kendi hususî çalışmasından başka, bir saati üstadı he-
        
        
          sabına
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ’un şakirtlerinin mücahede-i manevi-
        
        
          yelerine iştirak ve onları hedef edip, onların defter-i
        
        
          a’maline geçmeye, aynı üstad gibi çalışmaya başladılar.
        
        
          demek üstad yerinde onun birkaç saat çalışmasına be-
        
        
          del, pek çok saatler aynı vazifeyi görmeye başladılar.
        
        
          Hatta üstadımız diyordu: “ehemmiyetsizliğimle beraber
        
        
          Isparta havalisinde kardeşlerimizin a’mal-i uhreviyesine
        
        
          bir medar, bir müheyyic hükmünde benim kusurlu çalış-
        
        
          mam kâfi gelmiyordu; Cenab-ı Hak rahmetiyle, bu has-
        
        
          talık vesilesiyle bir şahs-ı manevî ve kuvvetli bir medar
        
        
          olacak bu tedbiri ihsan etti, cüz’iyetten külliyete çıkardı.”
        
        
          Yine bu hastalığın letaifindendir ki, üstadımızın hiç
        
        
          sesi çıkmıyordu, konuşamıyordu. Hiç beklenilmeden, bir
        
        
          iftar vaktinde bir doktor geldi, elini tuttu. üstadımız dedi
        
        
          ki: “Ben, hastalığımı muayene ettirmem, ben hekimlere
        
        
          muhtaç değilim; hekim, Cenab-ı Hak’tır.” Birden can-
        
        
          landı, sesi çıkmaya başladı. güya kendisi bir doktor şek-
        
        
          lini aldı. doktor ise, hasta vaziyetine girdi. doktora
        
        
          ehemmiyetli bir mektup okudu. doktorun derdine deva
        
        
          olacak bir ilâç oldu. sonra top atıldı. doktora dedi ki:
        
        
          “Burada iftar et.” doktor dedi ki: “Bugün kusur etmişim
        
        
          oruç tutamadım,” demesiyle çok hayret ettiğimiz üstadı-
        
        
          mızın vaziyeti, orucunu bozmuş bir doktorun tıp nokta-
        
        
          sında hâkimâne vaziyetini kabul etmediği için o vaziyet
        
        
          ona verildiğini bildik.
        
        
          evet,
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ’un şahs-ı manevîsinden gelen şifa
        
        
          duası, öyle yüz bin doktora mukabil gelir diye biz de
        
        
          
            a’mal-i uhreviye:
          
        
        
          ahirete ait iş,
        
        
          hareket ve ibadetler.
        
        
          
            bedel:
          
        
        
          karşılık.
        
        
          
            cüz’iyet:
          
        
        
          azlık, cüz’î oluş, küçük-
        
        
          lük.
        
        
          
            defter-i a’mal:
          
        
        
          insanların işlediği
        
        
          ve yaptığı şeylerin kaydedildiği
        
        
          defter; amellerin defteri.
        
        
          
            deva:
          
        
        
          ilaç, çare.
        
        
          
            dua:
          
        
        
          Allah’a yalvarma, niyaz.
        
        
          
            ehemmiyet:
          
        
        
          önem, değer, kıy-
        
        
          met.
        
        
          
            ehemmiyetli:
          
        
        
          önemli.
        
        
          
            güya:
          
        
        
          sanki.
        
        
          
            hâkimâne:
          
        
        
          hükmedercesine.
        
        
          
            havali:
          
        
        
          bölge, etraf, çevre, ci-
        
        
          var.
        
        
          
            hekîm:
          
        
        
          doktor.
        
        
          
            hususî:
          
        
        
          özel.
        
        
          
            hükmünde:
          
        
        
          değerinde, yerin-
        
        
          de.
        
        
          
            ihsan:
          
        
        
          bağışlama, ikram et-
        
        
          me, lütuf.
        
        
          
            iştirak:
          
        
        
          ortak olma, ortaklık
        
        
          etme.
        
        
          
            kâfî:
          
        
        
          yeter, elverir.
        
        
          
            külliyet:
          
        
        
          bütünlük, bolluk,
        
        
          çokluk.
        
        
          
            letaif:
          
        
        
          güzellikler, incelikler.
        
        
          
            medar:
          
        
        
          sebep, vesile.
        
        
          
            medar:
          
        
        
          sebep, vesile.
        
        
          
            mukabil:
          
        
        
          karşılık.
        
        
          
            mücahede-i maneviye:
          
        
        
          ma-
        
        
          nevî olarak yapılan cihat.
        
        
          
            müheyyiç:
          
        
        
          heyecan veren,
        
        
          heyecan uyandıran, heyecan-
        
        
          landıran.
        
        
          
            rahmet:
          
        
        
          Allah’ın kullarını esir-
        
        
          gemesi, onlara maddî ve ma-
        
        
          nevî nimetler vermesi.
        
        
          
            Risale-i nur:
          
        
        
          Nur Risalesi, Be-
        
        
          diüzzaman Said Nursî’nin
        
        
          eserlerinin adı.
        
        
          
            şahs-ı manevî:
          
        
        
          manevî şahıs,
        
        
          belli bir kişi olmayıp bir ce-
        
        
          maatteb meydana gelen ma-
        
        
          nevî şahıs.
        
        
          
            şakirt:
          
        
        
          talebe, öğrenci.
        
        
          
            tedbir:
          
        
        
          idare etme; önlem,
        
        
          çare.
        
        
          
            üstad:
          
        
        
          öğretici, öğretmen.
        
        
          
            vazife:
          
        
        
          görev.
        
        
          
            vaziyet:
          
        
        
          durum.
        
        
          
            vesile:
          
        
        
          aracı, vasıta.
        
        
          
            | 128 | K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası