oldukları olan Bolşeviklere galibâne, öldürücü darbe vu-
        
        
          ran o hükûmetteki muharip cemaatin şahs-ı manevîsi ile,
        
        
          mücadele ettiği dinsizlerin ve taraftarların şahs-ı manevî-
        
        
          leri tecessüm etse, yine minare boyunda bir insana nis-
        
        
          peten küçük bir insanın nispeti gibi olur. Bir rivayette
        
        
          “deccal dünyayı zapteder” manası, “ekseriyet-i mutlaka
        
        
          ona taraftar olur” demektir. Şimdi de öyle oldu.
        
        
          Üçüncü cihet
        
        
          :
        
        
          eğer, küre-i arzın dört kıt’aları için-
        
        
          de
        
        
          
            (HÂşİYe)
          
        
        
          en küçüğü olan Avrupa’nın ve bu kıt’anın da
        
        
          dörtte biri olmayan bir hükûmetin memleketi, ekser As-
        
        
          ya, Afrika, Amerika, Avustralya’ya karşı galibâne harp
        
        
          edecek, Hazret-i İsa’nın vekâletini dava eden bir devlet-
        
        
          le beraber dine istinat edip çok müstebidâne olan dinsiz-
        
        
          lik cereyanlarına karşı semavî paraşütlerle muharebe ve
        
        
          mücadele eden o hükûmet ile, ötekilerin şahs-ı manevî-
        
        
          leri insan suretine girse, ceridelerin eskiden beri yaptık-
        
        
          ları gibi, devletlerin kuvvetlerini ve hükûmetlerin derece-
        
        
          lerini göstermek nev’inden, o manevî şahıslar dahi ruy-i
        
        
          zemin ceridesinde, bu asır sahifesinde birer insan sure-
        
        
          tinde tersim ve tasvirleri gibi temessül etseler, aynen ve
        
        
          tam tamına hadis-i şerifin mu’cizâne ihbar-ı gaybî nev’in-
        
        
          den beyan ettiği hâdise-i ahir zamanın müteaddit mana-
        
        
          larından tam bir manası çıkıyor.
        
        
          Hatta, şahs-ı İsa’nın (
        
        
          As
        
        
          ) semavattan nüzulü işaretiyle,
        
        
          bir mana-i işarîsi olarak Hazret-i İsa’yı (
        
        
          As
        
        
          ) temsil ederek
        
        
          ve namına hareket eden bir taife dahi, şimdiye kadar
        
        
          işitilmemiş ve görülmemiş bir tarzda tayyarelerle,
        
        
          
            K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası
          
        
        
          
            | 101 |
          
        
        
          
            manevî:
          
        
        
          manaya ait, maddî ol-
        
        
          mayan.
        
        
          
            mu’cizâne:
          
        
        
          mu’cizeli bir şekilde.
        
        
          
            muharebe:
          
        
        
          savaşma, savaş.
        
        
          
            muhârib:
          
        
        
          birbiriyle savaşanlar-
        
        
          dan her biri.
        
        
          
            mücadele:
          
        
        
          savaşma, çatışma,
        
        
          kavga.
        
        
          
            müstebidâne:
          
        
        
          müstebitçe, keyfî
        
        
          ve baskıcı bir şekilde.
        
        
          
            müteaddit:
          
        
        
          çeşitli, bir çok.
        
        
          
            nam:
          
        
        
          ad.
        
        
          
            nevi:
          
        
        
          çeşit, tür.
        
        
          
            nispet:
          
        
        
          oran, değer.
        
        
          
            nispeten:
          
        
        
          nispetle, kıyaslayarak.
        
        
          
            nüzul:
          
        
        
          inme, iniş, gökten dünya-
        
        
          ya geliş.
        
        
          
            rivayet:
          
        
        
          Hz. Peygamber’den nak-
        
        
          ledilen hadis.
        
        
          
            rûy-i zemin:
          
        
        
          yeryüzü.
        
        
          
            sahife:
          
        
        
          sayfa.
        
        
          
            semavat:
          
        
        
          semalar, gökler.
        
