Lahika |
Hadis-i Şerif Meâli
Kıyamet günü Allah katında şehidlerin efendisi Abdülmuttalib'in oğlu Hamza ile zâlim bir idareciye, ayağa kalkarak ona iyiliği emredip kötülükten sakındıran ve bu yüzden o idarecinin öldürdüğü kimsedir.
Câmiü's-Sağîr, No: 2380 |
06.06.2010 |
Isparta kahramanları Bu şehre bir kutup, bir gavs-ı âzam gelse, “Seni on günde velâyet derecesine çıkaracağım” dese, sen Risâle-i Nur’u bırakıp onun yanına gitsen, Isparta kahramanlarına arkadaş olamazsın. Feyzi kardeşim, Sen Isparta vilâyetindeki kahramanlara benzemek istiyorsan, tam onlar gibi olmalısın. Hapishanede—Allah rahmet eylesin—mühim bir şeyh ve mürşid ve cazibedar bir Nakşî evliyasından bir zat, dört ay mütemadiyen Risâle-i Nur’un elli altmış şakirtleri içinde celbkârâne sohbet ettiği halde, yalnız birtek şakirdi muvakkaten kendine çekebildi. Mütebakisi, o cazibedar şeyhe karşı müstağnî kaldılar. Risâle-i Nur’un yüksek, kıymettar hizmet-i imaniyesi onlara kâfi olarak kanaat veriyordu. O şakirtlerin gayet keskin kalb ve basireti şöyle bir hakikati anlamış ki: Risâle-i Nur’a hizmet ise, imanı kurtarıyor; tarikat ve şeyhlik ise, velâyet mertebeleri kazandırıyor. Bir adamın imanını kurtarmak ise, on mü’mini velayet derecesine çıkarmaktan daha mühim ve daha sevaplıdır. Çünkü iman, saadet-i ebediyeyi kazandırdığı için bir mü’mine, küre-i arz kadar bir saltanat-ı bakiyeyi temin eder. Velâyet ise, mü'minin Cennetini genişlettirir, parlattırır. Bir adamı sultan yapmak, on neferi paşa yapmaktan ne kadar yüksek ise, bir adamın imanını kurtarmak, on adamı velî yapmaktan daha sevaplı bir hizmettir. İşte bu dakik sırrı, senin Ispartalı kardeşlerin bir kısmının akılları görmese de umumunun keskin kalbleri görmüş ki, benim gibi biçare günahkâr bir adamın arkadaşlığını evliyalara, belki de eğer bulunsaydı müctehidlere dahi tercih ettiler.Bu hakikata binaen, bu şehre bir kutup, bir gavs-ı âzam gelse, “Seni on günde velâyet derecesine çıkaracağım” dese, sen Risâle-i Nur’u bırakıp onun yanına gitsen, Isparta kahramanlarına arkadaş olamazsın. Kastamonu Lâhikası, s. 104***Cesurca, fakat kalemsiz iki adam, Risâle-i Nur dairesine biri birisini getirdi. Onlara dedim ki: “Bu dairenin verdiği büyük neticelere mukabil, sarsılmaz bir sadakat ve kırılmaz bir metanet ister. Isparta kahramanlarının gösterdikleri harikalar ve cihan-pesendâne hidemât-ı Nuriyenin esası, harika sadakatleri ve fevkalâde metanetleridir. Bu metanetin birinci sebebi, kuvvet-i imaniye ve ihlâs hasletidir. İkinci sebebi, cesaret-i fıtriyedir.” Kastamonu Lâhikası, s. 198***Hafız Ali’nin buradaki kardeşlerine çok yüksek, çok tesirli yazdığı mektuba karşı başta Feyzi, Emin olarak umum namına Feyzi diyor ki: “Biz bu memleket talebeleri, Isparta kahramanlarının küçük kardeşleri, belki onların talebeleriyiz. Dersi, hizmeti ve ciddiyeti onlardan alıyoruz. Herbirisi, bizim için birer üstaddır. Onların elinden öper, arz-ı hürmet ederiz. Cenâb-ı Hak, o kahramanlardan ebeden razı olsun, âmin” diyorlar. Kastamonu Lâhikası, s. 174***Aziz, sıddık kardeşlerim, Bu zamanda, hususan bu sıralarda, Risâle-i Nur’un şakirtleri tam bir metanet ve tesanüt ve dikkat etmeye muhtaçtırlar. Lillahilhamd, Isparta ve havalisi kahramanları demir gibi bir metanet göstermesiyle, başka yerlere de hüsn-ü misal oldu. Kastamonu Lâhikası, s. 285***Risâle-i Nur’un hizmet ettiği hakaik-i imaniye herşeyin fevkinde olduğu gibi, bu zamanda herşeyden ziyade onlara ihtiyaç var. Fakat kalbini öldürmüş, nefsini hevesatla şımarmış mülhidler, imandaki hakikatın derece-i ihtiyacını inkâr ettiklerinden, “Ehl-i diyanet ve ehl-i ilmi sevk eden, tahrik eden makasıd-ı dünyeviye ve ihtiyacatıdır” diye itham ediyorlar. O ithama göre de pek insafsızcasına onlara ilişiyorlar. Bu bedbaht mülhidleri kat’î bir surette iskât etmek, bilfiil, maddeten öyle fedakârlar lâzım ki, dünyanın en mühim meşgaleleri, belki büyük zararları onların hakaik-i imaniye ihtiyaçlarını susturmuyor. “Acaba öyleleri var mı?” diye hatırlarına geldi. Evet, vardır: İşte Isparta Vilayeti ve havalisi. Kastamonu Lâhikası, s. 329 |
