göründüğü hâlde, gayet hayırlı bir suret almasını
        
        
          rahmet-i İlâhiyeden ümitvarız.
        
        
          Hatta hapsimiz musibeti, gerçi zahirî bir azap idi, fa-
        
        
          kat hakikat noktasında hizmetimiz hakkında büyük bir
        
        
          inayet ve rahmete çevrildi. lillâhilhamd, sizlerin gayreti-
        
        
          nizle o havalide çok Hüsrev’ler var; meydana çıkmaya
        
        
          başlamışlar. Belki çok zamandan beri mütemadiyen ça-
        
        
          lışmaktan Hüsrev’e bir istirahat verildi. Ve kıymettar ka-
        
        
          lemi yerinde mübarek lisanı ve halisâne ahvali yine kud-
        
        
          sî hizmetini idame etmesini inayet-i İlâhiyeden ümitvarız;
        
        
          nasıl ki, Feyzi ve selâhaddin’in askerliği de öyle müba-
        
        
          rek oldu.
        
        
          Kardeşlerim!
        
        
          Bu hâdise münasebetiyle
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ’un
        
        
          tam mutabık çıkan bir ihbar-ı gaybîsini beyan ediyorum:
        
        
          Hüsrev ve Hulûsî ve rüştü ve re’fet gibi
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ’-
        
        
          un çok şakirtleri, meslek-i askeriye ve bu İkinci Harb-i
        
        
          Umumiyeye münasebettar bir surette girmelerini ve ikin-
        
        
          ci bir harb-i umumî olacağını ve iştirakimizi, yani talebe-
        
        
          lerin iştirakini altı yedi sene evvel haber vermiş. Çünkü
        
        
          Yirmi sekizinci lem’a olan ikinci keramet-i Aleviyenin
        
        
          ikinci emarede
        
        
          
            (1)
          
        
        
          p
        
        
          ºr
        
        
          °Sp
        
        
          ’r
        
        
          G n
        
        
          ?p
        
        
          eÉn
        
        
          M Én
        
        
          «n
        
        
          a
        
        
          bahsinde
        
        
          n
        
        
          
            (2)
          
        
        
          ¢n
        
        
          ûr
        
        
          în
        
        
          J n
        
        
          ’n
        
        
          h r
        
        
          ?p
        
        
          J B Én
        
        
          ?n
        
        
          a
        
        
          beraber olsa, bin dokuz yüz kırk küsur oluyor. Allahü
        
        
          a’lem, o tarihte bir harb-i umumîye iştirakimizi, yani eski
        
        
          müttefikle değil, belki taraftarâne onun hasmıyla iştirake
        
        
          işaret ediyor diye haber vermiş. İşte şimdi aynı tarihtir ki,
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ’un erkân-ı mühimmesi iştirak ediyor.
        
        
          
            K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası
          
        
        
          
            | 119 |
          
        
        
          dımı.
        
        
          
            istirahat:
          
        
        
          dinlenme, rahatlama.
        
        
          
            iştirak:
          
        
        
          katılma, ortak olma.
        
        
          
            keramet-i aleviye:
          
        
        
          Hz. Ali’ye ait
        
        
          keramet, olağanüstü, fevkalâde
        
        
          hâl.
        
        
          
            kıymettar:
          
        
        
          kıymetli, değerli.
        
        
          
            kudsî:
          
        
        
          mukaddes, yüce.
        
        
          
            lillâhilhamd:
          
        
        
          ne kadar hamd ve
        
        
          şükürler varsa ve olmuşsa, cüm-
        
        
          lesi Allah’a mahsustur, Ona gider,
        
        
          Ona aittir.
        
        
          
            lisan:
          
        
        
          dil.
        
        
          
            meslek-i askeriye:
          
        
        
          askerlik mes-
        
        
          leği.
        
        
          
            musibet:
          
        
        
          felaket, bela.
        
        
          
            mutabık:
          
        
        
          birbirine uyan, uygun.
        
        
          
            mübarek:
          
        
        
          feyizli, bereketli, kutlu.
        
        
          
            münasebet:
          
        
        
          vesile, -dan dolayı.
        
        
          
            münasebettar:
          
        
        
          ilgili, alâkalı.
        
        
          
            mütemadiyen:
          
        
        
          sürekli olarak,
        
        
          devamlı.
        
        
          
            müttefik:
          
        
        
          ittifak eden, anlaşan.
        
        
          
            rahmet:
          
        
        
          Allah’ın kullarını esirge-
        
        
          mesi, onlara maddî ve manevî ni-
        
        
          metler vermesi.
        
        
          
            rahmet-i ilâhîye:
          
        
        
          Allah’ın sonsuz
        
        
          rahmeti, İlâhî rahmet.
        
        
          
            Risale-i nur:
          
        
        
          Nur Risalesi, Bediüz-
        
        
          zaman Said Nursî’nin eserlerinin
        
        
          adı.
        
        
          
            suret:
          
        
        
          biçim, tarz, görünüş.
        
        
          
            şakirt:
          
        
        
          talebe, öğrenci.
        
        
          
            talebe:
          
        
        
          öğrenci.
        
        
          
            taraftarane:
          
        
        
          taraflı olarak, taraf
        
        
          tutarak, taraftarlık ederek.
        
        
          
            umumî:
          
        
        
          genel.
        
        
          
            ümitvar:
          
        
        
          ümitli, umutlu, uman,
        
        
          ümidi olan.
        
        
          
            zahirî:
          
        
        
          görünüşte olan; zahire, dı-
        
        
          şa ait olan.
        
        
          
            ahval:
          
        
        
          haller, durumlar.
        
        
          
            allahü a’lem:
          
        
        
          Allah bilir.
        
        
          
            azap:
          
        
        
          ceza, büyük sıkıntı, şid-
        
        
          detli acı.
        
        
          
            beyan:
          
        
        
          açıklama, bildirme,
        
        
          izah.
        
        
          
            emare:
          
        
        
          alâmet, belirti, nişan.
        
        
          
            erkân-ı mühimme:
          
        
        
          önemli
        
        
          esaslar.
        
        
          
            evvel:
          
        
        
          önce.
        
        
          
            gayet:
          
        
        
          son derece.
        
        
          
            hâdise:
          
        
        
          olay.
        
        
          
            hakikat:
          
        
        
          gerçek, doğruluk;
        
        
          görülen bir şeyin aslı, esası.
        
        
          
            halisâne:
          
        
        
          temiz kalplilikle, sa-
        
        
          mimî bir şekilde, sırf Allah rı-
        
        
          zasını gözeterek.
        
        
          
            harb-i umumî:
          
        
        
          genel harp,
        
        
          dünya savaşı.
        
        
          
            hasım:
          
        
        
          muhalif, karşı taraf,
        
        
          düşman.
        
        
          
            havali:
          
        
        
          bölge, etraf, çevre, ci-
        
        
          var.
        
        
          
            idame:
          
        
        
          devamlı ve daimî kıl-
        
        
          ma.
        
        
          
            ihbar-ı gaybî:
          
        
        
          gayba ait ha-
        
        
          ber, geçmiş veya gelecek za-
        
        
          mana ait haber.
        
        
          
            inayet:
          
        
        
          yardım, ihsan, lütuf.
        
        
          
            inayet-i ilahiye:
          
        
        
          Allah’ın yar-
        
        
          
            1.
          
        
        
          Ey ismi üzerinde taşıyan!
        
        
          
            2.
          
        
        
          Savaş, korkma!