23 Kasım 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Güncel

 

İstanbul sise teslim

İstanbul’da etkili olan sis hayatı olumsuz etkiledi. Dün yoğun sisle güne başlayan İstanbullular, vapur seferleri iptal edilince işyerlerine gidemedi. Sis nedeniyle Sabiha Gökçen Uluslararası Havalimanında uçuşlar yapılamadı. Buraya inmesi gereken uçaklar da Atatürk Havalimanı ve Çorlu Havaalanına yönlendirildi.

Yoğun sis ulaşımı aksattı Marmara Bölgesinde sabah saatlerinde etkili olan sis, ulaşımı olumsuz etkiledi. Düzce’de sabah erken saatte işe gitmek üzere evden çıkan vatandaşlar işlerine gecikmeli olarak gidebildi. Kurban Bayramı tatilinden sonraki ilk iş gününde, İstanbullular sis ve yoğun trafikle boğuştu. İstanbul’un üzerine çöken yoğun sis kara, hava ve deniz ulaşımını olumsuz etkiledi. Sis sebebiyle İstanbul ve Çanakkale boğazı transit gemi geçişlerine kapatıldı, vapur seferleri iptal edildi. Şehir hatlarını kullanarak İstanbul’un her iki yakasına gitmek isteyen vatandaşlar iskelelerde mağdur oldu. Sürücüler yollarda güçlükle ilerleyebildi. Siste trafik çilesi çekmek istemeyen vatandaşlar ise daha çok toplu taşıma araçların tercih etti. Otoyollarda görüş mesafesini iyice düşüren sis sürücülere zor anlar yaşattı. İstanbul’un Anadolu yakasında ektili olan sis sebebiyle Sabiha Gökçen Uluslararası Havalimanı’nda uçuşlar yapılamadı. Buraya inmesi gereken uçaklar da Atatürk Havalimanı ve Çorlu Havaalanı’na yönlendirildi. Trafikteki araçlar ikaz ışıklarını yakarak güçlükle ilerleyebildi.

23.11.2010


 

Kuzey Anadolu fayına dikkat!

Karadenİz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Jeoloji Mühendisliği Bölümü Genel Jeoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Osman Bektaş, ‘’Beklenen İstanbul depreminden önce Marmara bölgesinde Kuzey Anadolu fayının herhangi bir kolu üzerinde yıkıcı bir deprem olması hiç şaşırtıcı değildir’’ dedi.

Prof. Dr. Bektaş, Kuzey Anadolu fayının Marmara bölgesinde paralel faylar üzerinde ardışıklı deprem çiftlerini oluşturacak şekilde kırıldığını kaydetti. Prof. Dr. Bektaş, ‘’Erzincan’dan Bolu’ya kadar tek bir kol halinde uzanan Kuzey Anadolu fayı Bolu’dan sonra tıpkı açılan parmaklar gibi Marmara’ya uzanmakta ve Marmara Denizi’ni oluşturmaktadır. Kuzey Anadolu fayının bu farklı deformasyon yapısı deprem üretmeyen, plastik ve akma özelliği olan alt kıtasal kabuktaki akmaların, üstteki deprem üretme özelliği olan üst kabuğu kırması ve parçalamasıyla açıklanabilir. Bu modele göre kuzey ve güney paralel kollar arasında stres transferi olduğundan, fayların birbirlerini tetiklemeleri ve ardışıklı deprem çifti oluşturmaları söz konusudur.’’

23.11.2010


 

Akdeniz’deki büyük beyaz köpekbalıkları Avustralyalı

Türk ve İskoç araştırmacıların önderliğinde yapılan DNA analizi, Akdeniz’de bulunan büyük beyaz köpekbalıklarının kökenlerinin Avustralya olduğunu ortaya çıkardı.

Boğaziçi Üniversitesi Çevre Bilimleri Enstitüsü, İstanbul Üniversitesi Biyoloji Bölümü, İhtiyoloji Araştırmaları Topluluğu ve İskoçya Aberdeen Üniversitesi;nden araştırmacılardan oluşan ekip, Akdeniz’de balıkçı ağlarına takılan 4 büyük beyaz köpekbalığının DNA analizlerini yaptı. İngiltere ve ABD’den araştırmacıların da katkılarıyla, ikisi 2 yıl önce Edremit Körfezi, biri 2006’da Tunus sahilleri, diğeri 20 yıl önce Sicilya’da yakalanan beyaz köpekbalıkları üzerinde yapılan araştırma, Akdeniz’deki köpekbalıkların kökenlerinin Avustralya olduğunu ortaya çıkardı. Araştırmanın sonuçlarını içeren makale, bilim dünyasında saygın bilimsel dergilerden Proceedings of the Royal Society B’de yayımlandı.

23.11.2010


 

Muhtarlara talasemi hastalığı eğitim veriliyor

Akdenİz Kan Hastalıklara Vakfı (AKHAV) tarafından Antalya’daki muhtarlara talasemi (Akdeniz anemisi) hastalığı konusunda eğitim veriliyor. Talasemi Federasyonu ve AKHAV Başkanı Prof. Dr. Duran Canatan, Türkiye’de 1 milyon 400 bin talasemi taşıyıcısı ve 5 bin talasemi hastası bulunduğunu bildirdi.

Prof. Dr. Canatan Antalya’daki talasemi taşıyıcısının 200 bin, talasemi hastası sayısının ise 700 olduğunu belirtti. Antalya’nın ülkedeki talasemi sıklığı konusunda ilk sırada geldiğine işaret eden Prof. Dr. Canatan, eğitim, tarama, doğum öncesi tanı hizmetleri gibi talasemi önleme ve hastalara uygulanan tedavi konularında da lider olduğunu vurguladı. Prof. Dr. Canatan, AKHAV’ın, 1996 yılında, hasta yakınları, iş adamları ve hekimlerin katılımıyla kurulduğunu anımsatarak, vakfın kurulduğu günden bu yana yaptığı eğitim çalışmaları hastalığın korku olmaktan çıkarıldığını kaydetti.

