sonra, bu kelimenin hakikati böyle inkişaf etti: nasıl
        
        
          ki, risalete inkılâp eden velâyet-i Ahmediye
        
        
          (
        
        
          AsM
        
        
          )
        
        
          bütün
        
        
          velâyetlerin fevkindedir; öyle de, o velâyetin tarikati ve o
        
        
          velâyet-i kübranın evrad-ı mahsusası olan namazın aka-
        
        
          bindeki tesbihat, o derece sair tarikatlerin ve evratların
        
        
          fevkindedir. Bu sır dahi şöyle inkişaf etti ki:
        
        
          nasıl zikir dairesinde bir mecliste veyahut hatme-i nak-
        
        
          şiyede bir mescitte birbiriyle alâkadar hey’et-i mecmuada
        
        
          nuranî bir vaziyet hissediliyor; kalbi hüşyar bir zat, na-
        
        
          mazdan sonra
        
        
          
            (1)
          
        
        
          $G n
        
        
          ¿Én
        
        
          ër
        
        
          Ѱo
        
        
          S @ $G n
        
        
          ¿Én
        
        
          ër
        
        
          Ѱo
        
        
          S
        
        
          deyip tesbihi
        
        
          çekerken, o daire-i zikrin reisi olan zat-ı Ahmediye Aley-
        
        
          hissalâtü Vesselâmın muvacehesinde yüz milyon tesbih
        
        
          edenler, tesbih elinde tesbih çektiklerini manen hisseder.
        
        
          o azamet ve ulviyetle
        
        
          $G n
        
        
          ¿Én
        
        
          ër
        
        
          Ѱo
        
        
          S @$G n
        
        
          ¿Én
        
        
          ër
        
        
          Ѱo
        
        
          S
        
        
          der. sonra
        
        
          o serzakirin emr-i manevîsiyle, ona ittibaen
        
        
          
            (2)
          
        
        
          ! o
        
        
          ór
        
        
          ªn
        
        
          ër
        
        
          dn
        
        
          G @ ! o
        
        
          ór
        
        
          ªn
        
        
          ër
        
        
          dn
        
        
          G
        
        
          dediği vakit, o halka-i zikrin ve o
        
        
          çok geniş dairesi bulunan hatme-i Ahmediyenin
        
        
          (aleyhissalâtü vesselâm) dairesinde yüz milyon müritlerin
        
        
          ! o
        
        
          ór
        
        
          ªn
        
        
          ër
        
        
          dn
        
        
          G @ ! o
        
        
          ór
        
        
          ªn
        
        
          ër
        
        
          dn
        
        
          G
        
        
          ’larından tezahür eden azametli bir
        
        
          hamdi düşünüp, içinde
        
        
          ! o
        
        
          ór
        
        
          ªn
        
        
          r
        
        
          ?n
        
        
          G
        
        
          ile iştirak eder ve hakeza,
        
        
          
            (3)
          
        
        
          o
        
        
          ôn
        
        
          Ñ`r
        
        
          c
        
        
          n
        
        
          G *n
        
        
          G @ o
        
        
          ôn
        
        
          Ñ`r
        
        
          c
        
        
          n
        
        
          G *n
        
        
          G
        
        
          ve duadan sonra
        
        
          
            (4)
          
        
        
          @*G s
        
        
          ’p
        
        
          G n
        
        
          ¬'
        
        
          dp
        
        
          G n
        
        
          B ’
        
        
          *G s
        
        
          ’p
        
        
          G n
        
        
          ¬'
        
        
          dp
        
        
          G n
        
        
          B ’
        
        
          otuz üç defa o tarikat-i Ahmediyenin (aleyhis-
        
        
          salâtü vesselâm) halka-i zikrinde ve hatme-i kübrasında o
        
        
          
            K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası
          
        
        
          
            | 135 |
          
        
        
          niş toplulukla okunan belirli ayet,
        
        
          hadis ya da dualar.
        
        
          
            hatme-i nakşîye:
          
        
        
          Nakşî tarikatı-
        
        
          na mensup olanların bir araya ge-
        
        
          lerek yaptıkları zikir.
        
        
          
            hey’et-i mecmua:
          
        
        
          bir şeyin tefer-
        
        
          ruatına ve cüzlerine bakılmaksı-
        
        
          zın bütününün gösterdiği hâl ve
        
        
          manzara; genel yapı, şekil.
        
        
          
            hüşyar:
          
        
        
          akıllı, uyanık, aklı kendi-
        
        
          sine yarayan.
        
        
          
            inkılâp:
          
        
        
          değişme, dönüşme.
        
        
          
            inkişaf:
          
        
        
          gelişme.
        
        
          
            iştirak:
          
        
        
          katılma, ortak olma.
        
        
          
            ittibaen:
          
        
        
          ittiba ederek, tabi ola-
        
        
          rak, uyarak.
        
        
          
            manen:
          
        
        
          mana bakımından, ma-
        
        
          naca.
        
        
          
            muvacehe:
          
        
        
          ön, karşı.
        
