesinde böyle kararlar alan, sivil iradeye tabi olmamakta ısrar eden bir yapı varsa, bütün bunun temelinde tek taraflı tevhid-i tedrisat anlayışına bina edilmiş olan eğitim sisteminin yetiştirmiş olduğu nesillerin ortaya çıkardığı bir problem yatmaktadır. Bunlar hep dine soğuk bakarlar. Dini, ilerlemenin bir engeli olarak görürler” dedi.

AZINLIKLAR DA ÇOĞUNLUK DA SIKINTILI

Son olarak azınlıkların problemlerine de değinen Güleçyüz, ancak Müslüman çoğunluğun da büyük problemleri olduğunu vurgulayarak konuşmasını şu ifadelerle sonlandırdı: “Türkiye’de bir de azınlıkların problemleri vardır. Bize Peygamber Efendimiz’in öğrettiği şey, ehl-i zimmenin yani azınlık dediğimiz insanlarımızın bize emanet olduğu yönündedir. Ecdadımız da bunu tatbik etmiştir. Adalet ve şefkatle muamele etmiş. Ancak cumhuriyet döneminde bu anlayış terk edilerek azınlıklara da büyük sıkıntılar yaşatılmış. Meşhur 6-7 Eylül olayları ve Varlık Vergisi gibi insanlık dışı uygulamalar buna delildir. Bediüzzaman, karıncayı dahi bilerek ezmeye izin vermeyen İslâm şeriatının, insan hakkını ihmal etmesinin mümkün olmadığını vurgulamıştır. Hangi ırk ve dinden gelirse gelsin, insan muhterem bir varlıktır. İnsan olmaktan gelen haklar vardır ve bu haklar korunmalıdır. Cumhuriyetin laiklik anlayışı bizi adalet ve hoşgörüden de uzaklaştırmıştır. Bunun neticesinde çok acı olaylar yaşadık. Bunların hepsini aşmamız gerekmektedir. Azınlıklardan bahsetmişken, çoğunluk çok mu rahat sanki? diye bir soru akla geliyor... Maalesef çoğunluk da rahat değil. Hatay’da biliyorsunuz çok farklı din ve kültürler bir arada yaşıyor. Bir gün oradaki Ortodoks cemaatinin eski başkanı Josef Naseh’e, eski AB genişleme komiseri Verheugen gelip “Ortodoks cemaati olarak problemleriniz nelerdir?” diye soruyor. Naseh diyor ki, “Bizden önce bu memleketteki Müslüman çoğunluğun bir sürü problemleri var. Önce onları dinleyin.” Türkiye’de bugün mağduriyetler ne yazık ki çok boyutlu ve çok yönlü olarak devam etmektedir.”


HABER - YORUM - ANALİZ
www.sentezhaber.com

MEHMET KARA - UMUT YAVUZ / ANKARA

03.03.2010

 
Sayfa Başı  Geri

Bütün haberler

Başlıklar

  Anayasada geç kaldık

  TEMİZÖZ VE BERK'İN DURUMU TARTIŞILIYOR

  Seçim barajı inmezse yokuz

  Bazı komutanlar neden bırakıldı?

  Devlet Bakanı Arınç: Islak imza kurudu artık

  3. Ordu komutanı da iddianamede

  İmza gerçek, ama...

  Aylardır tutuklu hâlâ görevde

  KAYA: ORTADA AKIL ALMAZ BİR DURUM VAR

  Cindoruk: Katkı vermeye hazırız

  TEKEL işçileri çadırları söktü

  Yargı vesayeti bitmeli

  Simav’da 4.4 büyüklüğünde deprem

  Tabip üsteğmen intihar etti

  Kaçmaz’ın açtığı dâvâlara ret

  Özbek: Usul açısından olaya müdahil olduk

  Cihaner’e 3. kez ret

  Köşe yazarlarından tepki

  Teslim olan 6 PKK’lı serbest

  Ahmet Türk ifade verdi

  Okullara enerji yöneticisi geliyor

  Amasya’da, ırmağa düşen otomobilde 5 kişi öldü

  Şimdi fidan dikme zamanı

  Sevki zorlaştıran genelgeye durdurma

  263 madenci dualarla anılacak

  Taşkınlardan sonra hastalık tehlikesi var

  Çocukların isteği projeye dönüştü

  Avrupa’daki minareler fotoğrafta yarışacak

  Milas halısının kalitesi artacak

  Anadolu, canlı türlerinin de beşiği

  İnternet kafelere rağbet azalıyor

  Tabiata dayalı yöresel takvim

  Google Chrome 4.1 Beta yayımlandı

  28 ŞUBAT’TA SİNCAN’DAN DEMOKRASİ MESAJLARI

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu

Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.
Kurumsal Linkler: Risale-i Nur Kongresi - Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim oktay usta yemek tarifleri Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl