“Hâşâ, yüz bin defa hâşâ ve kellâ! Ben musahhar bir
        
        
          memurum. seyyidimin misafirhanesinde bir mumdarım.
        
        
          Bir sineğe, belki bir sineğin kanadına dahi hakikî malik
        
        
          olamam. Çünkü sineğin vücudunda öyle manevî cevher-
        
        
          ler ve göz, kulak gibi antika sanatlar var ki, benim dük-
        
        
          kânımda yok, daire-i iktidarımın haricindedir” der, müd-
        
        
          deiyi tekdir eder.
        
        
          sonra, o müddei döner, firavunlaşmış felsefe lisanıyla
        
        
          der ki:
        
        
          “Madem kendine malik ve sahip değilsin, bir hizmet-
        
        
          kârsın; esbap namına benimsin” der.
        
        
          o vakit güneş, hak ve hakikat namına ve ubudiyet li-
        
        
          sanıyla der ki:
        
        
          “Ben öyle birinin olabilirim ki, bütün emsalim olan ul-
        
        
          vî yıldızları icat eden ve semavatında kemal-i hikmetle
        
        
          yerleştiren ve kemal-i haşmetle döndüren ve kemal-i ziy-
        
        
          netle süslendiren bir zat olabilir.”
        
        
          sonra, o müddei, kalbinden der ki: “Yıldızlar çok ka-
        
        
          labalıktırlar. Hem dağınık, karma karışık görünüyorlar.
        
        
          Belki onların içinde, müvekkillerim namına bir şey kaza-
        
        
          nırım” der, onların içine girer. onlara esbap namına, şe-
        
        
          rikleri hesabına ve tuğyan etmiş felsefe lisanıyla, nücum-
        
        
          perest olan sabiiyyunların dedikleri gibi der ki:
        
        
          “sizler, pek çok dağınık olduğunuzdan, ayrı ayrı hâ-
        
        
          kimlerin taht-ı hükmünde bulunuyorsunuz.”
        
        
          o vakit, yıldızlar namına bir yıldız der ki:
        
        
          
            antika:
          
        
        
          kıymetli, değerli.
        
        
          
            cevher:
          
        
        
          öz, can.
        
        
          
            daire-i iktidar:
          
        
        
          güç, kuvvet dairesi,
        
        
          sahası.
        
        
          
            emsal:
          
        
        
          örnekler, benzer.
        
        
          
            esbap:
          
        
        
          sebepler.
        
        
          
            felsefe:
          
        
        
          madde ve hayatı başlan-
        
        
          gıç ve gaye bakımından inceleyen
        
        
          ilim.
        
        
          
            firavun:
          
        
        
          imansız, kâfir, azgın.
        
        
          
            hak:
          
        
        
          doğru.
        
        
          
            hakikat:
          
        
        
          gerçek.
        
        
          
            hakikî:
          
        
        
          gerçek.
        
        
          
            hâkim:
          
        
        
          her şeyi hükmü altın-
        
        
          da tutan.
        
        
          
            hâşâ:
          
        
        
          asla.
        
        
          
            hesabına:
          
        
        
          adına, namına.
        
        
          
            hizmetkâr:
          
        
        
          hizmetçi.
        
        
          
            icat:
          
        
        
          meydana getirme, yap-
        
        
          ma.
        
        
          
            kellâ:
          
        
        
          hiç bir zaman, kat’iyen.
        
        
          
            kemal-i haşmet:
          
        
        
          mükemmel
        
        
          büyüklük ve heybet.
        
        
          
            kemal-i hikmet:
          
        
        
          mükemmel
        
        
          hikmet ve gaye.
        
        
          
            kemal-i ziynet:
          
        
        
          mükemmel
        
        
          bir süsleme.
        
        
          
            lisan:
          
        
        
          dil.
        
        
          
            lisanıyla:.
          
        
        
          
            malik:
          
        
        
          sahip.
        
        
          
            manevî:
          
        
        
          maddî olmayan.
        
        
          
            memur:
          
        
        
          görevli.
        
        
          
            misafirhane:
          
        
        
          geçici konakla-
        
        
          nan yer, konuk evi.
        
        
          
            mumdar:
          
        
        
          aydınlatan.
        
        
          
            musahhar:
          
        
        
          emir altına giren.
        
        
          
            müddei:
          
        
        
          iddia sahibi, davacı.
        
        
          
            müvekkil:
          
        
        
          vekâlet veren.
        
        
          
            namına:
          
        
        
          adına.
        
        
          
            nücumperest:
          
        
        
          yıldızlara ta-
        
        
          pan.
        
        
          
            sabiiyyun:
          
        
        
          yıldıza tapan sap-
        
        
          kınlar.
        
        
          
            semavat:
          
        
        
          semalar, gökler.
        
        
          
            seyyid:
          
        
        
          efendi.
        
        
          
            şerik:
          
        
        
          ortak.
        
        
          
            taht-ı hüküm:
          
        
        
          hüküm ve ida-
        
        
          re altında.
        
        
          
            tuğyan:
          
        
        
          azgınlık.
        
        
          
            ubudiyet:
          
        
        
          kulluk.
        
        
          
            ulvî:
          
        
        
          yüksek, yüce.
        
        
          
            vakit:
          
        
        
          zaman.
        
        
          
            Zat:
          
        
        
          azamet ve ululuk sahibi
        
        
          Allah.
        
        
          BirinCi mevkIf / 32. sÖZ
        
        
          
            | 234 |
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            kinci
          
        
        
          
            H
          
        
        
          
            üccet
          
        
        
          
            -
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            ManiYe
          
        
        
          
            AsA-yı MûsA