fikrimle olan tatbikatımda bir kusur vardı. o kusur, beni
        
        
          düşündürüyordu.
        
        
          Münazarat
        
        
          ve
        
        
          Sünuhat
        
        
          gibi risalelerde-
        
        
          ki müjde-i nuriye ile
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ’u tam halletti. geniş
        
        
          daire-i siyasiye yerine, yüksek bir daire-i nuriye ile o ku-
        
        
          suru izale ettiği gibi,
        
        
          
            (1)
          
        
        
          Én
        
        
          æ`r
        
        
          «n
        
        
          £r
        
        
          Yn
        
        
          G BÉ s
        
        
          fp
        
        
          G
        
        
          sırr-ı mahreminde, on
        
        
          iki, on üç sene sonra “İslâmiyete darbe vuranların baş-
        
        
          larında öyle müthiş bir patlayış olacak ki, kıyamete ka-
        
        
          dar unutulmayacak” mealindeki istihrac-ı cifrî çok geniş
        
        
          bir dairede olduğu hâlde, nur müjdesi sırrının aksine ola-
        
        
          rak dar bir dairede ve hususî bir hükûmette tatbik etmek
        
        
          suretiyle, fikrim o geniş daireyi ihata edemeyerek o ha-
        
        
          kikatin suretini değiştirmiş. Hâlbuki o istihracın gösterdi-
        
        
          ği aynı tarihte, o rejimin müessisi ve başı dünyadan göç-
        
        
          tü, darbesini yedi. Ve aynı senede, perde altında bilin-
        
        
          meyen ve küre-i arzın ekserini ve nev-i beşerin kısm-ı
        
        
          azamını istibdadı altına alan bir müthiş cereyanın düğü-
        
        
          mü ve düğmesi ve manen binler başından bir başı ve en
        
        
          müthişi olan o göçüp giden adam, tokat yediği aynı za-
        
        
          manda, daha sene tamam olmadan, o müthiş cereyanın
        
        
          bütün başları ve taraftarları öyle semavî müthiş tokatlara
        
        
          ve şiddetli fırtınalı musibetlere tutulmaya başladılar, kıya-
        
        
          mete kadar azabını çekecekler ve çekiyorlar. Ve edyan-ı
        
        
          semaviyeye ve İslâmiyete ettikleri cinayetlerin cezasını,
        
        
          çok geniş bir dairede gördüler ve görüyorlar. Mimsiz me-
        
        
          deniyetin pisliği ile dünyayı mülevves ettikleri için, aynı
        
        
          istihracın gösterdiği tarihte, o mimsiz medeniyetin başı-
        
        
          na da öyle bir semavî tokat indi ki, en karanlık vahşetten
        
        
          daha aşağı indirdi.
        
        
          
            K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası
          
        
        
          
            | 109 |
          
        
        
          
            kusur:
          
        
        
          eksiklik, noksan, özür.
        
        
          
            küre-i arz:
          
        
        
          yer küre, dünya.
        
        
          
            manen:
          
        
        
          mana bakımından, ma-
        
        
          naca.
        
        
          
            meal:
          
        
        
          mana, anlam, mefhum.
        
        
          
            musibet:
          
        
        
          felaket, bela.
        
        
          
            müessis:
          
        
        
          tesis edici, tesis eden,
        
        
          kuran, kurucu.
        
        
          
            müjde-i nuriye:
          
        
        
          nurlu müjde.
        
        
          
            mülevves:
          
        
        
          kirli, pis; karışık, dü-
        
        
          zensiz.
        
        
          
            müthiş:
          
        
        
          dehşet veren, ürküten,
        
        
          dehşetli, korkunç.
        
        
          
            nev’i beşer:
          
        
        
          insanoğlu, insanlar.
        
        
          
            rejim:
          
        
        
          idarede tutulan yol, yönet-
        
        
          me tarzı, düzenleme biçimi.
        
        
          
            Risale-i nur:
          
        
        
          Nur Risalesi, Bediüz-
        
        
          zaman Said Nursî’nin eserlerinin
        
        
          adı.
        
        
          
            semavî:
          
        
        
          Allah tarafından olan, İlâ-
        
        
          hî.
        
        
          
            sır:
          
        
        
          gizli hakikat.
        
        
          
            sırr-ı mahrem:
          
        
        
          mahrem sır, çok
        
        
          özel sır, gizli sır.
        
        
          
            suret:
          
        
        
          biçim, şekil, tarz.
        
        
          
            taraftar:
          
        
        
          taraflı, bir tarafı destek-
        
        
          leyen.
        
        
          
            tatbik:
          
        
        
          uydurma, uygulama.
        
        
          
            tatbikat:
          
        
        
          uydurmalar, uygulama-
        
        
          lar.
        
        
          
            vahşet:
          
        
        
          yabanî ve vahşi olan şey,
        
        
          medeniyetin zıddı.
        
        
          
            azap:
          
        
        
          ceza, büyük sıkıntı, şid-
        
        
          detli acı.
        
        
          
            cereyan:
          
        
        
          akım, fikir, sanat ve-
        
        
          ya siyaset hareketi.
        
        
          
            cinayet:
          
        
        
          cana kıyma, katl ve-
        
        
          ya bu derecede ağır bir suç.
        
        
          
            daire-i nuriye:
          
        
        
          nura ait daire,
        
        
          nur dairesi.
        
        
          
            daire-i siyasiye:
          
        
        
          siyaset da-
        
        
          iresi.
        
        
          
            edyan-ı semaviye:
          
        
        
          semavî
        
        
          dinler, Allah tarafından gön-
        
        
          derilmiş olan hak dinler.
        
        
          
            ekser:
          
        
        
          pek çok.
        
        
          
            fikir:
          
        
        
          düşünce.
        
        
          
            hakikat:
          
        
        
          gerçek, esas.
        
        
          
            hususî:
          
        
        
          özel.
        
        
          
            ihata:
          
        
        
          kuşatma, içine alma.
        
        
          
            istibdat:
          
        
        
          idarede görülen her
        
        
          türlü kanun dışı tazyik, baskı.
        
        
          
            istihrac-ı cifrî:
          
        
        
          cifre ait sonuç
        
        
          çıkarmalar, cifirle ilgili hesap-
        
        
          lamalar.
        
        
          
            istihraç:
          
        
        
          bir şeyden bir şey çı-
        
        
          karma, sonuç çıkarma, mana
        
        
          çıkarma.
        
        
          
            izale:
          
        
        
          giderme, ortadan kal-
        
        
          dırma.
        
        
          
            kısm-ı azam:
          
        
        
          büyük kısım,
        
        
          ekseriyet, çoğunluk.
        
        
          
            kıyamet:
          
        
        
          bütün kâinatın Al-
        
        
          lah tarafından tayin edilen bir
        
        
          vakitte yıkılıp mahvolması.
        
        
          
            1.
          
        
        
          Şüphesiz ki biz [sana Kevseri] verdik. (Kevser Suresi: 1.)