İhtar
        
        
          Şu Notada, tabiiyyunun münkir kısmının gittikleri
        
        
          yolun iç yüzü ne kadar akıldan uzak ve ne kadar çirkin
        
        
          ve ne derece hurafe olduğu, lâakal doksan muhali ta-
        
        
          zammun eden Dokuz Muhal ile beyan edilmiş. Sair ri-
        
        
          salelerde o muhaller kısmen izah edildiğinden; burada
        
        
          gayet muhtasar olmak haysiyetiyle, bazı basamaklar
        
        
          tayyedilmiştir. Onun için, birden bire, “Bu kadar zahir
        
        
          ve aşikâre bir hurafeyi nasıl bu meşhur âkıl feylesoflar
        
        
          kabul etmişler, o yolda gidiyorlar?” hatıra geliyor.
        
        
          Evet, onlar mesleklerinin iç yüzünü görememişler.
        
        
          Hem, hakikat-i meslekleri ve mesleklerinin lâzımı ve
        
        
          muktezası odur ki, yazılmış her bir muhalin ucunda be-
        
        
          yan edilen o çirkin ve müstekreh ve gayrimakul
        
        
          
            (HaşİYe)
          
        
        
          hulâsa-i mezhepleri mesleklerinin lâzımı ve zarurî muk-
        
        
          tezası olduğunu gayet bedihî ve kat’î bürhanlarla, şüp-
        
        
          hesi olanlara tafsilen beyan ve ispat etmeye hazırım.
        
        
          
            âkıl:
          
        
        
          akıllı olan.
        
        
          
            aşikâr:
          
        
        
          apaçık, belli.
        
        
          
            batıl:
          
        
        
          boş, saçma, gerçeğe, akla ve
        
        
          bilime aykırı.
        
        
          
            beyan edilen:
          
        
        
          açıklanan, izah edi-
        
        
          len.
        
        
          
            beyan etmek:
          
        
        
          açıklama, izah et-
        
        
          mek.
        
        
          
            binaen:
          
        
        
          -den dolayı, - dayanarak.
        
        
          
            derece:
          
        
        
          ölçü.
        
        
          
            ehemmiyet:
          
        
        
          önem.
        
        
          
            feylesof:
          
        
        
          felsefe ile uğraşan, filo-
        
        
          zof.
        
        
          
            fikr-i küfrî:
          
        
        
          inançsızlıktan gelen
        
        
          inkâr düşüncesi.
        
        
          
            galiz:
          
        
        
          sert, incitici.
        
        
          
            gayet:
          
        
        
          son derece, çok.
        
        
          
            gayr-i makul:
          
        
        
          aklın kabul etmedi-
        
        
          ği, akla uymayan.
        
        
          
            hak:
          
        
        
          gerçek, doğru.
        
        
          
            hakaik-i imaniye:
          
        
        
          iman hakikat-
        
        
          leri, imana ait gerçekler.
        
        
          
            hakikat-i meslek:
          
        
        
          bir mesleğin,
        
        
          bir görüşün iç yüzü.
        
        
          
            haşiye:
          
        
        
          dipnot.
        
        
          
            hatıra gelmek:
          
        
        
          hatırlamak, aklına
        
        
          gelmek.
        
        
          
            haysiyetiyle:
          
        
        
          özelliği bakımından.
        
        
          
            hiddet:
          
        
        
          kızgınlık, öfke.
        
        
          
            hulâsa-i mezhep:
          
        
        
          bir fikir, görüş
        
        
          veya mezhebin özü, ana hatları.
        
        
          
            hurafe:
          
        
        
          uydurma, düzme, dine, bi-
        
        
          lime uymayan sözler, işler.
        
        
          
            hücum etme:
          
        
        
          saldırma, saldırıya
        
        
          geçme.
        
        
          
            ihtar:
          
        
        
          hatırlatma, uyarı.
        
        
          
            izah etmek:
          
        
        
          bir konuyu ayrıntıla-
        
        
          rıyla açıklamak.
        
        
          
            kavl-i leyyin:
          
        
        
          yumuşak söz ya da
        
        
          söyleyiş.
        
