W
        
        
          
            (1)
          
        
        
          ¢p
        
        
          Vr
        
        
          Qn
        
        
          ’r
        
        
          Gn
        
        
          h p
        
        
          äGn
        
        
          ƒ'
        
        
          ªs
        
        
          °ùdG p
        
        
          ôp
        
        
          WÉn
        
        
          a w
        
        
          ?n
        
        
          °T $G p
        
        
          ‘n
        
        
          G r
        
        
          ºo
        
        
          ¡o
        
        
          ?°o
        
        
          So
        
        
          Q r
        
        
          ân
        
        
          dÉn
        
        
          b
        
        
          Ş
        
        
          U AYET-İ KERÎME
        
        
          , istifham-ı inkârî ile, “Cenab-ı Hak
        
        
          hakkında şek olmaz ve olmamalı” demekle, vücut ve vah-
        
        
          daniyet-i İlâhiye bedahet derecesinde olduğunu gösteri-
        
        
          yor.
        
        
          ŞuSIrrIiZaHtaNEvvELBiriHtar
        
        
          Bin üç yüz otuz sekizde Ankara’ya gittim. İslâm
        
        
          ordusunun Yunana galebesinden neşe alan ehl-i
        
        
          imanın kuvvetli efkârı içinde, gayet müthiş bir zındıka
        
        
          fikri, içine girmek ve bozmak ve zehirlendirmek için
        
        
          dessasâne çalıştığını gördüm. “Eyvah,” dedim. “Bu
        
        
          ejderha imanın erkânına ilişecek!” O vakit, şu ayet-i
        
        
          kerîme bedahet derecesinde vücut ve vahdaniyeti
        
        
          ifhâm ettiği cihetle, ondan istimdat edip, o zındıkanın
        
        
          başını dağıtacak derecede Kur’ân-ı Hakîm’den alınan
        
        
          kuvvetli bir bürhanı, Arabî risalesinde yazdım.
        
        
          Ankara’da, Yeni Gün Matbaasında tab ettirmiştim.
        
        
          Fakat maatteessüf Arabî bilen az ve ehemmiyetle
        
        
          bakanlar da nadir olmakla beraber, gayet muhtasar
        
        
          ve mücmel bir surette o kuvvetli bürhan tesirini
        
        
          göstermedi. Maatteessüf, o dinsizlik fikri hem inkişaf
        
        
          etti, hem kuvvet buldu. Bilmecburiye, o bürhanı
        
        
          Türkçe olarak bir derece beyan edeceğim. O
        
        
          bürhanın bazı parçaları bazı risalelerde tam izah
        
        
          
            AsA-yı MûsA
          
        
        
          
            ü
          
        
        
          
            çüncü
          
        
        
          
            H
          
        
        
          
            üccet
          
        
        
          
            -
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            ManiYe
          
        
        
          
            | 245 |
          
        
        
          23. lem’a / TaBiaT risalesi
        
        
          
            erkân:
          
        
        
          rükünler, esaslar, şartlar.
        
        
          
            evvel:
          
        
        
          ilk önce.
        
        
          
            galebe:
          
        
        
          galip gelme, zafer, yenme.
        
        
          
            gayet:
          
        
        
          son derece, çok.
        
        
          
            ifhâm:
          
        
        
          anlatma, bildirme.
        
        
          
            ihtar:
          
        
        
          hatırlatma, uyarı.
        
        
          
            iman:
          
        
        
          inanç, inanma.
        
        
          
            inkişaf etme:
          
        
        
          ortaya çıkma, açı-
        
        
          lım.
        
        
          
            ispat etme:
          
        
        
          doğruyu delil göstere-
        
        
          rek meydana koyma.
        
        
          
            istifham-ı inkârî:
          
        
        
          bir sözü söyler-
        
        
          ken, inkâr ederek sorma, içinde
        
        
          inanmama bulunan soru sorma
        
        
          biçimi, “Hiç böyle olur mu?”.
        
        
          
            istimdat etmek:
          
        
        
          imdat isteme,
        
        
          yardım isteme.
        
        
          
            izah:
          
        
        
          ayrıntılı açıklama.
        
        
          
            kat’î:
          
        
        
          kesin.
        
        
          
            Kur’ân-ı Hakîm:
          
        
        
          her ayet ve sure-
        
        
          sinde sayısız hikmet ve faydalar
        
        
          bulunan Kur’ân.
        
        
          
            maatteessüf:
          
        
        
          ne yazık ki... üzüle-
        
        
          rek.
        
