söndürmeyen Hakîm-i zülcelâl’in hikmetine, kudretine
        
        
          bak,
        
        
          
            (1)
          
        
        
          $G n
        
        
          ¿Én
        
        
          ër
        
        
          Ѱo
        
        
          S
        
        
          de. güneşin müddet-i ömründe geçen
        
        
          dakikaların aşiratı adedince
        
        
          
            (3)
          
        
        
          ,*G n
        
        
          ?n
        
        
          QÉn
        
        
          H
        
        
          
            (2)
          
        
        
          ,*G n
        
        
          ABɰn
        
        
          TÉn
        
        
          e
        
        
          
            (4)
          
        
        
          n
        
        
          ƒo
        
        
          g s
        
        
          ’p
        
        
          G n
        
        
          ¬'
        
        
          dp
        
        
          G n
        
        
          ’
        
        
          söyle.
        
        
          demek bu semavî lâmbalarda gayet harika bir intizam
        
        
          var. Ve onlara çok dikkatle bakılıyor. güya o pek büyük
        
        
          ve pek çok kütle-i nâriyelerin ve gayet çok kanadil-i nu-
        
        
          riyelerin buhar kazanı ise, harareti tükenmez bir Cehen-
        
        
          nemdir ki, onlara nursuz hararet veriyor. Ve o elektrik
        
        
          lâmbalarının makinesi ve merkezî fabrikası daimî bir
        
        
          Cennettir ki, onlara nur ve ışık veriyor; ism-i
        
        
          Hakem ve
        
        
          Hakîm’
        
        
          in cilve-i azamıyla, intizamla yanmakları devam
        
        
          ediyor.
        
        
          Ve hakeza, bunlara kıyasen, yüzer fennin her birisinin
        
        
          kat’î şahadetiyle, noksansız bir intizam-ı ekmel içinde,
        
        
          hadsiz hikmetler, maslahatlarla bu kâinat tezyin edilmiş-
        
        
          tir. Ve o harika ve ihatalı hikmetle mecmu-i kâinata ver-
        
        
          diği intizam ve hikmetleri, en küçük bir zîhayat ve bir çe-
        
        
          kirdekte, küçük bir mikyasta derç etmiştir. Ve malûm ve
        
        
          bedihîdir ki, intizamla gayeleri ve hikmetleri ve faydaları
        
        
          takip etmek, ihtiyar ile, irade ile, kasıt ile, meşiet ile ola-
        
        
          bilir, başka olamaz. İhtiyarsız, iradesiz, kasıtsız, şuursuz
        
        
          esbap ve tabiatın işi olmadığı gibi, müdahaleleri dahi ola-
        
        
          maz.
        
        
          demek bu kâinatın bütün mevcudatındaki hadsiz inti-
        
        
          zamat ve hikmetleriyle iktiza ettikleri ve gösterdikleri bir
        
        
          
            aşirat:
          
        
        
          dakikanın saniye, salise gibi
        
        
          on birim küçüğü olan zaman di-
        
        
          limleri.
        
        
          
            bedihî:
          
        
        
          açık olan, aşikâr.
        
        
          
            cilve-i azam:
          
        
        
          en büyük tecelli, gö-
        
        
          rüntü.
        
        
          
            derç etmek:
          
        
        
          sokma, almak, topla-
        
        
          mak, kaydetmek.
        
        
          
            esbap:
          
        
        
          sebepler.
        
        
          
            fen:
          
        
        
          tecrübî, ispatla meydana gel-
        
        
          miş ilimler.
        
        
          
            gaye:
          
        
        
          maksat, hedef.
        
        
          
            güya:
          
        
        
          sanki.
        
        
          
            hakeza:
          
        
        
          böylece, bunun gibi.
        
        
          
            Hakîm-i Zülcelâl:
          
        
        
          tasarruf ve ira-
        
        
          desi her şeyi kuşatan sonsuz bü-
        
        
          yüklük sahibi olan Cenab-ı Hak.
        
