bir tanzim ve tevzin içinde; ve o tevzin ve tanzim, bir ziy-
        
        
          net ve sanat içinde; ve o ziynet ve sanat, manidar koku-
        
        
          lar ve hikmetli tatlar içinde bulunduğundan; her bir çi-
        
        
          çek, o ağacın çiçekleri adedince,
        
        
          Hakem-i Zülcelâl’
        
        
          e işa-
        
        
          retler ediyor.
        
        
          Ve bu bir kelime olan bu ağaçta, bir harf hükmünde
        
        
          olan bir meyvede bulunan bir çekirdek noktası, bütün
        
        
          ağacın fihristesini, programını taşıyan küçük bir sanduk-
        
        
          çadır. Ve hakeza, buna kıyasen, kâinat kitabının bütün
        
        
          satırları, sayfaları, böyle, ism-i
        
        
          Hakem ve Hakîm’
        
        
          in cilve-
        
        
          siyle, yalnız her bir sayfası değil, belki her bir satırı ve her
        
        
          bir kelimesi ve her bir harfi ve her bir noktası, birer
        
        
          mu’cize hükmüne getirilmiştir ki, bütün esbap toplansa,
        
        
          bir noktasının nazirini getiremezler, muaraza edemezler.
        
        
          evet, bu kur’ân-ı azîm-i kâinatın her bir ayet-i tekvini-
        
        
          yesi, o ayetin noktaları ve hurufu adedince mu’cizeler
        
        
          gösterdiklerinden, elbette serseri tesadüf, kör kuvvet, ga-
        
        
          yesiz, mizansız, şuursuz tabiat, hiçbir cihetle o hakîmâ-
        
        
          ne, basîrâne olan has mizana ve gayet ince intizama ka-
        
        
          rışamazlar. eğer karışsaydılar, elbette karışık eseri görü-
        
        
          necekti. Hâlbuki hiçbir cihette intizamsızlık müşahede
        
        
          olunmuyor.
        
        
          
            ÜÇÜNCÜ NÜKTENİN İKİNCİ NOKTAsı
          
        
        
          İki Meselidir.
        
        
          Birinci Mesele:
        
        
          onuncu sözde beyan edildiği gibi,
        
        
          nihayet kemalde bir cemal ve nihayet cemalde bir kemal,
        
        
          elbette kendini görmek ve göstermek ve teşhir etmek
        
        
          
            AsA-yı MûsA
          
        
        
          
            B
          
        
        
          
            eşinci
          
        
        
          
            H
          
        
        
          
            üccet
          
        
        
          
            -
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            ManiYe
          
        
        
          
            | 289 |
          
        
        
          30. lem’a / ÜçÜnCÜ nÜkTe
        
        
          
            kemal:
          
        
        
          olgunluk, yetkinlik, mü-
        
        
          kemmellik.
        
        
          
            kıyasen:
          
        
        
          kıyas ederek.
        
        
          
            Kur’ân-ı azîm-i kâinat:
          
        
        
          büyük bir
        
        
          Kur’ân gibi derin manalar ifade
        
        
          eden kâinat.
        
        
          
            manidar:
          
        
        
          ince manalı.
        
        
          
            mesele:
          
        
        
          önemli konu.
        
        
          
            mizan:
          
        
        
          terazi, ölçü.
        
        
          
            muaraza:
          
        
        
          karşı gelme.
        
        
          
            mu’cize:
          
        
        
          benzerini yapmaktan in-
        
        
          sanların âciz kaldığı şey.
        
        
          
            müşahede:
          
        
        
          görme, seyretme.
        
        
          
            nazir:
          
        
        
          benzer olan.
        
        
          
            nihayet:
          
        
        
          son derece.
        
        
          
            nükte:
          
        
        
          ince söz ve mana.
        
        
          
            sandukça:
          
        
        
          küçük sandık, kutu.
        
        
          
            serseri:
          
        
        
          gayesiz, hedefsiz.
        
        
          
            şuur:
          
        
        
          idrak, bilinç, anlayış.
        
        
          
            tabiat:
          
        
        
          maddî âlem.
        
        
          
            tanzim:
          
        
        
          düzenleme.
        
        
          
            tesadüf:
          
        
        
          rastgelme.
        
        
          
            teşhir:
          
        
        
          gösterme, sergileme.
        
        
          
            tevzin:
          
        
        
          vezinli ve ölçülü olma.
        
        
          
            ziynet:
          
        
        
          süs.
        
        
          
            ayet:
          
        
        
          Allah’ın varlığına delâlet
        
        
          eden şey.
        
        
          
            ayet-i tekviniye:
          
        
        
          Cenab-ı
        
        
          Hakkı bütün isim ve sıfatlarıy-
        
        
          la bildiren, tanıttıran kâinatta-
        
        
          ki varlıkların her biri.
        
        
          
            basîrâne:
          
        
        
          görerek.
        
        
          
            beyan:
          
        
        
          anlatma, izah, açıkla-
        
        
          ma, açıklama.
        
        
          
            cemal:
          
        
        
          güzellik.
        
        
          
            cihet:
          
        
        
          yön.
        
        
          
            cilve:
          
        
        
          görünme, tecelli.
        
        
          
            esbap:
          
        
        
          sebepler.
        
        
          
            fihriste:
          
        
        
          özet, liste, içindekiler.
        
        
          
            gaye:
          
        
        
          maksat, hedef.
        
        
          
            gayet:
          
        
        
          son derece, çok, olduk-
        
        
          ça.
        
        
          
            Hakem-i Zülcelâl:
          
        
        
          büyüklüğü
        
        
          ile haklı ve haksızı ayıran her
        
        
          işi bir hikmete göre yapan Ce-
        
        
          nab-ı Hak.
        
        
          
            hakeza:
          
        
        
          böylece, bunun gibi.
        
        
          
            hakîmâne:
          
        
        
          hikmetli bir şekil-
        
        
          de.
        
        
          
            hâlbuki:
          
        
        
          oysa ki.
        
        
          
            has:
          
        
        
          özel.
        
        
          
            hikmet:
          
        
        
          İlâhî gaye, fayda, ilim,
        
        
          yüksek bilgi.
        
        
          
            huruf:
          
        
        
          harfler.
        
        
          
            hükmünde:
          
        
        
          değerinde.
        
        
          
            hükmüne:
          
        
        
          değerine, yerine.
        
        
          
            intizam:
          
        
        
          düzgünlük, tertipli ol-
        
        
          ma.
        
        
          
            ism-i Hakem:
          
        
        
          Cenab-ı Hakkın
        
        
          haklı ile haksızı ayıran ve her
        
        
          işi hikmete göre olan anlamın-
        
        
          da Hakem ismi.
        
        
          
            ism-i Hakîm:
          
        
        
          her şeyi belli bir
        
        
          gaye ve faydaya göre yapan
        
        
          Allah’ın bir ismi.
        
        
          
            kâinat:
          
        
        
          bütün âlemler, varlık-
        
        
          lar, evren.