fermana
        
        
          
            (HaşİYe)
          
        
        
          bak. o bin nişanlı zat, onun yanına dur-
        
        
          muş, o fermanın mealini umuma beyan ediyor.
        
        
          İşte, şu fermanın üslûpları öyle bir tarzda parlıyor ki,
        
        
          herkesin nazar-ı istihsanını celp ediyor; ve öyle ciddî,
        
        
          ehemmiyetli meseleleri zikrediyor ki, herkes kulak ver-
        
        
          meye mecbur oluyor. Çünkü bütün bu memleketi idare
        
        
          eden ve bu sarayı yapan ve bu acayibi izhar eden zatın
        
        
          şuunatını, ef’alini, evamirini, evsafını birer birer beyan
        
        
          ediyor.
        
        
          o fermanın hey’et-i umumiyesinde bir turra-i azam ol-
        
        
          duğu gibi; bak her bir satırında, her bir cümlesinde, tak-
        
        
          lit edilmez bir turra olduğu misillü; ifade ettiği manalar,
        
        
          hakikatler, emirler, hikmetler üstünde dahi, o zata mah-
        
        
          sus birer manevî hatem hükmünde, ona has bir tarz gö-
        
        
          rünüyor. elhâsıl, o ferman-ı azam, güneş gibi, o zat-ı
        
        
          Azamı gösterir; kör olmayan görür.
        
        
          İşte ey arkadaş! Aklın başına gelmiş ise, bu kadar kâ-
        
        
          fi. eğer bir sözün varsa şimdi söyle.
        
        
          o inatçı adam cevaben dedi ki:
        
        
          “Ben senin bu bürhanlarına karşı yalnız derim: elham-
        
        
          dülillâh, inandım. Hem güneş gibi parlak ve gündüz gibi
        
        
          aydın bir tarzda inandım ki, şu memleketin tek bir Ma-
        
        
          lik-i zülkemal’i, şu âlemin tek bir sahib-i zülcelâl’i, şu
        
        
          sarayın tek bir sâni-i zülcemal’i bulunduğunu kabul et-
        
        
          tim. Allah senden razı olsun ki, beni eski inadımdan ve
        
        
          
            HaşİYe:
          
        
        
          nuranî ferman kur’ân’a ve üstündeki turra ise i’cazına işaret-
        
        
          tir.
        
        
          
            acayip:
          
        
        
          şaşırtıcı ve garip şeyler.
        
        
          
            âlem:
          
        
        
          dünya.
        
        
          
            aydın:
          
        
        
          aydınlık.
        
        
          
            beyan:
          
        
        
          açıklama, anlatma, bildir-
        
        
          me.
        
        
          
            bürhan:
          
        
        
          delil.
        
        
          
            celp etme:
          
        
        
          kendine çekme.
        
        
          
            cevaben:
          
        
        
          cevap olarak.
        
        
          
            ef’al:
          
        
        
          fiiller.
        
        
          
            ehemmiyetli:
          
        
        
          önemli.
        
        
          
            Elhamdülillâh:
          
        
        
          hamd Allah’a aittir.
        
        
          
            elhâsıl:
          
        
        
          netice olarak.
        
        
          
            evamir:
          
        
        
          emirler.
        
        
          
            evsaf:
          
        
        
          nitelikler, özellikler.
        
        
          
            ferman:
          
        
        
          emir, buyruk.
        
        
          
            ferman-ı azam:
          
        
        
          en büyük emir;
        
        
          Kur’ân.
        
        
          
            hakikat:
          
        
        
          gerçek.
        
        
          
            has:
          
        
        
          özel.
        
        
          
            haşiye:
          
        
        
          açıklayıcı not, dipnot.
        
        
          
            hatem:
          
        
        
          mühür, damga.
        
        
          
            heyet-i umumî:
          
        
        
          bütünüyle, her
        
        
          yönüyle.
        
        
          
            hikmet:
          
        
        
          her şeyin belirli gayelere
        
        
          yönelik olarak faydalı ve tam ye-
        
        
          rinde olması.
        
        
          
            i’caz:
          
        
        
          Kur’ân’ın mu’cize oluşu, ben-
        
        
          zerinin yapılamaması.
        
        
          
            ifade etme:
          
        
        
          bildirme, anlatma.
        
        
          
            inatçı:
          
        
        
          bir konuda ısrar eden
        
        
          kişi.
        
        
          
            izhar:
          
        
        
          gösterme.
        
        
          
            kâfi:
          
        
        
          yeterli.
        
        
          
            mahsus:
          
        
        
          özel.
        
        
          
            Malik-i Zülkemal:
          
        
        
          sonsuz mü-
        
        
          kemmellik sahibi olan gerçek
        
        
          mülk sahibi; Allah.
        
        
          
            mana:
          
        
        
          anlam.
        
        
          
            manevî:
          
        
        
          maddî olmayan, ma-
        
        
          naya ait.
        
        
          
            meal:
          
        
        
          anlam.
        
        
          
            memleket:
          
        
        
          ülke.
        
        
          
            meseleler:
          
        
        
          konular.
        
        
          
            misillü:
          
        
        
          gibi.
        
        
          
            nazar-ı istihsan:
          
        
        
          beğenerek
        
        
          bakma.
        
        
          
            nişan:
          
        
        
          bir şeyi belirten işaret.
        
        
          
            nuranî:
          
        
        
          nurlu.
        
        
          
            sahib-i Zülcelâl:
          
        
        
          sonsuz bü-
        
        
          yüklük ve yücelikte olan sa-
        
        
          hip; Allah.
        
        
          
            sâni-i Zülcemal:
          
        
        
          sonsuz güzel-
        
        
          lik sahibi ve her şeyi sanatla
        
        
          yaratan Allah.
        
        
          
            şuunat:
          
        
        
          işler.
        
        
          
            taklit edilmez:
          
        
        
          benzeri yapıl-
        
        
          maz.
        
        
          
            tarz:
          
        
        
          şekil, biçim, usul, yön-
        
        
          tem.
        
        
          
            turra:
          
        
        
          mühür, damga.
        
        
          
            turra-i azam:
          
        
        
          en büyük mü-
        
        
          hür.
        
        
          
            umum:
          
        
        
          herkes.
        
        
          
            üslûp:
          
        
        
          ifade şekli, anlatış biçi-
        
        
          mi.
        
        
          
            zat:
          
        
        
          Allah, şahıs, kişi.
        
        
          
            zat-ı azam:
          
        
        
          en büyük zat.
        
        
          
            zikretmek:
          
        
        
          anlatmak, yeri
        
        
          geldiğinde bir şeyi söylemek.
        
        
          22. sÖZÜn BirinCi makamI
        
        
          
            | 400 |
          
        
        
          
            o
          
        
        
          
            n
          
        
        
          
            B
          
        
        
          
            iRinci
          
        
        
          
            H
          
        
        
          
            üccet
          
        
        
          
            -
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            ManiYe
          
        
        
          
            AsA-yı MûsA