kemal-i mizan ve hikmetle vazife-i hizmetimi gördüğüm
        
        
          daire-i azîmeye hakikî malik olabilirsen; ve kardeşlerim
        
        
          ve benim gibi vazifedar olan on seyyareye ve gezdikleri
        
        
          bütün dairelere ve bizim imamımız ve biz onunla bağlı ve
        
        
          cazibe-i rahmetle ona takılı olduğumuz güneşi icat edip
        
        
          yerleştirecek ve sapan taşı gibi beni ve seyyarat yıldızla-
        
        
          rı ona bağlayacak ve kemal-i intizam ve hikmetle döndü-
        
        
          rüp istihdam edecek bir nihayetsiz hikmet ve nihayetsiz
        
        
          kudret sende varsa, bana rububiyet dava et. Yoksa, hay-
        
        
          di cehennem ol, git! Benim işim var; vazifeme gidiyo-
        
        
          rum.
        
        
          “Hem bizlerdeki haşmetli intizamat ve dehşetli hare-
        
        
          kât ve hikmetli teshirat gösteriyor ki, bizim ustamız öyle
        
        
          bir zattır ki, bütün mevcudat, zerrelerden yıldızlara ve
        
        
          güneşlere kadar emirber nefer hükmünde ona mutî ve
        
        
          musahhardırlar. Bir ağacı meyveleriyle tanzim ve tezyin
        
        
          ettiği gibi, kolayca güneşi seyyaratla tanzim eder bir Ha-
        
        
          kîm-i zülcelâl ve Hâkim-i Mutlak’tır.”
        
        
          sonra, o müddei, yerde yer bulamadığı için, gider gü-
        
        
          neşe kalbinden der ki: “Bu çok büyük bir şeydir. Belki
        
        
          içinde bir delik bulup, bir yol açarım, yeri de musahhar
        
        
          ederim.” güneşe şirk namına ve şeytanlaşmış felsefe li-
        
        
          sanıyla, Mecusîlerin dedikleri gibi der ki:
        
        
          “sen bir sultansın. kendi kendine maliksin, istediğin
        
        
          gibi tasarruf edersin.”
        
        
          güneş ise, hak namına ve hakikat lisanıyla ve hikmet-i
        
        
          İlâhiye diliyle ona der:
        
        
          
            AsA-yı MûsA
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            kinci
          
        
        
          
            H
          
        
        
          
            üccet
          
        
        
          
            -
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            ManiYe
          
        
        
          
            | 233 |
          
        
        
          32. sÖZ / BirinCi mevkIf
        
        
          
            kudret:
          
        
        
          kuvvet, iktidar.
        
        
          
            lisan:
          
        
        
          dil.
        
        
          
            malik:
          
        
        
          sahip.
        
        
          
            Mecusî:
          
        
        
          ateşe tapan.
        
        
          
            mevcudat:
          
        
        
          var olan her şey, mah-
        
        
          lûklar.
        
        
          
            musahhar:
          
        
        
          emir altına giren.
        
        
          
            mutî:
          
        
        
          itaat eden.
        
        
          
            müddei:
          
        
        
          iddia sahibi, davacı.
        
        
          
            namına:
          
        
        
          adına.
        
        
          
            nefer:
          
        
        
          er, rütbesiz asker.
        
        
          
            nihayetsiz:
          
        
        
          sonsuz.
        
        
          
            rububiyet:
          
        
        
          rablık; Allah’ın her bir
        
        
          varlığa muhtaç olduğu şeyleri ver-
        
        
          mesi, onları terbiye edip idare ve
        
        
          hâkimiyeti altında bulundurması.
        
        
          
            seyyarat:
          
        
        
          gezegenler.
        
        
          
            seyyare:
          
        
        
          gezegen, yıldız.
        
        
          
            sultan:
          
        
        
          hükümdar.
        
        
          
            şirk:
          
        
        
          Allah’a ortak koşma.
        
        
          
            tanzim:
          
        
        
          düzenleme.
        
        
          
            tasarruf:
          
        
        
          kullanma, kullanım hak-
        
        
          kı.
        
        
          
            teshirat:
          
        
        
          itaat ettirmeler.
        
        
          
            tezyin:
          
        
        
          süsleme, ziynetlendirme.
        
        
          
            vazife:
          
        
        
          görev.
        
        
          
            vazifedar:
          
        
        
          vazifeli.
        
        
          
            vazife-i hizmet:
          
        
        
          hizmet görevi.
        
        
          
            Zat:
          
        
        
          azamet ve ululuk sahibi Allah.
        
        
          
            zerre:
          
        
        
          maddenin en küçük parça-
        
        
          sı.
        
        
          
            cazibe-i rahmet:
          
        
        
          rahmet cazi-
        
        
          besi, İlâhî merhametin çekicili-
        
        
          ği.
        
        
          
            daire-i azîme:
          
        
        
          geniş ve büyük
        
        
          daire.
        
        
          
            dava:
          
        
        
          söz konusu olan, iddia
        
        
          edilen.
        
        
          
            dehşetli:
          
        
        
          korkutucu.
        
        
          
            emirber:
          
        
        
          emir eri.
        
        
          
            felsefe:
          
        
        
          madde ve hayatı baş-
        
        
          langıç ve gaye bakımından in-
        
        
          celeyen ilim.
        
        
          
            hak:
          
        
        
          doğru.
        
        
          
            hakikat:
          
        
        
          gerçek.
        
        
          
            Hâkim-i Mutlak: her şeyin
          
        
        
          
            gerçek ve tam hükmedicisi
          
        
        
          
            olan Allah.
          
        
        
          
            Hakîm-i Zülcelâl:
          
        
        
          her şeyi ga-
        
        
          ye ve faydalar gözeterek yara-
        
        
          tan sonsuz celâl sahibi Allah.
        
        
          
            harekât:
          
        
        
          hareketler.
        
        
          
            haşmetli:
          
        
        
          ihtişamlı, görkemli.
        
        
          
            hikmet:
          
        
        
          her şeyin belirli gaye-
        
        
          lere yönelik olarak, manalı,
        
        
          faydalı ve tam yerli yerinde ol-
        
        
          ması.
        
        
          
            hikmet-i İlâhiye:
          
        
        
          Allah’ın hik-
        
        
          meti, dileği, gayeleri.
        
        
          
            hükmünde:
          
        
        
          değerinde, yerin-
        
        
          de.
        
        
          
            icat:
          
        
        
          meydana getirme, yap-
        
        
          ma.
        
        
          
            imam:
          
        
        
          kendisine uyulan delil,
        
        
          önde ve ileride olan, güneş.
        
        
          
            intizamat:
          
        
        
          tertipler, düzenle-
        
        
          meler.
        
        
          
            istihdam:
          
        
        
          hizmet ettirme, ça-
        
        
          lıştırma.
        
        
          
            kemal-i intizam:
          
        
        
          tam ve ek-
        
        
          siksiz düzen.
        
        
          
            kemal-i mizan:
          
        
        
          tam, mükem-
        
        
          mel ölçü.