intizam ve hassas bir mizan içinde ve cami’ bir hayata
        
        
          mazhar ise, bilbedahe, sebeb-i ihtilâf ve keşmekeş olan
        
        
          müteaddit ellerden çıkmadığını, belki gayet kadîr, hakîm
        
        
          olan bir tek elden çıktığını gösterdiği hâlde; hadsiz ve
        
        
          camit ve cahil, mütecaviz, şuursuz, karma karışıklık
        
        
          içinde, kör, sağır esbab-ı tabiiyenin karma karışık elleri-
        
        
          ne –hadsiz imkânat yolları içinde ve içtima ve ihtilâtla o
        
        
          esbabın körlüğü, sağırlığı ziyadeleştiği hâlde– o munta-
        
        
          zam ve mevzun ve vahit bir mevcudu onlara isnat etmek,
        
        
          yüz muhali birden kabul etmek gibi akıldan uzaktır.
        
        
          Haydi, bu muhalden kat-ı nazar, esbab-ı maddiyenin
        
        
          elbette tesirleri, mübaşeretle ve temasla olur. Hâlbuki, o
        
        
          esbab-ı tabiiyenin temasları, zîhayat mevcutların zahirle-
        
        
          riyledir. Hâlbuki görüyoruz ki, o esbab-ı maddiyenin elle-
        
        
          ri yetişmediği ve temas edemedikleri o zîhayatın bâtını,
        
        
          on defa zahirinden daha muntazam, daha lâtif, sanatça
        
        
          daha mükemmeldir. esbab-ı maddiyenin elleri ve aletle-
        
        
          riyle hiçbir cihetle yerleşemedikleri, belki tam zahirine de
        
        
          temas edemedikleri küçücük zîhayat, küçücük hayvancık-
        
        
          lar, en büyük mahlûklardan daha ziyade sanatça acip, hil-
        
        
          katçe bedî bir surette oldukları hâlde, o camit, cahil, ka-
        
        
          ba, uzak, büyük ve birbirine zıt olan sağır, kör esbaba is-
        
        
          nat etmek, yüz derece kör, bin derece sağır olmakla olur!
        
        
          
            aMMa İKİNCİ MeseLe
          
        
        
          teşekkele binefsihî
        
        
          ’dir.
        
        
          Yani, “kendi kendine teşekkül ediyor.” İşte bu cümlenin
        
        
          dahi çok muhalâtı var; çok cihetle batıldır, muhaldir. nu-
        
        
          mune için, muhalâtından üç tanesini beyan ederiz.
        
        
          
            acip:
          
        
        
          şaşılan ve hayret verici şey;
        
        
          garip.
        
        
          
            alet:
          
        
        
          vasıta, araç, sebep.
        
        
          
            batıl:
          
        
        
          gerçek dışı, boş, düzme, an-
        
        
          lamsız olan.
        
        
          
            bâtın:
          
        
        
          iç yüz.
        
        
          
            bedî:
          
        
        
          eşsiz güzel.
        
        
          
            beyan etmek:
          
        
        
          açıklamak, izah et-
        
        
          mek.
        
        
          
            bilbedahe:
          
        
        
          açıktan, aşikâr olarak.
        
        
          
            cahil:
          
        
        
          bilgisiz.
        
        
          
            cami:
          
        
        
          toplayan, geniş, kapsamlı.
        
        
          
            camit:
          
        
        
          ruhsuz, sert, cansız.
        
        
          
            cihet:
          
        
        
          yön, taraf.
        
        
          
            esbab-ı maddiye:
          
        
        
          maddî sebep-
        
        
          ler.
        
        
          
            esbab-ı tabiiye:
          
        
        
          tabiî, doğal se-
        
        
          bepler.
        
        
          
            esbap:
          
        
        
          nedenler, sebepler.
        
        
          
            hadsiz:
          
        
        
          sınırsız, sonsuz.
        
        
          
            hakîm:
          
        
        
          her şeyi bir maksatla uy-
        
        
          gun ve hikmetle yaratan.
        