23.11.2010


 

Çiftçiler ‘yağmur duâsı’na çıkacak

Adana’nIn Ceyhan ilçesi Ziraat Odası Başkanı Yavuz Tezcan, Çukurova yöresinde üreticilerin kuru alana buğday ekimi yaptığını belirterek, ‘’Eğer ay sonuna kadar yağış olmaz ise yağmur duasına çıkacağız’’ dedi.

Tezcan, yörede kasım ayı başlarında başlayan buğday ekiminin tamamlanmak üzere olduğunu söyledi. Ekimi yapılan buğdayın çimlenebilmesi ve iyi rekolte elde edilebilmesi için üreticinin iki haftadır yağış beklediğini belirten Tezcan, ‘’Ancak istenilen yağış olmayınca üreticiler endişelenmeye başladı’’ diye konuştu. Bir süre daha beklentilerin gerçekleşmemesi durumunda üreticilerin tarlalarına yeniden tohum atmak durumunda kalacağını ifade etti.

23.11.2010


 

Şeker yerine Hurma

Hac görevini tamamlayan hacılar, ülkelerine hurma ve zemzem götürmeyi ihmal etmedi.

Kolilerle alınan hurmalar otobüslerle Türkiye’ye gönderildi. Kutsal yerleri ziyaret amacıyla Medine’ye gelen hacılar, aldıkları hurmaları Diyanet Kargo ile Türkiye’ye gönderme imkânı buldu. Kişi başı en fazla 50 kilogram hurma gönderebilen hacılar, aldıkları fazla hurmaları da uçakla götürmek zorunda kaldı. 1988’de Giresun’dan inşaat işçisi olarak Medine’ye giden Hayrullah Aşık, Medine’de müteahhitlik yapmaya başlayınca dönüş kararını ertelediğini söyledi. Aşık, 3 yıl önce kiraladığı bahçede ‘’Medine Hurma Bahçesi’’ adı altında üretime başladığını anlatarak, 80 tonu hacılara, 170 tonu Türkiye’deki gıda toptancıları ve market zincirlerine olmak üzere 250 tonluk kapasiteye ulaştığını kaydetti. Artan talebe yetişmek için 50 ton daha ilave üretim yaptıklarını belirten Aşık, ‘’Fiyatların düşmesi mümkün değil. Tam tersi yükseliyor. Çünkü Türkiye’de şeker yerine hurma tüketme alışkanlığı artıyor. Soğuk hava deposunda tırlarla farklı illerimize taze hurma da gönderiyoruz. Bu ürünün satışı Ramazan ayı ile sınırlı değil artık’’ diye konuştu.

RAF ÖMRÜ 3 YIL

Pazara Türk şirketlerinin yön verdiğine işaret eden Aşık, Avrupa ülkelerinden de hurma siparişleri aldıklarını, Yemen’e dahi hurma gönderdiklerini anlattı. Türk şirketlerin hurmayı dünyaya tanıtığını kaydeden Aşık, ‘’300 çeşit hurma arasında en pahalısı, Peygamber Efendimiz’in (asm) ‘Kim günde 7 tane yerse ona zehir bulaşmaz’ hadisi ile tavsiye buyurduğu ‘Acve’. Araplar, ‘Acve’nin en kalitelisi için 150 riyali gözden çıkarıyor’’ dedi. Aşık, iyi hurmanın renk ve görünüşünden anlaşılabileceğine dikkati çekerek, ‘’Kabukları dağılmış birbirine yapışmışsa fazla lezzet vermez. İyi bir hurmanın raf ömrü buzdolabında 2-3 yıla kadar çıkıyor’’ diye konuştu.

23.11.2010


 

Bayrama gittiler, erzakla döndüler

Dokuz günlük Kurban Bayramı tatilini memleketlerinde geçiren İstanbulluların dönüşlerinde memleketlerinden çuvallarla getirdiği erzak dikkatlerden kaçmadı.

Kurban Bayramını memleketlerinde sevdiklerinin yanında geçiren vatandaşlar, akrabalarıyla hasret giderdikten sonra İstanbul’a dönüş yapmaya başladı. Anadolu’nun çeşitli yerlerinden gelen vatandaşlar beraberinde getirdikleri yiyecekleri taşırken güçlük çekti. Tatilini Niğde’de geçirdiğini aktaran Necdet İpek isimli yolcu, “Tatilimiz çok güzel geçti. Memleketimizden birçok erzak getirdik. Torbaların içerisinde birçok kuru gıdanın yanı sıra salça, turşu ve ceviz de var” ifadelerini kullandı.

23.11.2010


 

ABD’nin ‘çok gizli’ casusu fırlatıldı

Amerİkan Hava Kuvvetleri’ne ait ‘çok gizli’ nitelikteki casus uydu, Florida eyaletindeki Cape Canaveral üssünden fırlatıldı.

Uydunun, şu ana kadar geliştirilmiş en büyük casus uydu olduğu bildirildi. Uyduyu insansız Delta 4 roketi taşıyor. ABD Ulusal Keşif Ofisi’nden yapılan açıklamada, “dünyanın en büyük uydusunun fırlatıldığı” belirtildi. “Çok gizli” olduğu kaydedilen görev hakkında daha fazla detay verilmedi. Uydunun hangi operasyonlarda kullanılacağı bilinmiyor. 23 katlı devasa Delta 4 roketinin gönderilmesi, teknik sıkıntılar ve yakıt problemleri sebebiyle aylardır erteleniyordu.

23.11.2010


 

NATO zirvesinde akvaryum gezisi

Dünya liderlerini buluşturan NATO Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesine ev sahipliği yapan Portekiz’in başşehri Lizbon, sualtı dünyasının eşsiz güzelliklerini barındıran ‘’Ocenarium’’ ile de dünyanın gözünü üzerine çekiyor.