        
          
            kısmen:
          
        
        
          bir kısım, bazı yönden.
        
        
          
            küfür:
          
        
        
          küfür; Allah’ın varlığına, bir-
        
        
          liğine inanmama, imansızlık, din-
        
        
          sizlik.
        
        
          
            lâakal:
          
        
        
          en az.
        
        
          
            lem’a:
          
        
        
          parıltı, güneş gibi parla-
        
        
          yan.
        
        
          
            meslek:
          
        
        
          gidiş, metot, tutulan
        
        
          yol.
        
        
          
            meslek:
          
        
        
          tarz, metot, usul.
        
        
          
            meşhur:
          
        
        
          şöhretli, ünlü.
        
        
          
            mezhep:
          
        
        
          gidilen yol, görüş.
        
        
          
            muhal:
          
        
        
          imkânsız, olabilmesi,
        
        
          düşünülemeyen.
        
        
          
            muhtasar:
          
        
        
          kısa, özet.
        
        
          
            mukteza:
          
        
        
          iktiza eden, gere-
        
        
          ken.
        
        
          
            mülhit:
          
        
        
          dinsiz, Allah’a inanma-
        
        
          yan.
        
        
          
            münkir:
          
        
        
          Allah’ın varlığını ka-
        
        
          bul ve tasdik etmeyen, iman-
        
        
          sız, dinsiz.
        
        
          
            müstekreh:
          
        
        
          kerih görülmüş,
        
        
          tiksindirici, çirkin.
        
        
          
            mütecavizâne:
          
        
        
          saldıran, had-
        
        
          dini aşan.
        
        
          
            nazikâne:
          
        
        
          nezaketle, incelikle.
        
        
          
            nezihâne:
          
        
        
          temiz, güzel, hoş bir
        
        
          biçimde.
        
        
          
            nota:
          
        
        
          konu.
        
        
          
            risale:
          
        
        
          Risale-i Nur’u oluşturan
        
        
          kitaplardan her birisi.
        
        
          
            sair:
          
        
        
          diğer, başka.
        
        
          
            sebep-i telif:
          
        
        
          telif sebebi, yazı-
        
        
          lış vesilesi.
        
        
          
            suret:
          
        
        
          biçim, tarz.
        
        
          
            tabiiyyun:
          
        
        
          tabiatçılar, Allah’ın
        
        
          sanatı ve kanunu olan doğayı
        
        
          İlâh sananlar.
        
        
          
            tayyetmek:
          
        
        
          geçmek, atlamak.
        
        
          
            tazammun etme:
          
        
        
          ihtiva etme,
        
        
          içine alma, içerme.
        
        
          
            tezyif etme:
          
        
        
          aşağılamak, alay
        
        
          etmek.
        
        
          
            zahir:
          
        
        
          açık, dış görünen.
        
        
          
            zirüzeber:
          
        
        
          param parça, dar-
        
        
          madağın.
        
        
          TaBiaT risalesi / 23. lem’a
        
        
          
            | 244 |
          
        
        
          
            ü
          
        
        
          
            çüncü
          
        
        
          
            H
          
        
        
          
            üccet
          
        
        
          
            -
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            ManiYe
          
        
        
          
            AsA-yı MûsA
          
        
        
          
            HaşİYe:
          
        
        
          Bu risalenin sebeb-i telifi, gayet mütecavizâne ve ga-
        
        
          yet çirkin bir tarz ile, hakaik-ı imaniyeyi tezyif edip, bozulmuş
        
        
          aklı yetişmediği şeye hurafe deyip, dinsizliği tabiata bağlaya-
        
        
          rak, kur’ân’a hücum edilmesidir. o hücum ise şiddetli bir hid-
        
        
          deti kalbe ve kaleme verdi ki, şiddetli ve galiz tokatları o mül-
        
        
          hitlere ve haktan yüz çeviren batıl mezheplilere yedirdi. Yok-
        
        
          sa, risale-i nur’un mesleği, nezihâne ve nazikâne ve kavl-i ley-
        
        
          yindir.