06.06.2010 |
Bediüzzaman’ın gözünde Isparta
Bugünkü Isparta Mevlid-i Şerifi münasebetiyle “Bediüzzaman’ın gözünde Isparta” ve “Risâle-i Nur açısından Isparta”ya bir göz atmakta fayda vardır. Risâle-i Nur dünya dillerinden İngilizce, Arapça, Bulgarca, İspanyolca, Malayca, Çince, Afganca-Peştunca, Farsça, Rusça, Urduca, Flemenkçe (Hollanda Dili), Tatarca, Kazakça, Özbekçe, Boşnakça gibi daha pek çok dile tercümesi yapılan, eşi ve benzeri olmayan eşsiz bir Kur’ân tefsiridir. Risâle-i Nur’un müellifi Üstad Bediüzzaman, Isparta’yı “Risâle-i Nur’un bir Medresetü’z-Zehrasıdır” şeklinde vasıflandırmıştır.1 Emirdağ Lâhikası’nda ise; “Nurların menbâı ve medresesi olan Isparta” diye bahsetmiştir.2 Isparta’nın, Risâle-i Nur vasıtasıyla Mısır’ın meşhur üniversitesi olan Camiü’l-Ezher mübarekliğinde olduğunu ise, “Isparta vilayeti, eski zamanın Şam-ı Şerîfinin mübarekiyeti ve âlem-i İslâmın medrese-i umûmisi olan Mısır’ın Camiü’l-Ezher’i mübarekiyeti nevînden, kuvvet-i îmaniye ve salâbet-i dîniye cihetinde bir mübarekiyet makamının Risâle-i Nur vasıtasıyla kazandığı”3 sözleriyle ifade etmiştir. Yine bu minvalde; “Isparta tam bir Medresetü’z-Zehra ve Camiü’l-Ezher olacağını ve olmaya başladığını, kahraman talebelerinin bu ağır şerâit altında sarsılmadan faaliyetleri ispat ediyor”4 demiştir. Bediüzzaman, zehirlenmesi sebebiyle vefatının vuku bulması halinde Isparta’ya defnedilmesini temenni etmiştir: “Kastamonu’da adliye müdde-i umûmileri ve taharrî komiserleri, menzilimi taharrî etmeye geldiler. Ben, o dakikadan sonra, başıma gelen dehşetli taarruzu, bir hiss-i kable’l-vuku ile anlayarak ve ‘Şiddetli zehirli hastalığım dahi ölüme gidiyor‘ diye Isparta vilayetinde kıymettar kardeşlerimin kucaklarında teslim-i ruh edip, o mübarek toprakta defnolmamı kalben niyaz ettim.”5 Üstad Bediüzzaman kendisinin her cihette Ispartalı olduğunu iftiharla ifade etmiştir: “İki asker, kemal-i sevinçle, gayet dostane, ‘Sen Ispartalısın, bizim hemşehrimizsin.’ “Ben de dedim: ‘Maaliftihar, her cihetle Ispartalıyım. Isparta taşıyla, toprağıyla benim nazarımda mübarektir, benim vatanımdır ve herbiri yüze mukabil, yüzer ve binler hakikî kardeşlerimin meskat-ı re’sleridir (doğduğu yer).’ “Evet, bu havaliye gelen Ispartalılar asker olsun, başkalar olsun, ekseriyet-i mutlakayla beni hemşehri biliyorlar. “Hangisi benimle görüşüyor, ‘Sen Ispartalı mısın?’ “Ben de diyorum: ‘Maaliftihar, ben Ispartalıyım.’ Ve Isparta’da o kadar hakikî kardeşlerim ve akariblerim var ki, meskat-ı re’sim (doğum yerim) olan Nurs karyesine pek çok cihetlerle tercih ediyorum. Ve büyük Isparta’nın bir küçük evlâdı hükmünde olan Isparit nahiyemize, büyük Isparta’nın bir tek köyünü tercih ediyorum. O kadar halis, kahraman kardeşleri bana veren Isparta, taşı da, toprağı da bana ve belki Anadolu’ya mübarek olmuş.”6 Üstad Bediüzzaman’ın kendisini Ispartalı hissetmesi ve Isparta’yı her cihette meth-ü senâ etmesi, elbette Ispartalıların sorumluluklarını yerine getirme hususunda bir takım sorumlulukları yüklemektedir. İşte bugünkü Mevlid-i Şerif, bu sorumluluklardan birisidir. İnşâallah diğerlerinin de yerine getirilmesinde, Isparta’nın bir lokomotif olacağını temennî ediyorum.
Dipnotlar: 1- Tarihçe-i Hayat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-1994, s. 262. 2- Emirdağ Lâhikası, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-1994, s. 153. 3- A.g.e. s. 163. 4- Emirdağ Lâhikası, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-1994, s. 124. 5- A.g.e. s. 368. 6- Kastamonu Lâhikası, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-1994, s. 197.
HALİL ELİTOK Emekli müftü / [email protected] |
06.06.2010 |