Dünyanın dört tarafından ziyaretçilerin uğrak yeri olan dev akvaryumda 500 farklı türdeki 8 bin hayvan ve bitki yer alıyor. 1998 yılında açılan dev akvaryum, sahip bulunduğu canlı türlerinin yanı sıra 5 bin metreküp hacmiyle de dünyanın sayılı sualtı müzeleri arasında bulunuyor. Dev akvaryum, bugüne kadar 1 milyonun üzerinde ziyaretçi çekti.

23.11.2010


 

Kaplanlar 12 yıl içinde yok olabilir

Rusya’nIn St. Petersburg şehrinde kaplanların geleceğiyle ilgili yapılan uluslar arası zirveye katılan uzmanlar, hayat alanlarını korumak için ülkelerin harekete geçmemesi ve kaçak avcılara karşı mücadele etmemeleri halinde, kaplanların neslinin 12 yıl içinde tükenebileceğini ifade etti.

Dünya Vahşi Hayat Fonu yetkilileri ve uzmanlar, bir asır önce kaplan sayısının 100 bin olduğunun tahmin edildiğini belirterek, şimdi ise vahşi ortamdaki kaplanların sayısının 3 bin 200’e indiğine dikkati çekti. Dünya Vahşi Hayat Fonu Başkanı James Leape, uygun koruyucu tedbirler alınmadığı takdirde, 2022 yılında kaplanların yeryüzünden silinebileceğini söyledi.

23.11.2010


 

Flamingolar Van’ı sevdi

Her yıl çok sayıda kuş türüne ev sahipliği yapan ve adeta kuş cennetini andıran Erçek Gölü’nün göçmen misafirleri, bölgedeki sıcak hava ve avlanma yasağı sayesinde konaklama sürelerini uzattı.

Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Özdemir Adızel, Van Gölü’nün 30 kilometre doğusunda yer alan Erçek Gölü’nün her yıl Şubat ve Ekim ayları arasında başta flamingolar olmak üzere çok sayıda kuş türüne ev sahipliği yaptığını belirtti. Van Valiliği’nin aldığı kararla Erçek Gölü çevresinde yaklaşık 2 ay önce avlanma yasağı uygulandığını hatırlatan Adızel, yasakla birlikte kuş sayısı ve çeşitliliğinde önemli artış yaşandığını, Şubat ayından beri havzada konaklayan flamingoların da halen bölgeden ayrılmadığını söyledi. Adızel, daha önce görülmeyen kuş türlerinden yaban kazlarının da bu yıl ilk defa Erçek Gölü’ne geldiğini ifade etti.

23.11.2010


 

“Rüşvet soruşturması”nda bir kişi daha tutuklandı

Bir fuarcılık şirketi ile İstanbul Dünya Ticaret Merkezi (İDTM) arasındaki davayla ilgili rüşvet iddiaları konusunda başlatılan soruşturma kapsamında eski Yargıtay çalışanı Gülhanım Kızıltaş tutuklandı.

Alınan bilgiye göre, operasyonu yürüten cumhuriyet savcıları Mehmet Tamöz ve Hüseyin Kocabey, daha önce gözaltına alınan ancak çıkarıldığı mahkemece serbest bırakılan Gülhanım Kızıltaş’ın serbest bırakılmasına itirazda bulundu. İtirazı kabul eden mahkemece hakkında yakalama kararı çıkarılan Kızıltaş, önceki gün, Nöbetçi Ankara 10. Sulh Ceza Mahkemesince ‘’suç işlemek amacıyla örgüt kurma’’ ve ‘’yetkili olmadığı iş için yarar sağlama’’ suçlarından tutuklandı. Operasyonun genişletildiği, bu kapsamda birçok yargı çalışanının ifadesine başvurulacağı öğrenildi.

23.11.2010


 

Adalet Bakanları İstanbul’da buluşacak

Avrupa Konseyi 30. Adalet Bakanları Konferansı, Türkiye’nin evsahipliğinde 24-26 Kasım 2010 tarihleri arasında İstanbul’da yapılacak.

Adalet Bakanlığından yapılan açıklamaya göre, konferansa Avrupa Konseyi’ne üye ülkelerin adalet bakanları ve heyetler ile çeşitli uluslararası kuruluşların temsilcileri katılacak. Türkiye’nin, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi dönem başkanlığını 11 Kasım 2010’da devralması sebebiyle İstanbul’da yapılması planlanan konferansın ana teması, ‘’Üçüncü Milenyumda Adaletin Modernizasyonu’’ olarak belirlendi. Oturumlarda ‘’Şeffaf ve Etkin Adalet’’ ile ‘’Günümüz Avrupasında Cezaevleri’’ konuları ele alınacak.

23.11.2010


 

ÖSYM: KPSS’de hatalı soru yok

Öğrencİ Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM), 31 Ekim 2010’da yapılan KPSS Lisans-Eğitim Bilimleri sınavının sorularıyla ilgili bir soruna rastlanmadığını bildirdi.

ÖSYM’den yapılan açıklamada, KPSS Lisans-Eğitim Bilimleri sınav sonrası bazı soruların hatalı olduğu söylentisinin basında yer aldığı belirtildi. Bu doğrultuda, her türlü resmi ya da gayri resmi bilginin ÖSYM tarafından ciddi olarak ele alındığı ve gerek soru yazarları gerek bilimsel denetçiler tarafından yeniden değerlendirildiği ifade edilen açıklamada, ‘’ÖSYM’nin tüm sınavlarında olduğu gibi bu sınavda da, hem soru hazırlama hem de değerlendirme aşamalarında çeşitli ve kapsamlı teknik çalışmalar yapılmıştır. Bütün bunların sonucunda sorularla ilgili bir soruna rastlanmamıştır. Bu nedenle, herhangi bir sorunun iptalini gerektiren bir durum söz konusu değildir” denildi.

23.11.2010


 

YAŞzedeleri YAŞ’a teslim etmeyin

Hükümet, YAŞ kararıyla ordudan ihraç edilen askerlerin sorununa “çözüm” olarak mağdurların YAŞ’a başvurmalarını ve bu başvuruları kabul edilmezse Askerî Yüksek İdare Mahkemesine (AYİM) dâvâ açmalarını öngören bir modeli gündeme getirirken, mağdur askerler, kaderlerinin YAŞ üyesi 15 orgenerale bırakıldığı bu modele tepki gösterdiler.

“YAŞ KENDİSİNİ HATASIZ GÖRÜYOR, AYİM

TARAFLI”

Adaleti Savunanlar Derneği (ASDER) kurucularından Tabip Albay Ahmet Alper, Radikal'e yaptığı açıklamada, bu yolla mağduriyetlerini giderilemeyeceğini belirterek, “Bu düzenleme mağdurları, YAŞ’ı oluşturan 15 generale kurban etmek anlamına gelir. Çünkü bu, kendisini yanılmaz gören bir makam. AYİM de taraflı bir mahkeme” dedi.

“YAŞ’A BAŞVURU İHRAÇ SÜRECİNİ TEKRARLAMAK”

12 Eylülzede askerlerin sözcülerinden, eski Eylül Emeklileri Derneği (EYLÜL-DER) Başkanı re’sen emekli üsteğmen Rahmi Yıldırım da mahkeme kararı olmadan atılan askerlere YAŞ’a başvuru hakkı tanınmasının derin acılara yol açmış ihraç sürecini tekrarlamaktan başka bir sonuç getirmeyeceğini belirterek, yaraların sarılması için yasa çıkarmanın şart olmadığını, yetkili idari makam olarak İçişleri ve Milli Savunma bakanlıklarının bu kararları kaldırabileceklerini belirtti.

“ERDOĞAN VERDİĞİ

SÖZÜN GEREĞİNİ

YERİNE GETİRMELİ”

YIldIrIm, 12 Eylül döneminde üçlü kararnameyle atılan askerlerin Başbakan Erdoğan’a mektup yazdıklarını, bakanlıklara bu yönde dilekçeler verdiklerini kaydederek, “Sayın Erdoğan samimiyse, yasa çıkarma zahmetine katlanmadan, referandumda verdiği sözün gereğini yerine getirmeli, mahkemesiz ihraç kararlarını kaldırmalıdır” dedi.

YAŞ’zedeler YAŞ’a teslim

Anayasa değişikliğinin Resmi Gazete’de yayımlanmasının ardından, 12 Eylül ve Yüksek Askeri Şura (YAŞ) mağduru subayların ihraç kararlarının kaldırılması ve özlük haklarının verilmesi için yaptıkları başvurular dün sona erdi. Hükümet, darbe mağduru askerlerin sorununa çözüm için mağdur askerlerin YAŞ’a başvurması, başvuruları kabul edilmezse de Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’ne (AYİM) dava açmasını içeren bir model önerdi. Mağdur askerler, kaderlerinin YAŞ üyesi 15 orgenerale bırakıldığı bu modele tepki gösterdi.

UMUTLARI GÖLGELEYEN MODEL

12 Eylül 2010 referandumunda kabul edilen anayasa değişikliğinin ardından 12 Eylül darbesi ve YAŞ kararlarıyla re’sen emekli edilen askerlerin göreve iade talebiyle yaptıkları başvurular, Anayasa değişikliğinin yürürlüğe girmesinin 60’ncı günü olan dün sona erdi. Radikal’in haberine göre, hükümetin, darbe ve YAŞ mağduru askerler için HSYK modeli getireceği belirtiliyor. Bu model, mahkeme kararı olmadan ordudan atılan askerlerin YAŞ’a başvurması, başvurusu kabul edilmeyenlerin de AYİM’e dava açmasını öngörüyor. Ancak bu model, mağdurların Anayasa değişikliği ile birlikte yaşadıkları sevinç ve umutları gölgeledi.

‘MAĞDURLAR 15 GENERALE

KURBAN EDİLİYOR’

28 Şubat döneminde YAŞ kararlarıyla ilişiği kesilen askerleri çatısı altında toplayan Adaleti Savunanlar Derneği (ASDER) kurucularından Tabip Albay Ahmet Alper, düzenlemenin kendi mağduriyetlerini gidermeyeceğini belirterek, “Bu düzenleme mağdurları, YAŞ’ı oluşturan 15 generale kurban etmek anlamına gelir. Çünkü bu kendisini yanılmaz gören bir makam. YAŞ’tan, beklediğimiz sonucu alamayacağız” dedi. AYİM’in de “taraflı bir mahkeme” olduğunu kaydeden Alper, “Tek yol uyum yasası. Hakkında yargı kararı bulunmayanların özlük hakları iade edilmeli, yargı kararı bulunanların ise itiraz etmesini sağlayacak yasal düzenleme yapılmalı” dedi.

23.11.2010


 

Erdoğan: Komuta NATO’da olmalı

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, füze kalkanının komutasyla ilgili olarak, “Şu anda komutası şu ülkededir diye belirlenmiş birşey söz konusu değil. Buranın komuta sisteminin tamamıyla NATO’da olması gerektiğini söyledik ve bunu savunduk” şeklinde konuştu.