        
          
            mürit:
          
        
        
          tarikatta bir şeyh ve mür-
        
        
          şide bağlanarak tarikat usul ve
        
        
          âdetleri ile tasavvufî hakikatleri
        
        
          öğrenen kimse.
        
        
          
            nuranî:
          
        
        
          nurlu, ışıklı, parlak, mü-
        
        
          nevver.
        
        
          
            risalet:
          
        
        
          elçilik, İlahî ilhamların kal-
        
        
          be gelmesi ve tebliğ edilmesi.
        
        
          
            sair:
          
        
        
          diğer, başka, öteki.
        
        
          
            serzakir:
          
        
        
          zikredenlerin başı.
        
        
          
            sır:
          
        
        
          gizli hakikat, bir şeyin dikkat
        
        
          ve tecrübe ile anlaşılan en ince
        
        
          yanı.
        
        
          
            tarikat:
          
        
        
          Allah’a ulaşmak için şey-
        
        
          hin gözetiminde müridin takip
        
        
          edeceği terbiye usul ve yolu.
        
        
          
            tarikat-i ahmediye:
          
        
        
          Hz. Muham-
        
        
          med’in (s.a.v) tarikati olan sünnet
        
        
          yolu.
        
        
          
            tesbihat:
          
        
        
          tesbihler, Cenab-ı Hak-
        
        
          kın bütün noksan sıfatlardan
        
        
          uzak ve bütün kemal sıfatlara sa-
        
        
          hip olduğunu ifade eden sözler.
        
        
          
            tezahür:
          
        
        
          görünme, belirme, orta-
        
        
          ya çıkma.
        
        
          
            ulviyet:
          
        
        
          ulvilik, yücelik, yüksek-
        
        
          lik.
        
        
          
            vaziyet:
          
        
        
          durum.
        
        
          
            velâyet:
          
        
        
          velîlik, ermişlik.
        
        
          
            velâyet-i ahmediye:
          
        
        
          Peygambe-
        
        
          rimizin vefatından sonra nübüv-
        
        
          vet tarzındaki hizmetinin sureten,
        
        
          fiilen ve şeklen sona ermesiyle
        
        
          velâyet tarzında bu makamda
        
        
          devam eden manevî hizmet tarzı
        
        
          ve manevî varlığı.
        
        
          
            velâyet-i kübra:
          
        
        
          en büyük velilik,
        
        
          Cenab-ı Hakk’ın insana yakın ol-
        
        
          masına bakan ve peygamber va-
        
        
          risi olmaktan gelen gayet kısa ve
        
        
          yüksek tarikat berzahına uğra-
        
        
          madan zahirden hakikate geçen
        
        
          velilik mesleği.
        
        
          
            Zat-ı ahmediye:
          
        
        
          Hz. Peygambe-
        
        
          rin zatı, kişiliği.
        
        
          
            zikir:
          
        
        
          tesbih ile çeşitli şekillerde
        
        
          Esma-i Hüsnayı söyleme, belli za-
        
        
          manlarda belli duaları belli mik-
        
        
          tarda ve belli şekilde okuma.
        
        
          
            akabinde:
          
        
        
          arkası sıra, peşi sı-
        
        
          ra, peşinden.
        
        
          
            alâkadar:
          
        
        
          ilgili, ilişki.
        
        
          
            aleyhissalâtü vesselâm:
          
        
        
          ‘sa-
        
        
          lât ve selam onun üzerine ol-
        
        
          sun’ anlamında Hz. Muham-
        
        
          med’e dua.
        
        
          
            azamet:
          
        
        
          büyüklük.
        
        
          
            daire-i zikir:
          
        
        
          zikir dairesi, zikir
        
        
          yeri.
        
        
          
            emr-i manevî:
          
        
        
          maddî olma-
        
        
          yan; derunî, ruha ait olan
        
        
          emir, iş.
        
        
          
            evrad-ı mahsusa:
          
        
        
          özel virtler,
        
        
          zikirler, sözler.
        
        
          
            evrat:
          
        
        
          virtler, okunması âdet
        
        
          olan dinî dualar.
        
        
          
            fevkinde:
          
        
        
          üstünde.
        
        
          
            hâkezâ:
          
        
        
          böylece, bunun gibi.
        
        
          
            halka-i zikir:
          
        
        
          zikir halkası, zi-
        
        
          kir esnasında daire şeklinde
        
        
          oturma.
        
        
          
            hatme-i ahmediye:
          
        
        
          Peygam-
        
        
          berimiz’in (a.s.m) gösterdiği
        
        
          şekilde okunan belirli zikir ve
        
        
          dualar.
        
        
          
            hatme-i kübra:
          
        
        
          büyük ve ge-
        
        
          
            1.
          
        
        
          Allah her türlü kusur ve noksandan münezzehtir.
        
        
          
            2.
          
        
        
          Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet Allah’a mahsustur.
        
        
          
            3.
          
        
        
          Allah en büyüktür, en yücedir.
        
        
          
            4.
          
        
        
          Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur.