01 Eylül 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Kültür-Sanat

 

Karagöz’ü maalesef Ramazan’da hatırlıyoruz

GELENEKSEL Türk Tiyatrosu’nun önemli bir dalı olan gölge oyunu ‘’Karagöz’’, günümüzde yalnız Ramazan gecelerinin eğlencesi olarak varlığını sürdürüyor.

Hayali Ünver Oral, yaklaşık elli yıldan bu yana Karagöz ağırlıklı olarak gelenek tiyatrosu konusunda çalışmalar yaptığını, yazılar yazarak, konferanslar verdiğini, gösteriler yaptığını söyledi. Günümüzde ‘’Geleneksel Türk Tiyatrosu ve Karagöz’’ deyince Ramazan ayının akla geldiğini belirten Oral, ‘’Karagöz yalnızca Ramazan ayında hatırlanarak çıkmaza sokuluyor’’ dedi.

Bugüne kadar Millî Eğitim Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın konuyla ilgili hiçbir ciddî çalışma yapmadığını iddia eden Oral, ‘’İstanbul’da Türk Halk Tiyatrosu Merkezi kurulsaydı, Karagöz’le ilgili bütün çalışmalar yapılacaktı. Karagöz’ün arşivi, müzesi, bütün ilgili dokümanları olacaktı’’ diye konuştu.

Son yıllarda Karagöz’ün yozlaştırıldığını ifade eden Oral, sanat eğitiminin önemine dikkati çekerek, ‘’Bugün insanlar televizyonda gördüğü, kitapta okuduğu Karagöz’ü, para kazanmak için, hiçbir eğitimden geçmeden oynatıyor. Artık kalite bulunmuyor, isteyen Karagöz perdesini kuruyor. Geleneksel Türk Tiyatromuz bu serbestliğin sonucunda komaya girdi. Hiç kimsenin de umurunda değil. Çünkü Türkiye’de tiyatro adamları da dahil, kimse öz tiyatromuzun ne olduğunu bilmiyor. Bizim gibi zengin ve eski tiyatro geleneği olan ülkede bir insan ‘ben tiyatro profesörüyüm, oyuncusuyum, yazarım’ deyip de kendi tiyatrosunu bilmiyorsa Batı tiyatrosunda da yarımdır’’ şeklinde konuştu. Eskiden Karagöz’e çıraklıkla girildiğini kaydeden Oral, kişinin yıllarca çıraklık yapması sonucunda kalfa olduğunu, özel bir törende peştemal kuşanan kalfanın, kendisine bir takım tasvir hediye eden ustasının elini öpmesinden sonra da ustalığa geçtiğini hatırlattı.

GELENEKSEL TÜRK

TİYATROSU BİTMEK ÜZERE

Çok az sayıda Geleneksel Türk Tiyatrosu sanatçısının yaşadığını ifade eden Oral, bu sanatçılar eliyle yeni sanatçıların yetiştirilmemesi halinde, eğitim imkânının da biteceğini kaydetti. Oral, şöyle devam etti: ‘’Eğer Türk Halk Tiyatrosu Merkezi kurulmuş olsaydı, son ustalar gitmeden onların gayretleriyle bir şeyler olacaktı. Son ustalarla birlikte Geleneksel Türk Tiyatrosu bitiyor. Bundan sonra aslını, rengini, ruhunu kaybetmiş şekilde, bazı kişiler tarafından para için yapılan gösteriler olur. Doğaçlama olduğu için kitaptan öğrenilmesi mümkün değil. Devlet kuruluşları sahip çıkmış olsalardı, geleneksel tiyatromuz bugün başı boş olup komaya girmeyecekti. Bu sanatçıların sahipsiz bırakılmasından, sanatın küçük görülmesinden oldu. Bu hâlâ devam ediyor. Onun için hiçbir yerden yardım görmeden 50 yıldır çalışıyorum.’’

Oral, Yunanistan’ın Karagöz’e sahip çıkması konusunda, ‘’Yere atılan bir şeyi oradan geçen biri alır. Biz Karagöz’e sahip çıkmadık. Ancak Yunanistan’a giden eski Rumlar, orada Karagöz oynatmaya devam etti. Barlarda, gece kulüplerinde turistlere Karagöz’ü oynattılar. Biz ise modası geçti dedik. Bir bayan tiyatro profesörü, gösteriden sonra bana Avrupalılar ne yapsın dedi. Biz sevmediğimiz için yabancıların da sevmediğini sanıyoruz, halbuki seviyorlar. Avrupa’da kuklacılık fakülteleri var, Karagöz ders olarak okutuluyor. Çocuklara ilköğretimde kuklacılık çalışması yaptırılıyor’’ şeklinde konuştu.