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, füze kalkanının komutasyla ilgili olarak, “Buranın komuta sisteminin tamamıyla NATO’da olması gerektiğini söyledik ve bunu savunduk” dedi. Rixos Grand Otel’de, Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu ile Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın imzalayacağı, Eğitimde Fatih Projesi İş Birliği Protokolü’nün imza törenine katılan Erdoğan, gazetecilerin sorularınıcevapladı. Erdoğan, Avrupa Birliği’nin Türkiye’den hava sahası ve limanların açılması talebine ilişkin bir soru üzerine, ‘’Eğer eş zamanlı olarak açmaya varlarsa biz de varız. Bunu zaten ilgili bakan arkadaşlarım da her zaman dile getiriyorlar. Biz de uluslararası toplantılarda dile getiriyoruz. Bizden kimse kalkıp bu noktada farklı şeyler beklemesin’’ dedi. Yunanistan’ın karasularını 12 mile çıkarmasına ilişkin haberlerin hatırlatılması üzerine Erdoğan, ‘’12 mille alâkalı olarak ‘anlaşmaya varıldı’ diye bir şey yok. Bir defa çalışmalar görüşmeler devam ediyor. Anlaşmaya varıldığı anda zaten taraflar birleşik olarak açıklamasını yaparlar. Yani ‘şu şu şu konularda şu şu şekilde anlaşılmıştır’ denir. Henüz böyle bir şey söz konusu değil, Görüşmeleri yetkili arkadaşlarımız devam ettiriyorlar. Belli bir noktaya varınca önümüze getirecekler. Gerekli açıklamayı da o zaman yaparız’’ diye konuştu.

“KOMUTA SONRA

TESPİT EDİLECEK”

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, NATO Balistik Füze Savunma Sisteminin Komutasının kimde olacağına ilişkin olarak da ‘’Komuta olayına gelince, bunlar bundan sonra yapılacak olan birleşimlerde, bir araya gelmelerde o zaman tespit edilecek. Şu anda komuta şu ülkededir diye belirlenmiş bir şey söz konusu değil. Buranın komuta sisteminin tamamıyla NATO’da olması gerektiğini söyledik ve bunu savunduk. Bundan sonraki gelişmelere göre de tavrımız ülkemizle alakalı bir konuda, gelişmeler hangi noktaya gelecek bilemediğimiz için şu anda bir şey söylemek erken olur. Komutanın kesinlikle NATO’da olması gereğini ifade ettik ve NATO, malumunuz olduğu üzere bir saldırı sistemi oluşturmuyor, bir savunma sistemi oluşturuyor” dedi.

23.11.2010


 

Evren’e bir suç duyurusu daha

12 Eylül 1980 darbesinin ardından 18 yaşında tutuklanan ve 21 yaşında idam edilen Halil Esendağ’ın ailesi, oğullarının ölümünden sorumlu tuttukları 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren hakkında suç duyurusunda bulundu. 74 yaşındaki anne Mürüvvet Esendağ, ‘’21 yaşındaki gencecik evlâtlara acımayan kanun, 80 yaşındaki ihtiyara da acımasın’’ dedi.

12 EYLÜL 1980 darbesinin ardından 18 yaşında tutuklanan ve 21 yaşında idam edilen Halil Esendağ’ın ailesi, oğullarının ölümünden sorumlu tuttukları 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren hakkında suç duyurusunda bulundu.

Manisa’nın Saruhanlı ilçesi Gözlet köyünde yaşayan ve çiftçilik yaparak geçimini sağlayan Halil Esendağ’ın babası Toker Esendağ (76), oğlunun 21 yaşındayken 5 Haziran 1983’te İzmir Buca Cezaevi’nde idam edildiğini belirterek, idam kararını onaylayan Kenan Evren hakkında suç duyurusunda bulunduklarını söyledi. Esendağ, cezaevinde dayak ve işkence altında oğlunun bazı suçları üstüne almak zorunda bırakıldığını savunarak Evren’in bir an önce yargılanmasını istediklerini ifade etti. Oğlunun cezaevine girmesinin ardından, torununun 6 aylıkken bronşitten hayatını kaybettiğini anlatan Toker Esendağ, ‘’Evren, sadece oğlumun değil, torunumun da katilidir. Anayasa değişikliği ile 12 Eylül darbecilerine yargı yolunun açılmasının ardından, ben de Kenan Evren hakkında suç duyurusunda bulundum. Kenan Evren’in bir an önce yargılanıp ceza almasını, 12 Eylül’de idam edilenlerin ailelerine tazminat ödenmesini istiyorum’’ dedi.

MEZARINA BİLE HASRET BIRAKILDILAR

Oğlunun idam edildiğini gazetelerden öğrendiklerini, haberi duyunca cenazeyi almak için eşi ve çocukları ile cezaevine gittiklerini belirten Esendağ, köyde olay çıkabilir ihtimaliyle oğlu Halil’in cenazesinin kendilerine verilmeyip, İzmir’in Bornova ilçesi Pınarbaşı Hacılarkırı Mezarlığı’nda toprağa verildiğini kaydetti. Oğlunun mezarına bile hasret bırakıldıklarını, 30 yıldır evlat acısıyla yaşadıklarını anlatan Toker Esendağ, idamdan önceki dönemde oğulları Halil ve 9 arkadaşının dâvâsını ücretsiz olarak üstlenen dönemin MSP İl Başkanı, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ve evlerine iki defa ziyarete gelen BBP Eski Genel Başkanı merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun yardımlarını unutmadıklarını söyledi.

“KANUN, 80 YAŞINDAKİ

İHTİYARA DA ACIMASIN’’

HALİL Esendağ’ın annesi Mürüvvet Esendağ (74) da, yıllardır oğlunun hayaliyle yaşadığını, artık bu acıya katlanabilecek takatinin kalmadığını dile getirerek, ‘’Oğluma çok acılar çektirdiler. İşlemediği suçları dayak zoruyla kabul ettirdiler. Bazı suçları da ‘Pişmanlık yasası çıkaracağız, sen bunları kabul et, pişmanlık yasasından faydalanıp çıkarsın’ diyerek kabul ettirdiler. Ana yüreği bunlara nasıl dayansın’’ diye konuştu. Dönemin sorumlularının ceza almasının acısını hafifleteceğini ifade eden Mürüvvet Esendağ, ‘’21 yaşındaki gencecik evlatlara acımayan kanun, 80 yaşındaki ihtiyara da acımasın’’ diye konuştu.

23.11.2010


 

Eğitimde “Fatih” dönemi

“FIRSATLARI Arttırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi”nin (FATİH Projesi) imza töreni Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu ve Ulaştırma Bakanı Yıldırım’ın katılımıyla Rixos Otel’de gerçekleştirildi.

