Madem hâkimiyetin bir muvakkat gölgesi, muavenete
        
        
          muhtaç ve âciz insanlarda böyle müdahaleyi reddederse,
        
        
          elbette, derece-i rububiyette hakikî bir hâkimiyet-i mutla-
        
        
          ka, bir
        
        
          Kadîr-i Mutlak’
        
        
          ta, bütün şiddetiyle müdahaleyi
        
        
          reddetmek gerektir. eğer zerre kadar müdahale olsaydı,
        
        
          intizam bozulacaktı.
        
        
          Hâlbuki bu kâinat öyle bir tarzda yaratılmış ki, bir çe-
        
        
          kirdeği halk etmek için, bir ağacı halk edebilir bir kudret
        
        
          lâzımdır. Ve bir ağacı halk etmek için de, kâinatı halk ede-
        
        
          bilir bir kudret gerektir. Ve kâinat içinde parmak
        
        
          karıştıran bir şerik bulunsa, en küçük bir çekirdekte de
        
        
          hissedar olmak lâzım gelir. Çünkü o, onun numunesidir.
        
        
          o hâlde, koca kâinatta yerleşmeyen iki rububiyet bir çe-
        
        
          kirdekte, belki bir zerrede yerleşmek lâzım gelir. Bu ise,
        
        
          muhalâtın ve batıl hayalâtın en manasız ve en uzak bir
        
        
          muhalidir. koca kâinatın umum ahval ve keyfiyatını mi-
        
        
          zan-ı adlinde ve nizam-ı hikmetinde tutan bir
        
        
          Kadîr-i
        
        
          Mutlak’
        
        
          ın aczini –hatta bir çekirdekte dahi– iktiza eden
        
        
          şirk ve küfür, ne kadar hadsiz derecede muzaaf bir hilâf,
        
        
          bir hata, bir yalan olduğunu; ve tevhid ne derece hadsiz
        
        
          muzaaf bir derecede hak ve hakikat ve doğru olduğunu
        
        
          bil,
        
        
          
            (1)
          
        
        
          p
        
        
          ¿Én
        
        
          Á/
        
        
          ’r
        
        
          G n
        
        
          ¤n
        
        
          Y ! o
        
        
          ór
        
        
          ªn
        
        
          ër
        
        
          dn
        
        
          G
        
        
          de.
        
        
          
            ÜÇÜNCÜ NOKTA
          
        
        
          sâni-i kadîr, ism-i Hakem ve Hakîm’i ile, bu âlem için-
        
        
          de binler muntazam âlemleri derç etmiştir. o âlemler
        
        
          içinde en ziyade kâinattaki hikmetlere medar ve mazhar
        
        
          olan insanı bir merkez, bir medar hükmünde yaratmış.
        
        
          
            AsA-yı MûsA
          
        
        
          
            B
          
        
        
          
            eşinci
          
        
        
          
            H
          
        
        
          
            üccet
          
        
        
          
            -
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            ManiYe
          
        
        
          
            | 291 |
          
        
        
          30. lem’a / ÜçÜnCÜ nÜkTe
        
        
          işi bir hikmete göre yapan anla-
        
        
          mında Hakem ismi.
        
        
          
            ism-i Hakîm:
          
        
        
          her şeyi belli bir ga-
        
        
          ye ve faydaya göre yapan Allah’ın
        
        
          bir ismi.
        
        
          
            Kadîr-i Mutlak:
          
        
        
          hiç bir kayıt ve
        
        
          şarta tâbi olmaksızın her şeye gü-
        
        
          cü yeten sonsuz kudret sahibi, Al-
        
        
          lah.
        
        
          
            kâinat:
          
        
        
          bütün âlemler, varlıklar,
        
        
          evren.
        
        
          
            keyfiyat:
          
        
        
          nitelikler.
        
        
          
            kudret:
          
        
        
          kuvvet, iktidar.
        
        
          
            küfür:
          
        
        
          Allah’ın varlığına, birliğine
        
        
          inanmama, müşriklik.
        
        
          
            lâzım:
          
        
        
          gerekli.
        
        
          
            mana:
          
        
        
          anlam.
        
        
          
            mazhar:
          
        
        
          göründüğü yer.
        
        
          
            medar:
          
        
        
          sebep, vesile.
        