        
          
            meslek:
          
        
        
          gidiş, tutulan yol, metot.
        
        
          
            muhtasar:
          
        
        
          kısaltılmış, özet.
        
        
          
            mukteza:
          
        
        
          iktiza eden, gereklilik.
        
        
          
            mücmel:
          
        
        
          kısaca ifade edilmiş, özet
        
        
          hâlinde.
        
        
          
            müthiş:
          
        
        
          dehşet veren, korkunç.
        
        
          
            nadir olmak:
          
        
        
          seyrek, az olmak.
        
        
          
            neşe almak:
          
        
        
          dışa vuran bir sevinç-
        
        
          le keyif almak.
        
        
          
            Nurun Arabî risalesi:
          
        
        
          Risale-i Nu-
        
        
          run Arabca yazılan kısımlarından.
        
        
          
            Peygamber:
          
        
        
          Allah’ın elçisi, nebî,
        
        
          resul.
        
        
          
            Rahîm:
          
        
        
          merhamet eden, acıyan
        
        
          çok merhametli olan, esirgeyen
        
        
          Allah.
        
        
          
            Rahman:
          
        
        
          rahmeti bütün herkese
        
        
          yayılan ve bütün yaratılmışların rı-
        
        
          zıklarını ve geçim şekillerini içine
        
        
          alan rahmetin sahibi olan Allah.
        
        
          
            sır:
          
        
        
          bir şeyin veya işin dikkat, tec-
        
        
          rübe yetenek, ve sezgi yardımıyla
        
        
          kavranabilen en zor ve en ince ya-
        
        
          nı, manevî hakikat ve bilgi.
        
        
          
            suret:
          
        
        
          biçim, tarz.
        
        
          
            tab etmek:
          
        
        
          kitap basmak.
        
        
          
            tafsilen:
          
        
        
          tafsilli bir şekilde, ayrıntılı
        
        
          olarak.
        
        
          
            tesir:
          
        
        
          etki.
        
        
          
            vahdaniyet:
          
        
        
          Allah’ın birliği ve var-
        
        
          lığı, benzersiz oluşu.
        
        
          
            vakit:
          
        
        
          vakit, zaman.
        
        
          
            vücut ve vahdaniyet-i İlâhîye
          
        
        
          :
        
        
          Allah’ın varlığı, bir, tek ve benzer-
        
        
          siz oluşu.
        
        
          
            vücut:
          
        
        
          var olma, varlık.
        
        
          
            zarurî:
          
        
        
          mecburî, zorunlu olarak.
        
        
          
            zındıka:
          
        
        
          dinsizlik, inançsızlık.
        
        
          
            Arabî:
          
        
        
          Arabca.
        
        
          
            ayet-i kerîme:
          
        
        
          Kur’ân’ın ayeti;
        
        
          değerli ve şerefli olan ayet.
        
        
          
            bedahet:
          
        
        
          açık, açıklık.
        
        
          
            bedihî:
          
        
        
          açık, son derece açık
        
        
          ve ortada olan.
        
        
          
            beyan etme:
          
        
        
          açıklama, izah
        
        
          etme.
        
        
          
            beyan:
          
        
        
          açıklama, izah.
        
        
          
            bilmecburiye:
          
        
        
          mecburiyetle,
        
        
          zorunlu olarak.
        
        
          
            bürhan:
          
        
        
          delil, ispatlayıcı şahit,
        
        
          kanıt.
        
        
          
            Cenab-ı Hak:
          
        
        
          hakkın tâ kendi-
        
        
          si, şeref ve büyüklük sahibi
        
        
          olan Allah.
        
        
          
            cihet:
          
        
        
          yön.
        
        
          
            derece:
          
        
        
          mertebe, basamak,
        
        
          ölçü.
        
        
          
            dessasâne:
          
        
        
          aldatıcı bir şekilde,
        
        
          hileyle iş yaparak.
        
        
          
            efkâr:
          
        
        
          düşünceler, fikirler.
        
        
          
            ehemmiyet:
          
        
        
          önem.
        
        
          
            ehl-i iman:
          
        
        
          inananlar, iman
        
        
          sahipleri, Müslümanlar.
        
        
          
            ejderha:
          
        
        
          büyük canavar, kor-
        
        
          kunç manzara.
        
        
          
            1.
          
        
        
          Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.
        
        
          Peygamberleri onlara, “Gökleri ve yeri yoktan var eden Allah hakkında şüphe olur mu?”
        
        
          dedi. (İbrahim Suresi: 10.)