Ve bu üç ziya-i azam gibi, rahmet, inayet, hafîziyet
        
        
          misillü yüzer ihatalı hakikatler haşri, ahireti iktiza ve istil-
        
        
          zam ettikleri hâlde, hiç mümkün müdür ki, kâinatta ve
        
        
          umum mevcudatta hükümferma olan rahmet, inayet,
        
        
          adalet, hikmet, iktisat ve nezafet gibi pek kuvvetli, ihata-
        
        
          lı hakikatler, haşrin ademiyle ve ahiretin gelmemesiyle
        
        
          merhametsizliğe, zulme, hikmetsizliğe, israfa, nezafetsiz-
        
        
          liğe, abesiyete inkılâp etsinler?
        
        
          Hâşâ, yüz bin defa hâşâ! Bir sineğin hakk-ı hayatını
        
        
          rahîmâne muhafaza eden bir rahmet, bir hikmet, acaba
        
        
          haşri getirmemekle, umum zîşuurların hadsiz hukuk-ı ha-
        
        
          yatlarını ve nihayetsiz mevcudatın nihayetsiz hukuklarını
        
        
          zayi eder mi? Ve, tabiri caizse, rahmet ve şefkatte ve
        
        
          adalet ve hikmette hadsiz hassasiyet ve dikkat gösteren
        
        
          bir haşmet-i rububiyet ve kemalâtını göstermek ve ken-
        
        
          dini tanıttırmak ve sevdirmek için bu kâinatı hadsiz hari-
        
        
          ka sanatlarıyla, nimetleriyle süslendiren bir saltanat-ı ulû-
        
        
          hiyet, böyle, hem umum kemalâtını, hem bütün mahlû-
        
        
          katını hiçe indiren ve inkâr ettiren haşirsizliğe müsaade
        
        
          eder mi? Hâşâ! Böyle bir cemal-i mutlak, böyle bir
        
        
          kubh-i mutlaka, bilbedahe, müsaade etmez.
        
        
          evet, ahireti inkâr etmek isteyen adam, evvelce bütün
        
        
          dünyayı bütün hakaikıyla inkâr etmeli. Yoksa, dünya bü-
        
        
          tün hakaikıyla, yüz bin lisanla onu tekzip ederek bu ya-
        
        
          lanında yüz bin derece yalancılığını ispat edecek. onun-
        
        
          cu söz kat’î delillerle ispat etmiştir ki, ahiretin vücudu,
        
        
          dünyanın vücudu kadar kat’î ve şüphesizdir.
        
        
          • • •
        
        
          
            AsA-yı MûsA
          
        
        
          
            D
          
        
        
          
            öRDüncü
          
        
        
          
            H
          
        
        
          
            üccet
          
        
        
          
            -
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            ManiYe
          
        
        
          
            | 283 |
          
        
        
          30. lem’a / ikinCi nÜkTe
        
        
          
            ispat:
          
        
        
          doğruyu delillerle gösterme.
        
        
          
            israf:
          
        
        
          savurganlık.
        
        
          
            istilzam:
          
        
        
          gerektirme.
        
        
          
            kâinat:
          
        
        
          bütün âlemler, varlıklar,
        
        
          evren.
        
        
          
            kat’î:
          
        
        
          kesin.
        
        
          
            kemalât:
          
        
        
          faziletler, kemaller, mü-
        
        
          kemmellikler.
        
        
          
            kubh-i mutlak:
          
        
        
          mutlak çirkinlik.
        
        
          
            lisan:
          
        
        
          dil.
        
        
          
            mahlûkat:
          
        
        
          Allah tarafından yaratı-
        
        
          lanlar.
        
        
          
            merhamet:
          
        
        
          acımak, şefkat göster-
        
        
          mek.
        
        
          
            mevcudat:
          
        
        
          var olan her şey, mah-
        
        
          lûklar.
        
        
          
            misillü:
          
        
        
          gibi, benzeri.
        
        
          
            muhafaza:
          
        
        
          koruma.
        
        
          
            müsaade:
          
        
        
          izin.
        
        
          
            nezafet:
          
        
        
          temizlik, paklık.
        