Başbakan Erdoğan, burada yaptığı konuşmada, ‘’Bizde eğitim metotları, eğitim teknolojileri, eğitimde fırsat eşitliği, imkanlar konuşulmaz. Varsa, yoksa şekil konuşulur varsa, yoksa şekil tartışılır. Öğrencinin neyi öğrendiği, neyi öğrenemediğinden ziyade, ne giydiği, ne okuduğu, hangi okulu tercih ettiği ya da etmesi gerektiği gündemi işgal eder. Avrupa ülkelerindeki çocuklar sınıflarında bilgisayarla eğitim görürken, akıllı tahtalar kullanırken, yaşam boyu eğitimi tartışırken; bizde meslek liseleri, üniversite öğrencilerinin kılık kıyafeti, zorunlu eğitimin süresi konuşuldu’’ dedi.Bakan Çubukçu da 2002’de 85 öğrenciye bir bilgisayar düşerken 2010’da 15 öğrenciye bir bilgisayar düştüğünü, 2003’te çok az okulda, sınırlı internet erişimi varken bugün ilköğretimde okulların yüzde 96’sında, orta öğretimde de yüzde 100’ünde internet erişimini sağladıklarını bildirdi. Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ise ‘’Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi’’yle yaklaşık 1,5 milyar TL’ye mal olacak Akıllı Sınıf Projelerini başlatacaklarını belirterek, ‘’Böylece artık öğretmenlerimiz ve öğrencilerimiz tebeşir tozu yutmaktan kurtulmuş olacak’’ dedi.

23.11.2010


 

Eşref Bitlis’in dosyası Başsavcılığa ulaştı

KARA Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcılığının, 1993 yılında uçağının düşmesi sonucu hayatını kaybeden eski Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis’in ölümüyle ilgili ‘’takipsizlik’’ kararı verdiği soruşturma dosyası, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına ulaştı.

Alınan bilgiye göre, soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısı Hüseyin Görüşen’in talebine olumlu cevap veren Kara Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcılığı, soruşturma dosyasını ekleriyle birlikte terör ve organize suçlara ilişkin soruşturmalara bakmakla görevli Başsavcıvekilliğine gönderdi. Dosyayı incelemeye alan savcı Görüşen’in, önümüzdeki günlerde bazı kişilerin, tanık sıfatıyla ifadelerine başvuracağı öğrenildi.

23.11.2010


 

Kazaların baş sebebi alkol

Adlî Bilimciler Derneği Başkanı Prof. Dr. Hamit Hancı, trafik kazalarının dört önemli sebepten kaynaklandığını ifade ederken, bunları alkollü araç kullanma, aşırı hız, hatalı sollama ve uykusuzluk olarak sıraladı.

Alkol, aşırı hız, trafikte başlıca kaza sebebi

Trafİk kazalarının dört önemli sebepten kaynaklandığını ifade eden Adli Bilimciler Derneği Başkanı Prof. Dr. Hamit Hancı, bunları alkollü araç kullanma, aşırı hız, hatalı sollama ve uykusuzluk olarak sıraladı. Hancı, Türkiye’deki adli olayların büyük bölümünün de trafik kazalarından kaynaklandığını vurguladı. Prof. Dr. Hancı, kazalara sebep olarak yollardaki kusurların da sayılabileceğini belirterek, Türkiye’deki kamyon sayısının, 14 Avrupa ülkesinin toplamından fazla olduğunu kaydetti. Hancı, “Yolların, aşırı yüklü ve ağır tonajlı araçlar tarafından tahrip edilmesi, oluklar ve eğimler meydana gelmesi de trafik kazalarının oluşmasına yol açıyor” dedi. Türkiye’nin farklı bölgelerinde yapılan araştırmalarda, adli olayların büyük bölümünü trafik kazalarının oluşturduğunun ortaya çıktığını aktaran Dernek Başkanı Hamit Hancı, kazalarda uykusuzluğun da önemli bir sebep olduğunu söyledi. Hancı, büyük risk altındaki sürücüleri şöyle tarif etti: “Mola vermeksizin uzun süre araç kullananlar. Gece, öğleden sonra ve normalde uyuduğu saatlerde araç kullananlar. Uyku verici ilâçlar ya da alkol alanlar. Tek başına araç kullananlar. Uzun, kırsal ve sıkıcı yollarda araç kullananlar. Sık yolculuk edenler.” Prof. Dr. Hancı, uyku ilişkili kazaların engellenmesi için de şu önerilerde bulundu: “Sürücü, iyi bir gece uykusu uyumalı. Bireysel farklılık göstermekle birlikte ortalama 8 saatlik uyku gerekli. Uzun yolculuklar, bir arkadaşla birlikte yapılabilir. Yolcular, yorgunluk belirtilerini fark ederek ya da aracı sırayla kullanarak yardımcı olabilir. Her iki saatte bir düzenli molalar verilebilir. Alkol ve performansı azaltan ilâçlar kullanılmamalıdır. Alkol ve yorgunluk, birbirinin etkisini arttırır.”

SOSYAL SORUNLU SÜRÜCÜ “KAZA RİSKİ TAŞIYOR’’

