İşte bak, ne kadar parlak ve binden
        
        
          
            (HaşİYe 1)
          
        
        
          ziyade ni-
        
        
          şanları var. ne kadar kuvvetli söylüyor, ne kadar tatlı bir
        
        
          sohbet ediyor. Şu on beş gün zarfında, bunların dedikle-
        
        
          rini ben bir parça öğrendim; sen de benden öğren. Bak,
        
        
          o zat, şu memleketin mu’ciznüma sultanından bahsedi-
        
        
          yor. “o sultan-ı zîşan beni sizlere gönderdiğini” söylü-
        
        
          yor. Bak, öyle harikalar gösteriyor ki şüphe bırakmıyor
        
        
          ki, bu zat o padişahın bir memur-i mahsusudur.
        
        
          sen dikkat et ki, bu zatın söylediği sözü, değil yalnız şu
        
        
          ceziredeki mahlûklar dinliyorlar; belki, harikulâde sure-
        
        
          tinde, bütün memlekete işittiriyor. Çünkü, uzaktan uza-
        
        
          ğa herkes buradaki nutkunu işitmeye çalışıyor. değil
        
        
          yalnız insanlar dinliyor, belki hayvanlar da, hatta bak,
        
        
          dağlar da onun getirdiği emirlerini dinliyorlar ki, yerle-
        
        
          rinden kımıldanıyorlar. Şu ağaçlar, işaret ettiği yere gidi-
        
        
          yorlar. nerede istese su çıkarıyor. Hatta parmağını da bir
        
        
          Âb-ı kevser memesi gibi yapar; ondan âb-ı hayat içiriyor.
        
        
          Bak, şu sarayın kubbe-i âlîsinde mühim lâmba,
        
        
          
            (HaşİYe 2)
          
        
        
          onun işaretiyle, bir iken, ikileşiyor. demek, bu memle-
        
        
          ket, bütün mevcudatıyla onun memuriyetini tanıyor. onu
        
        
          “gaybî bir zat-ı mu’ciznümanın has ve doğru bir ter-
        
        
          cümanıdır, bir dellâl-ı saltanatı ve tılsımının keşşafı ve
        
        
          
            HaşİYe 1:
          
        
        
          Bin nişan ise, ehl-i tahkik yanında bine baliğ olan mu'cizat-ı
        
        
          Ahmediyedir (
        
        
          AsM
        
        
          ).
        
        
          
            HaşİYe 2:
          
        
        
          Mühim lâmba kamerdir ki, onun işaretiyle iki parça olmuş.
        
        
          Yani, Mevlâna Cami’nin dediği gibi, “Hiç yazı yazmayan o ümmî zat,
        
        
          parmak kalemiyle sahife-i semavîde bir elif yazmış; bir kırkı, iki elli yap-
        
        
          mış.” Yani, şaktan evvel, kırk olan “mim”e benzer, şaktan sonra iki hi-
        
        
          lâl oldu, elliden ibaret olan iki “nun”a benzedi.
        
        
          
            âb-ı hayat:
          
        
        
          canlıların hayatlarının
        
        
          devamını sağlayan su.
        
        
          
            âb-ı Kevser:
          
        
        
          Cennetteki sulardan
        
        
          birisi.
        
        
          
            bahsetme:
          
        
        
          anlatma.
        
        
          
            baliğ:
          
        
        
          ulaşmış, yetişmiş.
        
        
          
            cezire:
          
        
        
          dört tarafı su ile çevrilmiş
        
        
          toprak parçası.
        
        
          
            dellâl-ı saltanat:
          
        
        
          hâkimiyetin ilân-
        
        
          cısı.
        
        
          
            ehl-i tahkik:
          
        
        
          gerçeği araştıran ve
        
        
          delilleriyle bilenler.
        
        
          
            elif:
          
        
        
          Arap alfabesinin ilk harfi.
        
        
          
            evvel:
          
        
        
          önce.
        
        
          
            gaybî:
          
        
        
          görünmeyen.
        
        
          
            harika:
          
        
        
          olağanüstü.
        
        
          
            harikulâde:
          
        
        
          olağanüstü.
        
        
          
            has:
          
        
        
          özel.
        
        
          
            haşiye:
          
        
        
          dipnot, açıklayıcı not.
        
        
          
            hilâl:
          
        
        
          ayın yay şeklini almış hâli.
        
        
          
            ibaret olan:
          
        
        
          meydana gelen.
        
        
          
            kamer:
          
        
        
          ay.
        
        
          
            keşşaf:
          
        
        
          keşfeden, açan.
        
        
          
            kubbe-i âlî:
          
        
        
          yüksek kubbe.
        
        
          
            mahlûk:
          
        
        
          yaratılmış varlıklar.
        
        
          
            memleket:
          
        
        
          ülke.
        
        
          
            memuriyet:
          
        
        
          memurluk, görevlilik.
        
        
          
            memur-i mahsus:
          
        
        
          özel görevli.
        
        
          
            mevcudat:
          
        
        
          var olan her şey.
        
        
          
            Mevlâna Cami:
          
        
        
          bkz. Şahıs Bil-
        
        
          gileri.
        
        
          
            mim:
          
        
        
          Arapçada bir harf.
        
        
          
            mu’cizat-ı Ahmedî:
          
        
        
          Peygam-
        
        
          berimizin mu’cizeleri.
        
        
          
            mu’ciznüma:
          
        
        
          mu’cize göste-
        
        
          ren.
        
        
          
            mühim:
          
        
        
          önemli.
        
        
          
            nişan:
          
        
        
          bir şeyi belirten işaret.
        
        
          
            nun:
          
        
        
          Arapçada bir harf.
        
        
          
            nutuk:
          
        
        
          konuşma.
        
        
          
            sahife-i semavî:
          
        
        
          gök sayfası.
        
        
          
            sultan:
          
        
        
          padişah.
        
        
          
            sultan-ı Zîşan:
          
        
        
          şan sahibi pa-
        
        
          dişah; Allah.
        
        
          
            suret:
          
        
        
          biçim, şekil.
        
        
          
            şak:
          
        
        
          ayrılma, bölünme.
        
        
          
            tercüman:
          
        
        
          tercüme eden, çe-
        
        
          viren.
        
        
          
            tılsım:
          
        
        
          herkesin bilip de çöze-
        
        
          mediği gizli sır.
        
        
          
            ümmî:
          
        
        
          okuma, yazma bilme-
        
        
          yen.
        
        
          
            zarfında:
          
        
        
          içinde, süresince.
        
        
          
            zat:
          
        
        
          şahıs, kişi; Hz. Muham-
        
        
          med.
        
        
          
            zat-ı mu’ciznüma:
          
        
        
          mu’cize
        
        
          gösteren şahıs.
        
        
          
            ziyade:
          
        
        
          çok.
        
        
          22. sÖZÜn BirinCi makamI
        
        
          
            | 398 |
          
        
        
          
            o
          
        
        
          
            n
          
        
        
          
            B
          
        
        
          
            iRinci
          
        
        
          
            H
          
        
        
          
            üccet
          
        
        
          
            -
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            ManiYe
          
        
        
          
            AsA-yı MûsA