        
          
            nihayetsiz:
          
        
        
          sonsuz.
        
        
          
            nimet:
          
        
        
          lütuf, ihsan.
        
        
          
            rahîmâne:
          
        
        
          şefkat ve merhametli
        
        
          bir şekilde.
        
        
          
            rahmet:
          
        
        
          Allah’ın kullarını esirge-
        
        
          mesi, onlara acıyıp bağışlaması,
        
        
          onlara maddî ve manevî nimetler
        
        
          vermesi.
        
        
          
            saltanat-ı ulûhiyet:
          
        
        
          kâinatta şe-
        
        
          rik, ortak kabul etmeyen İlâhî sal-
        
        
          tanat.
        
        
          
            şefkat:
          
        
        
          acıyarak ve esirgeyerek
        
        
          sevme.
        
        
          
            tabiri caizse:
          
        
        
          böyle ifadesi uygun-
        
        
          sa, böyle demek sakıncalı değilse.
        
        
          
            tekzip:
          
        
        
          yalanlama.
        
        
          
            umum:
          
        
        
          bütün.
        
        
          
            vücut:
          
        
        
          var olma.
        
        
          
            zayi:
          
        
        
          ziyan.
        
        
          
            zîşuur:
          
        
        
          şuur sahibi.
        
        
          
            ziya-i azam:
          
        
        
          büyük aydınlatıcı.
        
        
          
            zulüm:
          
        
        
          haksızlık, eziyet.
        
        
          
            abesiyet:
          
        
        
          lüzumsuz ve gaye-
        
        
          siz oluş.
        
        
          
            adalet:
          
        
        
          hakkaniyet, âdillik.
        
        
          
            adem:
          
        
        
          yokluk.
        
        
          
            ahiret:
          
        
        
          dünya hayatından
        
        
          sonra başlayıp ebediyen de-
        
        
          vam edecek olan ikinci hayat.
        
        
          
            bilbedahe:
          
        
        
          açıktan, aşikâr ola-
        
        
          rak.
        
        
          
            cemal-i mutlak:
          
        
        
          sonsuz ve
        
        
          kusursuz güzellik.
        
        
          
            delil:
          
        
        
          bir meseleyi ispata yara-
        
        
          yan şey, bürhan.
        
        
          
            evvelce:
          
        
        
          daha önce.
        
        
          
            hadsiz:
          
        
        
          sınırsız, sonsuz.
        
        
          
            hafîziyet:
          
        
        
          Allah’ın her şeyi
        
        
          muhafaza ve kaydedici sıfâtı.
        
        
          
            hakaik:
          
        
        
          hakikatler, gerçekler.
        
        
          
            hakikat:
          
        
        
          gerçek, asıl.
        
        
          
            hakk-ı hayat:
          
        
        
          yaşama hakkı.
        
        
          
            hassasiyet:
          
        
        
          hassaslık, dikkatli-
        
        
          lik.
        
        
          
            hâşâ:
          
        
        
          asla, kat’iyen.
        
        
          
            haşir:
          
        
        
          kıyametten sonra bü-
        
        
          tün insanların bir yere toplan-
        
        
          maları.
        
        
          
            haşmet-i rububiyet:
          
        
        
          rablığın,
        
        
          idare ve terbiye ediciliğin haş-
        
        
          meti, iştişamı, heybet ve bü-
        
        
          yüklüğü.
        
        
          
            hikmet:
          
        
        
          İlâhî gaye, yüksek bil-
        
        
          gi.
        
        
          
            hukuk-ı hayat:
          
        
        
          yaşama hakkı.
        
        
          
            hükümferma:
          
        
        
          hüküm süren,
        
        
          hükmeden.
        
        
          
            ihata:
          
        
        
          kuşatma.
        
        
          
            iktisat:
          
        
        
          tutum, tasarruf.
        
        
          
            iktiza:
          
        
        
          gerekme.
        
        
          
            inayet:
          
        
        
          yardım, ihsan.
        
        
          
            inkâr:
          
        
        
          kabul ve tasdik etme-
        
        
          me, inanmama.
        
        
          
            inkılâp:
          
        
        
          değişim, dönüşüm.