Türkİye Psikiyatri Derneği Genel Sekreteri ve Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Burhanettin Kaya, yüksek kaza yüzdesine sahip sürücülerin, diğer sürücülere oranla yaygın ailesel ve sosyal sorunları olduğunu belirtti. Sürücülerin ruhsal durumunun trafiğe etkisi konusunda açıklama yapan Kaya, sürücülerin araç kullandıkları sırada, hareketlerine ilişkin duyularının az uyarıda bulunması durumunda, zihnin uyarılmasının da eksik kaldığını, bu sebeple hız yapma algısını, az ve eksik olarak algıladıklarını bildirdi. Bu durumun yorgunlukla birlikte, kontrol ve denetleme duygularının da azalmasına sebep olduğunu, bunun hafif hız sarhoşluğuna yol açabileceğini ifade eden Kaya, ‘’Trafik ortamının, bir engellenme, çatışma ve zorlanma ortamı olduğu söylenebilir’’ dedi. Araç kullanımı sırasında sürücünün, kendine özgü bir alt kültür meydana getirdiği ileri süren Kaya, normalde sergilenmeyecek davranışlar ve sarf edilmeyecek sözlerin sürücü koltuğunda sarf edilebildiğini söyledi. Kaya, şunları kaydetti:’’30 bin sürücü üzerinde yapılan bir çalışmada sürücülerin, yüzde 4’ünün toplam kazaların yüzde 40’ını gerçekleştirdikleri belirlenmiştir. Yüksek kaza yüzdesine sahip sürücülerin, diğer sürücülere oranla yaygın ailesel ve sosyal sorunları olduğu görülmüştür. Bu, ‘kişi yaşadığı gibi sürer’ sözünü doğrulamaktadır.’’

23.11.2010


 

Trafik kazası mağdurları haklarını biliyorlar mı?

Bir bayramı daha geride bıraktık. Ama acaba ‘kurban‘ bu bayramın mı, yoksa trafikte verdiğimiz canların mı adıydı? Bayram süresince trafik kazalarında hayatını kaybedenlerin sayısı 200’e yaklaştı.

Yaralılar ise bu rakamın çok üzerinde. Yaralı derken ‘’Zaman içinde nasılsa iyileşirler‘’ diye düşünmemek lâzım. Çünkü bu yaralıların önemli bir kısmı daha sonra ya vefat ediyor ya da ömürleri boyunca belli oranlarda sakat kalıyorlar.

Geçen Ramazan Bayramında da durum bundan farklı değildi. En son Ramazan Bayramında meydana gelen 1527 kazada 97 vefat, 3455 yaralı var. Ne kadar tedbir alınırsa alınsın bu acı durum ne yazık ki değişmiyor. Şimdi bu tabloyu yıllık olarak ve rakamlarla daha da büyütelim. Halen trafiğe kayıtlı yaklaşık 15 milyon adet araç var. Ülkemizde her sene ortalama 1 milyon civarında trafik kazası meydana geliyor. Örneğin 2009 yılında bu rakam 1.034.435’dir. Yani her 15 araçtan biri kazaya karışmış. Bu kazalarda yaklaşık 8.000-10.000 insanımız vefat ederken bunun neredeyse 20 katı kadar da yani 200.000 kişi civarında insanımız ise yaralanıyor. Bu yaralıların ise hatırı sayılır bir miktarı ömürleri boyunca çeşitli derecelerde tam veya kısmi sakat kalıyor. Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 11’i özürlü vatandaşlarımızdan oluştuğunu düşünürsek her sene bu sayıya trafik kazaları sebebiyle ciddî bir katılımın olduğunu söylemek mümkün.

Yine acı verici bir başka tespit de trafik kazalarında her yıl kaybettiğimiz insan sayısının 10 yılda ortalama bir ilçe, hatta bir ilimizin nüfusuna denk düştüğü gerçeğidir. Yasalardaki eksiklikler, hükümete, emniyet güçlerine, sürücü ve vatandaşlara düşen görevlerin neler olduğu, ne gibi tedbirlerin alınması gerektiği konuları ise ayrı bir yazı konusu olduğundan şimdilik bu konuya girmeden kaza mağdurlarının cezaî ve maddî haklarına değinelim.

CEZAÎ HAKLAR BAKIMINDAN DEĞERLENDİRME:

01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu trafik kazası sonucunda ölüme veya yaralanmaya sebebiyet verme fiilini kasten işlenen bir suç değil taksirle işlenebilecek bir suç olarak öngörmüş ve düzenlemiştir. Peki bu ne demek? Bunun anlamı aslında şudur: Kazaya sebep olan sürücü kaç kişinin vefatına veya yaralanmasına yol açmış olursa olsun aslında çok da yüksek miktarda ceza almayacak demektir. Meselâ kazaya yol açan sürücü, bir veya birden fazla kişinin ölümüne ve /veya bir veya birden fazla kişinin de yaralanmasına sebebiyet vermiş ise yargılanacağı ceza miktarı 2 yıldan 15 yıla kadar olacaktır. Hakim, sürücünün bu fiili bilinçli taksirle (kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın neticenin meydana gelmesi hali) işlediği kanaatindeyse arttırılabilecek miktar üçte birden yarıya kadar olabilecektir en fazla. Demek ki onlarca kişinin ölümüne de yol açsa bir araç sürücüsünün alabileceği ceza en fazla 22,5 yıl olacaktır. Peki kaza sonucu sürücü sadece bir kişinin ölümüne yol açmış ise ne olacak? Bu durumda istenecek ceza miktarı 2 yıldan 6 yıla kadar olacaktır. Sadece yaralanma halinde ise dâvâ açılması şikâyete tabi olup, mağdurun 6 aylık süre içinde savcılık veya polise şikâyetçi olduğunu bildirmesi gerekiyor. Gazetelerde, televizyonlarda gördüğümüz pek çok haberde kaza mağdurları veya yakınlarının mahkeme kararlarına karşı isyanlarının sebebi de aslında işte bu. Uygulamada verilen cezaların hiç de tatminkâr olmadığı acı bir gerçek. İyi hal indirimi, para cezasına çevrilip erteleme vs gibi suçlu lehine yorumlarla genelde cezalar alt sınıra yakın (2 yıl veya daha az) verilmekte ve bu durum kamu vicdanını rahatsız etmektedir. Mahkemelerin en azından kaza sonrası sürücüyü belli bir sürede olsa tutuklamaları, alt sınırdan değil üst sınıra yakın ceza takdir etmeleri, bu suçu taksirle ölüme sebebiyet verme değil olası kast veya en azından bilinçli taksirle ölüme sebebiyet verme olarak değerlendirmeleri halinde verilecek ceza miktarları artabilir ve bir nebze olsun mağdur yakınlarının acısını dindirebilir.