        
          
            semavî:
          
        
        
          semaya ait, gökten ge-
        
        
          len.
        
        
          
            suret:
          
        
        
          biçim, görünüş.
        
        
          
            şahs-ı isa:
          
        
        
          Hz. İsa’nın (a.s.) şahsı,
        
        
          kendisi.
        
        
          
            şahs-ı manevî:
          
        
        
          manevî şahıs,
        
        
          belli bir kişi olmayıp bir cemaat-
        
        
          teb meydana gelen manevî şahıs.
        
        
          
            taife:
          
        
        
          takım, güruh.
        
        
          
            taraftar:
          
        
        
          taraflı, bir tarafı destek-
        
        
          leyen.
        
        
          
            tarz:
          
        
        
          biçim, şekil.
        
        
          
            tasvir:
          
        
        
          resmini yapma.
        
        
          
            tayyare:
          
        
        
          uçak.
        
        
          
            tecessüm:
          
        
        
          cisimleşme, cisim hali-
        
        
          ne gelme.
        
        
          
            temessül:
          
        
        
          bir şekil ve surete gir-
        
        
          me, cisimlenme.
        
        
          
            temsil:
          
        
        
          birinin, bir topluluğun adı-
        
        
          na hareket etme.
        
        
          
            tersim:
          
        
        
          resmini çizme, resmini
        
        
          yapma.
        
        
          
            vekâlet:
          
        
        
          vekillik, başkasının işini
        
        
          görme, yerine geçme.
        
        
          
            zapt:
          
        
        
          idaresi altına alma, tutma.
        
        
          
            asır:
          
        
        
          yüzyıl.
        
        
          
            beyan:
          
        
        
          açıklama, bildirme,
        
        
          izah.
        
        
          
            Bolşevik:
          
        
        
          Rus komünisti.
        
        
          
            cemaat:
          
        
        
          topluluk, aralarında
        
        
          çeşitli bağlar bulunan insanlar
        
        
          topluluğu.
        
        
          
            cereyan:
          
        
        
          akım, fikir, sanat ve-
        
        
          ya siyaset hareketi.
        
        
          
            ceride:
          
        
        
          gazete.
        
        
          
            cihet:
          
        
        
          yön.
        
        
          
            dava:
          
        
        
          iddia.
        
        
          
            deccal:
          
        
        
          kıyamet zamanına
        
        
          yakın meydana çıkarak fitne
        
        
          ve fesada sebep olacağı, İslâ-
        
        
          mî şeairi tahrip edeceği, tarih-
        
        
          te görülmemiş zulümleri ni-
        
        
          fakla aldatarak yapacağı ha-
        
        
          dis-i şeriflerde belirtilmiş ya-
        
        
          lancı ve zararlı şahıs.
        
        
          
            ekser:
          
        
        
          pek çok.
        
        
          
            ekseriyet-i mutlaka:
          
        
        
          mutlak
        
        
          çoğunluk.
        
        
          
            galibâne:
          
        
        
          galip gelmiş gibi,
        
        
          galip sıfatıyla.
        
        
          
            hadise-i ahirzaman:
          
        
        
          ahirette
        
        
          meydana gelecek olaylar.
        
        
          
            hadis-i şerif:
          
        
        
          Peygamberimiz-
        
        
          den aktarılan sözlerin genel
        
        
          adı.
        
        
          
            harp:
          
        
        
          savaş.
        
        
          
            haşiye:
          
        
        
          dipnot.
        
        
          
            ihbar-ı gaybî:
          
        
        
          gayba ait ha-
        
        
          ber, geçmiş veya gelecek za-
        
        
          mana ait haber.
        
        
          
            istinat:
          
        
        
          dayanma.
        
        
          
            kıt’a:
          
        
        
          yer yüzündeki yedi bü-
        
        
          yük kara parçasından her biri,
        
        
          ana kara.
        
        
          
            küre-i arz:
          
        
        
          yer küre, dünya.
        
        
          
            mana-i işarî:
          
        
        
          yazı ve işaret-
        
        
          lerle ifade edilen mana.
        
        
          
            HaşİYe:
          
        
        
          Avustralya nazara alınmamış.