        
          
            mizan-ı adl:
          
        
        
          adalet terazisi.
        
        
          
            muavenet:
          
        
        
          yardım.
        
        
          
            muhal:
          
        
        
          imkânsız.
        
        
          
            muhalât:
          
        
        
          muhaller, imkânsızlar.
        
        
          
            muhtaç:
          
        
        
          ihtiyacı olan.
        
        
          
            muntazam:
          
        
        
          intizamlı, düzgün.
        
        
          
            muvakkat:
          
        
        
          geçici.
        
        
          
            muzaaf:
          
        
        
          kat kat.
        
        
          
            müdahale:
          
        
        
          karışma.
        
        
          
            nizam-ı hikmet:
          
        
        
          Cenab-ı Hakkın
        
        
          koyduğu, tanzim ettiği, her şeyin
        
        
          bir sebebe dayandığı hikmetli dü-
        
        
          zen.
        
        
          
            numune:
          
        
        
          örnek.
        
        
          
            rububiyet:
          
        
        
          Cenab-ı Hakkın her za-
        
        
          man, her yerde mahlûkatın muh-
        
        
          taç olduğu her şeyi vermesi, onları
        
        
          eğitmesi ve evirip çevirmesi.
        
        
          
            sâni-i Kadîr:
          
        
        
          her şeye gücü yeten
        
        
          ve her şeyi sanatlı yaratan Allah.
        
        
          
            şerik:
          
        
        
          ortak.
        
        
          
            şirk:
          
        
        
          Allah’a ortak koşma.
        
        
          
            tarz:
          
        
        
          biçim, şekil.
        
        
          
            tevhid:
          
        
        
          Allah’ın bir olduğuna inan-
        
        
          ma.
        
        
          
            umum:
          
        
        
          bütün.
        
        
          
            zerre:
          
        
        
          en küçük parça.
        
        
          
            ziyade:
          
        
        
          fazla.
        
        
          
            âciz:
          
        
        
          güçsüz, zavallı.
        
        
          
            acz:
          
        
        
          zayıflık, güçsüzlük.
        
        
          
            ahval:
          
        
        
          hâller, durumlar.
        
        
          
            âlem:
          
        
        
          dünya, cihan.
        
        
          
            batıl:
          
        
        
          boş ve manasız olan.
        
        
          
            derç etmek:
          
        
        
          sokma, almak,
        
        
          toplamak, kaydetmek.
        
        
          
            derece-i rububiyet:
          
        
        
          Cenab-ı
        
        
          Hakkın her zaman, her yerde
        
        
          mahlûkatın muhtaç olduğu
        
        
          her şeyi vermesi, onları eğit-
        
        
          mesi ve evirip çevirmesinin
        
        
          derecesi, düzeyi.
        
        
          
            hadsiz:
          
        
        
          sınırsız, sonsuz.
        
        
          
            hak:
          
        
        
          doğru, gerçek.
        
        
          
            hakikat:
          
        
        
          gerçek.
        
        
          
            hakikî:
          
        
        
          gerçek.
        
        
          
            hâkimiyet:
          
        
        
          hâkim olma hâli,
        
        
          hükmetme.
        
        
          
            hâkimiyet-i mutlaka:
          
        
        
          mutlak,
        
        
          kesin hâkimiyet.
        
        
          
            hâlbuki:
          
        
        
          oysa ki.
        
        
          
            halk:
          
        
        
          yaratma.
        
        
          
            hayalât:
          
        
        
          hayaller.
        
        
          
            hikmet:
          
        
        
          İlâhî gaye, yüksek bil-
        
        
          gi.
        
        
          
            hilâf:
          
        
        
          zıt, ters, karşıt, aykırı.
        
        
          
            hissedar:
          
        
        
          hisse sahibi.
        
        
          
            hükmünde:
          
        
        
          değerinde.
        
        
          
            iktiza:
          
        
        
          gerekme.
        
        
          
            intizam:
          
        
        
          düzgünlük, nizam.
        
        
          
            ism-i Hakem:
          
        
        
          Cenab-ı Hakkın
        
        
          haklı ile haksızı ayıran ve her
        
        
          
            1.
          
        
        
          İman nimetinden dolayı Allah’a hamd olsun.