        
          
            harika:
          
        
        
          olağanüstü.
        
        
          
            hikmet:
          
        
        
          fayda, gaye; her şeyin be-
        
        
          lirli gayelere yönelik olarak, mana-
        
        
          lı, faydalı ve tam yerli yerinde ya-
        
        
          ratılması.
        
        
          
            ihata:
          
        
        
          kuşatma.
        
        
          
            ihtiyar:
          
        
        
          tercih, irade.
        
        
          
            iktiza:
          
        
        
          gerektirme.
        
        
          
            intizam:
          
        
        
          düzgünlük, nizam.
        
        
          
            intizamat:
          
        
        
          düzenler.
        
        
          
            intizam-ı ekmel:
          
        
        
          mükemmel dü-
        
        
          zen.
        
        
          
            irade:
          
        
        
          dileme, isteme.
        
        
          
            ism-i Hakem:
          
        
        
          haklı ile haksızı ayı-
        
        
          ran ve her işi bir hikmete göre
        
        
          olan anlamında Cenab-ı Hakkın bir
        
        
          ismi.
        
        
          
            İsm-i Hakîm:
          
        
        
          her şeyi belli bir ga-
        
        
          ye ve faydaya göre yapan Allah’ın
        
        
          bir ismi.
        
        
          
            kâinat:
          
        
        
          bütün âlemler, varlıklar,
        
        
          evren.
        
        
          
            kanadil-i nuriye:
          
        
        
          ışıklı, nurlu kan-
        
        
          diller.
        
        
          
            kasıt:
          
        
        
          bir işi bile bile yapmak, ni-
        
        
          yet.
        
        
          
            kat’î:
          
        
        
          kesin.
        
        
          
            kıyasen:
          
        
        
          kıyas ederek, karşı-
        
        
          laştırılırsa.
        
        
          
            kudret:
          
        
        
          kuvvet, iktidar.
        
        
          
            kütle-i nâriye:
          
        
        
          ateş kütlesi.
        
        
          
            malûm:
          
        
        
          bilinen.
        
        
          
            maslahat:
          
        
        
          ehemmiyetli iş.
        
        
          
            mecmu-i kâinat:
          
        
        
          kâinatın ta-
        
        
          mamı.
        
        
          
            meşiet:
          
        
        
          dileme, irade.
        
        
          
            mevcudat:
          
        
        
          var olan her şey,
        
        
          mahlûklar.
        
        
          
            mikyas:
          
        
        
          ölçü.
        
        
          
            müdahale:
          
        
        
          karışma.
        
        
          
            müddet-i ömür:
          
        
        
          ömür süresi.
        
        
          
            noksansız:
          
        
        
          eksiksiz.
        
        
          
            nur:
          
        
        
          parıltı, ışık.
        
        
          
            semavî:
          
        
        
          semaya ait.
        
        
          
            şahadet:
          
        
        
          şahitlik.
        
        
          
            şuur:
          
        
        
          idrak, bilinç.
        
        
          
            tabiat:
          
        
        
          maddî âlem.
        
        
          
            tezyin:
          
        
        
          süsleme, ziynetlendir-
        
        
          me.
        
        
          
            zîhayat:
          
        
        
          hayat sahibi.
        
        
          ÜçÜnCÜ nÜkTe / 30. lem’a
        
        
          
            | 294 |
          
        
        
          
            B
          
        
        
          
            eşinci
          
        
        
          
            H
          
        
        
          
            üccet
          
        
        
          
            -
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            ManiYe
          
        
        
          
            AsA-yı MûsA
          
        
        
          
            1.
          
        
        
          Allah her türlü kusurdan ve noksan sıfatlardan münezzehtir.
        
        
          
            2.
          
        
        
          Allah dilemiş ne güzel yapmış
        
        
          
            3.
          
        
        
          Allah dilemiş ne mübarek yapmış..
        
        
          
            4.
          
        
        
          Ondan başka ilâh yoktur. (Haşir Suresi: 22, 23; Bakara Suresi: 255; v.d.)