KAZA MAĞDURLARININ MADDÎ HAKLARI

Trafik kazalarında yaralanan, sakat kalan veya vefat eden kişilerin mirasçılarının ne gibi maddî hakları olduğu konusundan da kısaca bahsedelim. Bu hususta en önemli yasal dayanak 13.10.1983 tarih 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu (KYTK) dur. Bu kanun gereği motorlu araç sahibi herkes aracı için her yıl Zorunlu Malî Mesuliyet Sigorta Poliçesi düzenlemek zorundadır. Bu poliçenin yaptırılmaması durumunda araç bağlanır ve trafik cezası kesilir. Ancak poliçenin asıl önemi kaza vukuunda araç sahibi ve kusurlu sürücüsünü yüz binlerce TL tazminat külfetinden korumasıyla ortaya çıkıyor. Bu arada kaza durumunda aracın kendi maddî hasarını tazmin etme amacına dönük olan Kasko poliçeleri ile bahsettiğimiz zorunlu trafik poliçesini de ayırmak gerektiğini hatırlatalım.

Zorunlu Malî Sorumluluk Sigorta Poliçelerinde düzenlenmiş olan 3 temel koruma teminatı vardır: Vefat, malûliyet ve tedavi.

Bu her üç teminatların limitleri de 01. 03. 2010 tarihi itibarıyla kişi başına 175.000 TL’ye yükseltilmiştir. Şimdi bir örnekle nasıl bir korunma sağlandığını izah etmeye çalışalım:

Bir aracın şarampole devrilmesi sonucu araç içinde yolcu olarak seyahat etmekte olan Mustafa vefat etmiş, Mehmet ise ağır yaralanmıştır. Mustafa evli ve iki küçük çocuk babasıdır. Mehmet ise 25 yaşında olup herhangi bir işte çalışmamaktadır. Bu durumda Ahmet’in yasal mirasçıları olan eşi ve iki küçük çocuğunun aracın (ZMMS) Trafik poliçesini düzenleyen sigorta şirketinden destekten yoksunluk tazminatı talep etme hakkı vardır. Bu miktar, aktüer denilen hesap uzmanlarınca yapılacak hesaplamanın ardından tespit edilecek bir meblâğ olup 175.000 TL’ye kadar ödeme yapılması mümkündür. Mehmet ise aylarca süren tedavinin ardından yüzde 40 oranında malûl (sakat) kalmıştır. Bu durumda Mehmet’in yine sigorta şirketinden 175.000 TL’ye kadar tedavi masraflarını talep etme hakkı olduğu gibi, yine yapılacak aktüerya hesabı sonunda 175.000 TL’ye kadar da ayrıca malûliyet tazminatı alma hakkı vardır.

Yine hem Mustafa’nın mirasçılarının, hem de Mehmet’in, 175.000 TL’nin üzerindeki maddî zararlarını ayrıca açacakları bir dâvâ ile kusurlu araç sürücüsü veya araç sahibinden talep etme hakkı olduğu gibi manevî tazminat da isteyebilirler. Manevî tazminat talebi sigorta poliçesinin kapsamı dışında olup sigorta şirketince ödenmez.

Tekrarlayacak olursak trafik kazasında yaralanan herkes— kusurlu sürücüler hariç—istediği özel veya devlet hastanesinde her türlü ameliyat ve tedavi hizmetini 175.000 TL’ye kadar hiçbir ücret ödemeden alabilir. Meselâ 2005 yılında Samsun’da meydana gelen bir kazada sol ayağı ciddî bir şekilde kırılan bir mağdura İstanbul’da özel bir hastanede 4 defa 15’er gün özel odada refakatçi eşliğinde tedavi uygulatmış, bir ortopedi profesörüne de 2 defa ameliyat yaptırmıştık. Bu ameliyat ve tedaviler için mağdurun cebinden hiç para çıkmamıştı.

Halkımızın olduğu gibi medyanın da çokça karıştırdığı bir hususa daha kısaca değinelim. Garanti Fonu olarak bilinen ve 14. 06. 2007 tarih, 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu ile Güvence Hesabı adını alan bu kurum, yukarıda sıraladığımız poliçelerdeki teminatları yine mağdurlara tanımaktadır. Ancak bazı şartlarla; Şayet aracın zorunlu trafik poliçesi yok ise veya araç çalıntı ise ya da aracın poliçesini düzenleyen şirket iflas etmiş ise gibi. Ancak Güvence Hesabı yaptığı ödemeyi poliçe yaptırmayan araç sahibi veya sürücüye rücu ederek talep eder.

Trafikteki yaklaşık 15 milyon araç sahibinin yüzde 20 kadarı halen daha bilerek ya da bilmeyerek zorunlu trafik poliçesi yaptırmamakta, unutmakta, süresini geçirmektedir. Oysa sadece 200-300 TL ödeyerek birkaç yüz bin TL’lik tazminat tehlikesinden kurtulabilmek söz konusudur.

Son olarak bu taleplerin de bir zamanaşımı süresine tabi olduğunu belirtmekte fayda var. Mağdurların, hak kaybına uğramaması için taleplerini süresi içinde ilgili şirket veya kuruma iletmesini tavsiye ederiz.

Ülkemizde meydana gelen kazalardan dolayı geride kalan pek çok mağdur insanımızın eş ve çocukların oldukları bu haklardan habersiz bir şekilde mağduriyetlerinin devam ettiği bir gerçek. Kazalarda vefat eden kardeşlerimize Cenâb-ı Hak’dan rahmet, yaralılara şifa, geride kalan yakınlarına ise sabır ihsan etmesini duâ ediyoruz.

Av. ALİ OTAY

İstanbul Barosu Sigorta Hukuku Komisyonu

Yönetim Kurulu Üyesi

(Sorularınız için: 0 [212] 660 15 00) (E-Mail: [email protected] )

23.11.2010

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Son Dakika Haberleri

Bütün haberler

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.