DÜNYANIN İLK KARİKATÜRÜ KARAGÖZ

KARAGÖZ resimlerinin dünyanın ilk karikatürü kabul edildiğini vurgulayan Oral, günümüzde Geleneksel Türk Tiyatrosunu ve Karagöz’ü iyi bilmeyenlerin yanlış değerlendirmelerde bulunduğunu ifade etti. Geleneksel Türk Tiyatrosu’nun hiçbir dalında yenilik yapılamayacağını, ancak gelişmelerin yapılabileceğini belirten Oral, bu tiyatronun özellikleri ve kuralları olduğunu dile getirdi. 70 yakın kitabı kaleme aldığını belirten Oral, son ustalardan sonra Karagöz’ün yok olacağını, kendisiyle birlikte bilgilerin gitmemesi için gösteriden çok kitap yazımına ağırlık verdiğini dile getirdi. ‘Dünya Kukla ve Gölge Oyunu Birliği’nin (UNIMA) Türkiye Millî Merkezi’nin kurucu üyesi olan Ünver Oral’ın eserleri arasında ‘’Prenses ile Çoban’’, ‘’Karagöz Perde Gazelleri’’, ‘’Küçük Kuklacılar’’, ‘’Çocuklara Karagöz ve Kukla Şiirleri’’, ‘’Ah Şu İnsanlar’’, ‘’Kuklacı Kardeşler’’, ‘’Börekçi Güzeli’’, ‘’Karagöz Park Bekçisi’’, ‘’Kavuklu İş Buldu’’, ‘’Karanlığın Kolları’’, ‘’Karagöz ve Plastik Tekniği’’, ‘’İbişli Kukla Oyunlarımız’’, ‘’Meddah Kitabı’’, ‘’Kukla ve Kuklacılık’’, ‘’Karagöz Oyunları’’, ‘’Karagözname’’, ‘’Lorel-Hardi İstanbul’da’’, ‘’Öp Hacivat’ın Elini’’, ‘’Karagöz Belediye Başkanı’’ ve ‘’Karagöz Amca’’ bulunuyor.

01.09.2010


 

İBRAHİM HAKKI HAZRETLERİ’NİN TORUNU VEFAT ETTİ

İBRAHİM Hakkı Hazretleri’nin torunlarından Feyyaz İbrahimhakkıoğlu (70) Hakk’a yürüdü.

Bir süredir şeker hastalığı ve böbrek yetmezliğinden tedavi gören İbrahim Hakkı Hazretleri’nin torunlarından Feyyaz İbrahimhakkıoğlu, vefat etti. İbrahimhakkıoğlu için ikindi namazına müteakip Lala Paşa Camii’nde cenaze namazı kılındı.

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Erzurum Milletvekili Prof. Dr. Zeki Ertugay, AKP İl Başkanı Murat Kılıç, Büyükşehir Belediye Başkanı Av. Ahmet Küçükler, sivil toplum kuruluşu temsilcileri, akademisyenler, iş adamları ve yakınlarının katıldığı cenaze namazının ardından İbrahimhakkıoğlu, Asrî Mezarlık’ta toprağa verildi.

01.09.2010


 

Kolağası Konağı’nın restorasyonu usta ellerde

SİVAS Belediyesi tarafından restorasyon ihalesine çıkılan ancak yanlış restorasyon dolayısıyla yıkılan Çorapçı Hanı, yöneticiler için ders oldu.

İşi sıkı tutan belediye yönetimi, başka bir konak olan Kolağası Konağı’nın restorasyonunda ise referansı Mostar Köprüsü olan firma ile anlaştı. Önemli kültür miraslarından olan Eskikale Mahallesi’nde bulunan ve yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya olan tarihî Kolağası Konağı’nda nihayet restorasyon çalışması başladı. İhalesi yine Sivas Belediyesi tarafından yapılan Çorapçı Hanı’ndaki yanlışlıklar Kolağası Konağı’nda yapılmadı. İşi sıkı tutan yetkililer, uzun bir araştırma sonucu eski eser restorasyonu konusunda uzman bir firma ile çalışma kararı aldı. Belediye tarafından yapılan restorasyon ihalesini Bosna Hersek’teki Mostar Köprüsü, Akdamar Adası’ndaki Akdamar Kilisesi ve Tokat Kalesi gibi ünlü tarihî yapıları restore eden Par Mimarlık Restorasyon Limited Şirketi kazandı. 24 Ağustos tarihinde sözleşme yaparak Kolağası Konağı’nı teslim alan firma, zaman kaybetmeden restorasyon çalışmasına başladı. Restorasyon kapsamında Kolağası Konağı’nda çürüyen malzemeler aslına uygun bir şekilde değiştirilecek. Restorasyon işinin sözleşme gereği Aralık ayında bitirilmesi gerekiyor. Ancak yüklenici firma sahibi Ali Çetin, alanında uzman 25 kişilik bir ekiple çalışacaklarını ve restorasyonu belirlenen süreden bir ay erken tamamlamayı planladıklarını söyledi.

01.09.2010


 

Peygamberimiz için yepyeni besteler

TASAVVUF Müziğinin genç sesi Yusuf Karagöz, asker dönüşüne sakladığı ve üzerinde yıllardır emek harcayarak en güzel şarkılarını bestelediği Peygamberimiz adına yepyeni bir Tasavvuf albümü olan “Şemail”i çıkardı.

