Ve o kâinat dairesinin en mühim hikmetleri ve faydaları
        
        
          insana bakıyor. Ve insan dairesi içinde dahi, rızkı bir
        
        
          merkez hükmüne getirmiş; âlem-i insanîde ekser hik-
        
        
          metler, maslahatlar, o rızka bakar ve onunla tezahür
        
        
          eder. Ve insanda, şuur ve rızıkta zevk vasıtasıyla, ism-i
        
        
          Hakîm’
        
        
          in cilvesi parlak bir surette görünüyor. Ve şuur-i
        
        
          insanî vasıtasıyla keşfolunan yüzer fenlerden her bir fen,
        
        
          Hakem
        
        
          isminin bir nevide bir cilvesini tarif ediyor.
        
        
          Meselâ, tıp fenninden sual olsa, “Bu kâinat nedir?” el-
        
        
          bette diyecek ki: “gayet muntazam ve mükemmel bir
        
        
          eczahane-i kübradır. İçinde her bir ilâç güzelce ihzar ve
        
        
          istif edilmiştir.”
        
        
          Fenn-i kimyadan sorulsa, “Bu küre-i arz nedir?” diye-
        
        
          cek: “gayet muntazam ve mükemmel bir kimyahane-
        
        
          dir.”
        
        
          Fenn-i makine diyecek: “Hiçbir kusuru olmayan, ga-
        
        
          yet mükemmel bir fabrikadır.”
        
        
          Fenn-i ziraat diyecek: “nihayet derecede mahsuldar,
        
        
          her nevi hububu vaktinde yetiştiren muntazam bir tarla-
        
        
          dır ve mükemmel bir bahçedir.”
        
        
          Fenn-i ticaret diyecek: “gayet muntazam bir sergi ve
        
        
          çok intizamlı bir pazar ve malları çok sanatlı bir dükkân-
        
        
          dır.”
        
        
          Fenn-i iaşe diyecek: “gayet muntazam, bütün erzakın
        
        
          envaını cami bir ambardır.”
        
        
          Fenn-i rızık diyecek: “Yüz binler leziz taamlar beraber,
        
        
          kemal-i intizamla içinde pişirilen bir matbah-ı rabbanî ve
        
        
          bir kazan-ı rahmanîdir.”
        
        
          
            âlem-i insanî:
          
        
        
          insana ait âlem.
        
        
          
            ambar:
          
        
        
          eşya saklanan yer, depo.
        
        
          
            cilve:
          
        
        
          görünme, tecelli.
        
        
          
            eczahane-i kübra:
          
        
        
          en büyük ec-
        
        
          zahane.
        
        
          
            ekser:
          
        
        
          daha ziyade.
        
        
          
            enva:
          
        
        
          çeşitler, türler.
        
        
          
            erzak:
          
        
        
          yenilecek, içilecek şeyler.
        
        
          
            fen:
          
        
        
          ilim.
        
        
          
            fenn-i iaşe:
          
        
        
          insan ve hayvanların
        
        
          besleniş ve yaşayışları hakkında
        
        
          bilgi veren ilim dalı.
        
        
          
            fenn-i kimya:
          
        
        
          kimya ilmi.
        
        
          
            fenn-i makine:
          
        
        
          makine ilmi, bilgi-
        
        
          si.
        
        
          
            fenn-i rızık:
          
        
        
          gıda bilimleri.
        
        
          
            fenn-i ticaret:
          
        
        
          ticaret ilmi.
        
        
          
            fenn-i ziraat:
          
        
        
          ziraat ilmi.
        
        
          
            gayet:
          
        
        
          son derece, çok, oldukça.
        
        
          
            Hakem:
          
        
        
          haklıyı haksızdan ayıran,
        
        
          haklıyı haksızı ayırt eden Allah.
        
        
          
            hikmet:
          
        
        
          İlâhî gaye, yüksek bilgi.
        
        
          
            hubub:
          
        
        
          tohumlar, taneler.
        
        
          
            hükmüne:
          
        
        
          değerine, yerine.
        
        
          
            ihzar:
          
        
        
          hazırlama.
        
        
          
            intizam:
          
        
        
          düzgünlük, nizam.
        
        
          
            ism-i Hakîm:
          
        
        
          Cenab-ı Hakkın hik-
        
        
          metle, faydaları takip ederek
        
        
          iş gören manasındaki ismi.
        
        
          
            istif:
          
        
        
          düzgün yığma, depola-
        
        
          ma.
        
        
          
            kâinat:
          
        
        
          bütün âlemler, varlık-
        
        
          lar, evren.
        
        
          
            kazan-ı Rahmanî:
          
        
        
          nimetlerin
        
        
          yenecek hâle getirildiği Rah-
        
        
          manî kazan.
        
        
          
            kemal-i intizam:
          
        
        
          tam ve ek-
        
        
          siksiz düzen.
        
        
          
            kimyahane:
          
        
        
          kimya laboratu-
        
        
          varı.
        
        
          
            kusur:
          
        
        
          eksiklik, noksan.
        
        
          
            küre-i arz:
          
        
        
          dünya, yer küre.
        
        
          
            leziz:
          
        
        
          lezzetli.
        
        
          
            mahsuldar:
          
        
        
          verimli, mahsul
        
        
          veren.
        
        
          
            maslahat:
          
        
        
          fayda, yarar.
        
        
          
            matbah-ı Rabbanî:
          
        
        
          her şeyi
        
        
          terbiye eden ve rızıklandıran
        
        
          Allah’ın nimetlerle dolu mutfa-
        
        
          ğı.
        
        
          
            muntazam:
          
        
        
          intizamlı, düzgün.
        
        
          
            mühim:
          
        
        
          önemli.
        
        
          
            mükemmel:
          
        
        
          kâmil, tam.
        
        
          
            nevi:
          
        
        
          çeşit, tür.
        
        
          
            nevi:
          
        
        
          tür.
        
        
          
            nihayet:
          
        
        
          son derece.
        
        
          
            rızık:
          
        
        
          Allah tarafından her canlı
        
        
          için ayrılmış ve takdir edilmiş
        
        
          olan nimet.
        
        
          
            sual:
          
        
        
          soru.
        
        
          
            suret:
          
        
        
          biçim, görünüş.
        
        
          
            şuur:
          
        
        
          idrak, bilinç, anlama ve
        
        
          kavrama gücü.
        
        
          
            şuur-i insanî:
          
        
        
          insana ait şuur.
        
        
          
            taam:
          
        
        
          yemek.
        
        
          
            tarif:
          
        
        
          tanıtma.
        
        
          
            tezahür:
          
        
        
          zuhur etme, ortaya
        
        
          çıkma.
        
        
          
            vasıta:
          
        
        
          aracılık.
        
        
          ÜçÜnCÜ nÜkTe / 30. lem’a
        
        
          
            | 292 |
          
        
        
          
            B
          
        
        
          
            eşinci
          
        
        
          
            H
          
        
        
          
            üccet
          
        
        
          
            -
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            ManiYe
          
        
        
          
            AsA-yı MûsA