        
          
            hassas:
          
        
        
          incelikli, ölçülü, yapımı ve
        
        
          bakımı özen isteyen.
        
        
          
            hilkat:
          
        
        
          yaratılış.
        
        
          
            içtima:
          
        
        
          toplanma, bir araya gelme.
        
        
          
            ihtilât:
          
        
        
          karışıklık.
        
        
          
            imkânat:
          
        
        
          olabilirlikler, ihtimaller.
        
        
          
            intizam:
          
        
        
          düzgünlük, nizam.
        
        
          
            isnat etmek:
          
        
        
          dayandırmak.
        
        
          
            kadîr:
          
        
        
          kudret sahibi olan ve her
        
        
          şeye gücü yeten.
        
        
          
            kat-ı nazar:
          
        
        
          dikkate almamak, na-
        
        
          zara almamak.
        
        
          
            keşmekeş:
          
        
        
          karışıklık.
        
        
          
            lâtif:
          
        
        
          hoş, güzel, narin.
        
        
          
            mahlûk:
          
        
        
          Allah tarafından ya-
        
        
          ratılmış, yaratık.
        
        
          
            mazhar:
          
        
        
          bir şeyin çıktığı yer,
        
        
          zuhur ettiği, göründüğü yer.
        
        
          
            mesele:
          
        
        
          önemli konu.
        
        
          
            mevcut:
          
        
        
          var olan, varlık.
        
        
          
            mevzun:
          
        
        
          dengeli, ölçülü.
        
        
          
            mizan:
          
        
        
          terazi, ölçü.
        
        
          
            muhal:
          
        
        
          imkânsız, olabilmesi,
        
        
          düşünülemeyen.
        
        
          
            muhalât:
          
        
        
          imkânsızlıklar, ol-
        
        
          ması mümkün olmayanlar.
        
        
          
            muntazam:
          
        
        
          nizamlı, düzgün.
        
        
          
            mübaşeret:
          
        
        
          doğrudan bağlan-
        
        
          tıya geçme, girişme.
        
        
          
            mükemmel:
          
        
        
          kemal bulmuş,
        
        
          kusursuz, tam.
        
        
          
            müteaddit:
          
        
        
          değişik, çeşitli.
        
        
          
            mütecaviz:
          
        
        
          saldırgan, sınırı ve
        
        
          haddi aşan.
        
        
          
            numune:
          
        
        
          örnek.
        
        
          
            sebep-i ihtilâf:
          
        
        
          anlaşmazlık,
        
        
          ayrılık nedeni.
        
        
          
            suret:
          
        
        
          biçim, tarz, şekil.
        
        
          
            şuursuz:
          
        
        
          bilinçsiz, anlayıştan
        
        
          yoksun.
        
        
          
            temas etme:
          
        
        
          değmek; ulaş-
        
        
          ma, bağlantı kurma.
        
        
          
            temas:
          
        
        
          değmek; ulaşım, bağ-
        
        
          lantı.
        
        
          
            tesir:
          
        
        
          etki, iz.
        
        
          
            teşekkele binefsihî:
          
        
        
          kendine
        
        
          kendine şekilleniyor, oluşuyor,
        
        
          olup bitiyor.
        
        
          
            teşekkül etme:
          
        
        
          şekillenme,
        
        
          meydana gelme, olma.
        
        
          
            vahit:
          
        
        
          bir.
        
        
          
            zahir:
          
        
        
          görünen, dış görünüş.
        
        
          
            zîhayat:
          
        
        
          hayat sahibi, canlılar.
        
        
          
            ziyade:
          
        
        
          fazla.
        
        
          TaBiaT risalesi / 23. lem’a
        
        
          
            | 250 |
          
        
        
          
            ü
          
        
        
          
            çüncü
          
        
        
          
            H
          
        
        
          
            üccet
          
        
        
          
            -
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            ManiYe
          
        
        
          
            AsA-yı MûsA