Özellikle kendi imzasını taşıyan besteleriyle ve Türkiye’nin en iyi müzisyenleriyle gerçekleştirdiği albümü ile sahne performanslarında daha önce elektronik müzikle sema ederek büyük ilgi gören genç semazen Emre Yıldırım’la, farklı bir bakış açısı getiren genç sanatçı, yurtdışında da konserler veriyor. İlhamını Prof. Dr. Hayrettin Karaman’ın Peygamber Efendimiz için yazdığı ve Medine’de başlayıp Mekke’de tamamladığı şiirden alan albümü “Şemail” ayrıca Hayrani, Hayrünnisa Açıkgöz ve Ahmet Soyyiğit’e ait şiirlere de yer veriyor. “Şemail” adındaki albümün müzik yönetmenliğini Özcan Şenyaylar gerçekleştirirken, özellikle Sezen Aksu’nun birçok konserinde vazgeçemediği ve Türkiye’nin en ünlü isimlerinden Eyüp Hamiş ney’i ile genç sanatçıya eşlik ederek şarkılarına gönlünü katıyor.

01.09.2010


 

Kazıdan ‘hoşgörü’ çıktı

Van Kalesİ’nİn arkasındaki eski şehir merkezinde yapılan arkeolojik kazılarda, 1900’lü yıllarda Ermeni ve Müslüman halkın ortak kullandığı yapılar ortaya çıkarıldı. Eski Van şehrinde kazı çalışmalarını yürüten Yüzüncü Yıl Üniversitesi Mimarlık Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Şahabettin Öztürk, bu kazı çalışmasının bölge için büyük önem taşıdığını söyledi. Bölgenin 1915 yılından bu yana toprak altında kaldığını ifade eden Öztürk, ‘’Söz konusu alanda 40 gündür arkeolojik bir kazı gerçekleştirmekteyiz. Yapının büyük bölümü ortaya çıkmış durumda. Bu yapı en kısa zamanda ilgili projeleri hazırlanarak, Hüsrev Paşa Külliyesini tamamlayıcı bir unsur olarak ortaya çıkarılacaktır’’ dedi. Yrd. Doç. Dr. Öztürk, eski şehrin, 13 mahalleden oluştuğunu anlatarak, şunları kaydetti: ‘’O dönemde toplam nüfus 30 bindi. Bunun bir bölümü Ermeni yani Hıristiyan vatandaşlardan oluşuyordu. Diğer bölümünü ise Müslüman halk oluşturuyordu. Burası hoşgörünün gerçekten yaşandığı bir kent. Kuşkusuz bu yapıların tamamı farklı inançlara sahip insanlar tarafından da kullanıldı. Kaya Çelebi Camii’ne 20 metrelik mesafede, bir kilisenin veya ortak kullanılan çifte hanların ortaya çıkarılması, buradaki hoşgörünün çok önemli belirtisi olarak karşımıza çıkıyor.’’

O DÖNEMDE

AYRIMCILIK YOKTU

YapIlan çalışmalarda Müslüman ve Ermeniler’in ortak hanların bulunduğunu bildiren Yrd. Doç. Dr. Öztürk, ‘’O dönemlerdeki tarihî kaynaklara baktığımızda herhangi bir ayrımcılığın olmadığını görüyoruz. Böyle bir ayrımın olmadığını geçmiş tarihler, yabancı seyyahların tuttuğu notlar ve fotoğraflar net bir şekilde göstermektedir.’’ Yrd. Doç. Dr. Öztürk, yapılan kazı çalışmalarının ardından gün yüzüne çıkarılan yapıların restore edilerek turizme kazandırılacağını ve koruma altına alınacağını vurguladı.

01.09.2010


 

‘Binlerce caminin olduğu şehir’

Kanada’nın önde gelen gazetelerinden Toronto Star, hafta sonunda verdiği tatil ekinde Türkiye’ye 1.5 sayfa ayırdı.

Amerikalı gazeteci Karen Bartlett’ın, gemiyle 12 günlük “Byzantine Odyssey” turu kapsamında gezdiği İstanbul ile ilgili izlenimlerini anlattığı gezinotları, Toronto Star’ın “travel” ekinde yayımlandı. İstanbul’un Roma, Bizans ve Osmanlı imparatorluklarına başkentlik yapmış 2000 yıllık tarihi ile muhteşem bir şehir olduğunu anlatan Bartlett, “pembe velavanta rengi karışımı gün batımında, minare ve kubbelerin siluetleri eski Konstantinopol’ün yeni tanımı gibiydi” dedi. 48 saatten daha az kaldığı İstanbul’u “binlerce caminin olduğu şehir” diye tanımlan Bartlett, Yeni Cami’nin minarelerinin sivriliğinden ve ince mimarisinden etkilendiğini ifade ettti. Bartlett, Kapalıçarşı ve Mısır Çarşısı’nda alış veriş yapmamasına rağmen esnafın kendisine ikramda bulunduğunu ve birlikte Türk kahvesi içtiklerini yazdı. Maraş dondurması satıcısının, dondurmayı verirken yaptığı hareketleri ve dondurmanın tadını anlatan Karen Bartlett, lokum satanların da çok ve çeşitli lokum tattırdığını anlattı.

01.09.2010

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Son Dakika Haberleri

Bütün haberler

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.