istemesi, en esaslı bir kaidedir. İşte bu esaslı düstur-i umu-
        
        
          mîye binaendir ki, bu kitab-ı kebir-i kâinatın
        
        
          Nakkaş-ı Eze-
        
        
          lî
        
        
          ’si, bu kâinatla ve bu kâinatın her bir sahifesiyle ve her
        
        
          bir satırıyla, hatta harfleri ve noktalarıyla kendini tanıttır-
        
        
          mak ve kemalâtını bildirmek ve cemalini göstermek ve
        
        
          kendisini sevdirmek için, en cüz’îden en küllîye kadar her
        
        
          bir mevcudun müteaddit lisanlarıyla cemal-i kemalini ve
        
        
          kemal-i cemalini tanıttırıyor ve sevdiriyor.
        
        
          İşte, ey gafil insan! Bu
        
        
          Hâkim-i Hakem-i Hakîm-i Zül-
        
        
          celâl-i Velcemal
        
        
          , sana karşı kendisini her bir mahlûkuyla
        
        
          böyle hadsiz ve parlak tarzlarda tanıttırmak ve sevdirmek
        
        
          istediği hâlde, sen onun tanıttırmasına karşı imanla ta-
        
        
          nımazsan ve onun sevdirmesine mukabil ubudiyetinle
        
        
          kendini ona sevdirmezsen, ne derece hadsiz muzaaf bir
        
        
          cehalet, bir hasaret olduğunu bil, ayıl.
        
        
          İkinci Noktanın İkinci Meselesi
        
        
          : Bu kâinatın
        
        
          Sâni-i
        
        
          Kadîr ve Hakîm’
        
        
          inin mülkünde iştirak yeri yoktur. Çün-
        
        
          kü her şeyde nihayet derecede intizam bulunduğundan,
        
        
          şirki kabul edemez. Çünkü müteaddit eller bir işe karışır-
        
        
          sa, o iş karışır. Bir memlekette iki padişah, bir şehirde iki
        
        
          vali, bir köyde iki müdür bulunsa, o memleket, o şehir,
        
        
          o köyün her işinde bir karışıklık başlayacağı gibi, en ed-
        
        
          na bir vazifedar adam, o vazifesine başkasının müdaha-
        
        
          lesini kabul etmemesi gösteriyor ki, hâkimiyetin en esas-
        
        
          lı hassası, elbette istiklâl ve infirattır. demek intizam vah-
        
        
          deti ve hâkimiyet infiradı iktiza eder.
        
        
          
            binaen:
          
        
        
          -den dolayı.
        
        
          
            cehalet:
          
        
        
          bilmezlik, cahillik.
        
        
          
            cemal:
          
        
        
          güzellik.
        
        
          
            cemal-i kemal:
          
        
        
          mükemmellikteki
        
        
          güzellik .
        
        
          
            cüz’î:
          
        
        
          küçük.
        
        
          
            düstur-i umumîye:
          
        
        
          her tarafta ge-
        
        
          çerli olan kanunlar.
        
        
          
            edna:
          
        
        
          en bayağı.
        
        
          
            esas:
          
        
        
          asıl, temel.
        
        
          
            gafil:
          
        
        
          gaflette bulunan.
        
        
          
            hadsiz:
          
        
        
          sınırsız, sonsuz.
        
        
          
            Hâkim-i Hakem-i Hakîm-i Zülce-
          
        
        
          
            lâli
          
        
        
          ve’l-Cemal: her şeyin tasarrufu
        
        
          elinde olan ve her şeyi belli gaye
        
        
          ve faydalarla yaratan, sonsuz bü-
        
        
          yüklük sahibi olan Cenab-ı Hak.
        
        
          
            hâkimiyet:
          
        
        
          hâkim olma hâli, hük-
        
        
          metme.
        
        
          
            hasaret:
          
        
        
          hasar, ziyan.
        
        
          
            hassa:
          
        
        
          bir şeye mahsus özellik.
        
        
          
            iktiza:
          
        
        
          gerektirme.
        
        
          
            iman:
          
        
        
          inanma, itikat.
        
        
          
            infirat:
          
        
        
          teklik, bir oluş.
        
        
          
            intizam:
          
        
        
          düzgünlük, nizam.
        
        
          
            istiklâl:
          
        
        
          kimseye bağlı olmayış,
        
        
          bağımsızlık.
        
        
          
            iştirak:
          
        
        
          ortak olma, ortaklık.
        
        
          
            kaide:
          
        
        
          kural, prensip.
        
        
          
            kâinat:
          
        
        
          bütün âlemler, varlık-
        
        
          lar, evren.
        
        
          
            kemalât:
          
        
        
          faziletler, kemaller,
        
        
          mükemmellikler.
        
        
          
            kemal-i cemal:
          
        
        
          tam bir mane-
        
        
          vî güzellik ve olgunluk.
        
        
          
            kitab-ı kebir-i kâinat:
          
        
        
          büyük
        
        
          bir kitap gibi manalar ve hik-
        
        
          metler ifade eden kâinat.
        
        
          
            küllî:
          
        
        
          genel, umumî olan, bü-
        
        
          tüne ait.
        
        
          
            lisan:
          
        
        
          dil.
        
        
          
            mahlûk:
          
        
        
          Allah tarafından ya-
        
        
          ratılmış, yaratık.
        
        
          
            mesele:
          
        
        
          önemli konu.
        
        
          
            mevcut:
          
        
        
          var olan.
        
        
          
            mukabil:
          
        
        
          karşılık.
        
        
          
            muzaaf:
          
        
        
          kat kat.
        
        
          
            müdahale:
          
        
        
          karışma.
        
        
          
            mülk:
          
        
        
          sahip olunan, üzerinde
        
        
          kullanım hakkı bulunulan şey,
        
        
          varlık, saltanat.
        
        
          
            müteaddit:
          
        
        
          çeşitli, birden faz-
        
        
          la.
        
        
          
            Nakkaş-ı Ezelî:
          
        
        
          her şeyi zatına
        
        
          has olarak nakış nakış işleyen,
        
        
          evveli olmayan Allah.
        
        
          
            nihayet:
          
        
        
          son derece.
        
        
          
            sâni-i Kadîr ve Hakîm:
          
        
        
          her şe-
        
        
          yi hikmet ve sanatla yaratan
        
        
          nihayetsiz kudret sahibi olan
        
        
          Allah.
        
        
          
            şirk:
          
        
        
          ortak koşma.
        
        
          
            tarz:
          
        
        
          biçim, suret.
        
        
          
            ubudiyet:
          
        
        
          kulluk.
        
        
          
            vahdet:
          
        
        
          birlik.
        
        
          
            vali:
          
        
        
          bir vilâyeti idare eden en
        
        
          büyük memur.
        
        
          
            vazife:
          
        
        
          görev.
        
        
          
            vazifedar:
          
        
        
          vazifeli.
        
        
          ÜçÜnCÜ nÜkTe / 30. lem’a
        
        
          
            | 290 |
          
        
        
          
            B
          
        
        
          
            eşinci
          
        
        
          
            H
          
        
        
          
            üccet
          
        
        
          
            -
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            ManiYe
          
        
        
          
            AsA-yı MûsA