Emirdağ Lâhikası - page 237

Ezcümle:
Memurları ve halkları benden ürkütmeleri,
beni büyük hatalardan ve tasannulardan ve ihlâsa müna-
fi hâletlerden ve vaktimi zayi etmekten kurtarıp, kader-i
İlâhînin hakkımda, zulm-i beşerî içinde tam adaletini ve
inayetini gösterdi. Buna kıyasen, başıma ne gelse, altın-
da bir rahmet var. Yalnız benimle meşgul olmaları için
on dirhem zarar, risale-i nur’un on bin lirasını kurtarı-
yor. onun için, siz hiç beni merak etmeyiniz. Hatta ba-
zan damarlarıma dokunduracak tarzdaki ihanetlerine
karşı beddua etmek isterken, onların yakında ölüm ida-
mıyla, kabr-i haps-i münferitte azapları ve bu ihanetleri-
nin neticesinde bana ait maslahatları ve hizmetimize
menfaatleri düşündükçe, bedduadan vazgeçiyorum.
Sal i sen:
Her hafta bir iki mektubunuz bana hem
şifa, hem medar-ı teselli ve manevî bir sohbetle sizinle
görüşmeye vesile olmasından, kemal-i şevkle postayı
bekliyorum.
Umumunuza birer birer selâm ve dua...
SaidNursî
ì®í
Œ
82
œ
Aziz,SıddıkKardeşlerimveHakikatYolundaArka-
daşlarım!
Bu defa, sizin beş altı mübarek mektuplarınıza yalnız
bir tek müşevveş mektupla cevap vermemden gücenme-
yiniz.
Emirdağ Lâhikası – ı | 237 |
müşevveş:
teşevvüşe uğramış,
düzensiz, karmakarışık.
rahmet:
Allah’ın kullarını esirge-
mesi, onlara maddî ve manevî ni-
metler vermesi.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
salisen:
üçüncü olarak.
selâm:
barış, rahatlık, selamet ve
esenlik dileme.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz kabulle-
nen.
şifa:
deva, ilaç.
tarz:
biçim, şekil.
tasannu:
yapmacık.
umum:
bütün, herkes.
vesile:
yol, vasıta, sebep.
zayi:
yitik, zarar, ziyan.
zulm-i beşer:
insanların yaptığı
zulüm.
adalet:
kanun ve düzen haki-
miyeti.
azap:
eziyet, işkence; büyük
sıkıntı, şiddetli acı.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
beddua:
bir kimsenin kötü ol-
ması için dua, kötü dua.
defa:
kere, kez, yol.
dirhem:
yaklaşık üç grama
denk gelen eski bir ağırlık öl-
çüsü.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ezcümle:
bu cümleden olarak.
hakikat:
gerçek, doğru.
hâlet:
hal, durum.
hizmet:
görev, vazife.
idam:
ölüm.
ihanet:
hıyanet, arkadan
vurma.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli
başka bir karşılık beklemeksi-
zin, sırf Allah rızası için yapma.
inayet:
gayret, dikkat, çalışma,
özenme.
kabr-i haps-i münferit:
tek
başına kabir hapsi.
kader-i ilâhî:
İlâhî kader, Al-
lah’ın kader kanunu.
kemal-i şevk:
tam ve kusur-
suz bir istek.
kıyasen:
kıyas ederek, karşı-
laştırarak.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
maslahat:
fayda, maksat.
medar-ı teselli:
ferahlık se-
bebi, teselli kaynağı.
menfaat:
fayda.
merak:
endişe.
meşgul:
bir işle uğraşan, ilgi-
lenen.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
münafi:
zıt, aykırı.
1...,227,228,229,230,231,232,233,234,235,236 238,239,240,241,242,243,244,245,246,247,...1032
Powered by FlippingBook