sabık mana ile o ihvan-ı tarikati nazara alıp, o halkanın
        
        
          serzakiri olan zat-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâma
        
        
          müteveccih olup,
        
        
          
            (1)
          
        
        
          $G n
        
        
          ?ƒo
        
        
          °Sn
        
        
          Q Én
        
        
          j n
        
        
          ?r
        
        
          «`n
        
        
          ?n
        
        
          Y m
        
        
          ?n
        
        
          Ón
        
        
          °S p
        
        
          ?r
        
        
          dn
        
        
          G o
        
        
          ?r
        
        
          dn
        
        
          Gn
        
        
          h m
        
        
          In
        
        
          Ón
        
        
          °U p
        
        
          ?r
        
        
          dn
        
        
          G o
        
        
          ?r
        
        
          dn
        
        
          G
        
        
          der di-
        
        
          ye anladım ve hissettim ve hayalen gördüm. demek tes-
        
        
          bihat-ı salâtiyenin çok ehemmiyeti var.
        
        
          İkincisi:
        
        
          otuz birinci ayetin işaretinin beyanında,
        
        
          
            (2)
          
        
        
          Én
        
        
          «r
        
        
          ft
        
        
          ódG n
        
        
          Iƒn
        
        
          «n
        
        
          ër
        
        
          dG n
        
        
          ¿
        
        
          ƒt
        
        
          Ñp
        
        
          ën
        
        
          à°r
        
        
          ùn
        
        
          j
        
        
          bahsinde denilmiş ki: “Bu asrın
        
        
          bir hassası şudur ki: Hayat-ı dünyeviyeyi, hayat-ı bâkiye-
        
        
          ye bilerek tercih ettiriyor. Yani kırılacak bir cam par-
        
        
          çasını bâkî elmaslara bildiği hâlde tercih etmek bir düs-
        
        
          tur hükmüne geçmiş.”
        
        
          Ben bundan çok hayret ediyordum. Bugünlerde ihtar
        
        
          edildi ki, nasıl bir uzv-i insanî hastalansa, yaralansa, sair
        
        
          âzâ vazifelerini kısmen bırakıp onun imdadına koşar; öy-
        
        
          le de, hırs-ı hayat ve hıfzı ve zevk-i hayat ve aşkı taşıyan
        
        
          ve fıtrat-ı insaniyede derc edilen bir cihaz-ı insaniye, çok
        
        
          esbab ile yaralanmış, sair letâifi kendiyle meşgul edip su-
        
        
          kut ettirmeye başlamış; vazife-i hakikîyelerini onlara
        
        
          unutturmaya çalışıyor.
        
        
          Hem, nasıl ki, bir cazibedar sefihane ve sarhoşâne
        
        
          şaşaalı bir eğlence bulunsa, çocuklar ve serseriler gibi
        
        
          büyük makamlarda bulunan insanlar ve mesture hanım-
        
        
          lar dahi o cazibeye kapılıp hakikî vazifelerini tatil ederek
        
        
          iştirak ediyorlar; öyle de, bu asırda hayat-ı insaniye,
        
        
          hususan hayat-ı içtimaiyesi öyle dehşetli, fakat cazibeli ve
        
        
          elîm, fakat meraklı bir vaziyet almış ki, insanın ulvî
        
        
          
            aleyhissalâtü vesselâm:
          
        
        
          ‘salât ve
        
        
          selam onun üzerine olsun’ anla-
        
        
          mında Hz. Muhammed’e dua.
        
        
          
            asır:
          
        
        
          yüzyıl.
        
        
          
            ayet:
          
        
        
          Kur’an’ın her bir cümlesi.
        
        
          
            aza:
          
        
        
          organlar, uzuvlar.
        
        
          
            bâkî:
          
        
        
          ebedî, daimî, sürekli ve ka-
        
        
          lıcı olan.
        
        
          
            beyan:
          
        
        
          açıklama, bildirme, izah.
        
        
          
            cazibe:
          
        
        
          cezp edicilik, çekicilik.
        
        
          
            cazibedar:
          
        
        
          çekici, cazibeli.
        
        
          
            cihaz-ı insaniye:
          
        
        
          insandaki mad-
        
        
          dî ve manevî organlar, cihazlar.
        
        
          
            dehşetli:
          
        
        
          ürkütücü, korkunç.
        
        
          
            derç:
          
        
        
          sokma, içine alma.
        
        
          
            düstur:
          
        
        
          kaide, esas, prensip.
        
        
          
            ehemmiyet:
          
        
        
          önem, değer, kıy-
        
        
          met.
        
        
          
            elîm:
          
        
        
          şiddetli, çok dert ve keder
        
        
          veren.
        
        
          
            elmas:
          
        
        
          çok kıymetli bir mücev-
        
        
          her.
        
        
          
            esbap:
          
        
        
          sebepler, vasıtalar.
        
        
          
            fıtrat-ı insaniye:
          
        
        
          insanın fıtratı,
        
        
          insanın tabiatı, huyu.
        
        
          
            hakikî:
          
        
        
          gerçek.
        
        
          
            hassa:
          
        
        
          bir şeye mahsus olan
        
        
          özellik, nitelik.
        
        
          
            hayalen:
          
        
        
          hayalî bir şekilde.
        
        
          
            hayat-ı bakıye:
          
        
        
          bakî olan, sonsuz
        
        
          hayat, ahiret hayatı.
        
        
          
            hayat-ı dünyeviye:
          
        
        
          dünyaya ait
        
        
          olan hayat.
        
        
          
            hayat-ı içtimaiye:
          
        
        
          sosyal hayat,
        
        
          toplum hayatı.
        
        
          
            hayat-ı insaniye:
          
        
        
          insan hayatı,
        
        
          insana ait olan hayat.
        
        
          
            hırs-ı hayat:
          
        
        
          hayat hırsı, yaşama
        
        
          hırsı.
        
        
          
            hususan:
          
        
        
          bilhassa, özellikle.
        
        
          
            hükmüne:
          
        
        
          yerine, değerine.
        
        
          
            ihtar:
          
        
        
          hatırlatma, uyarı.
        
        
          
            ihvan-ı tarikat:
          
        
        
          tarikat kardeşle-
        
        
          ri, aynı tarikate mensup olan
        
        
          kimseler.
        
        
          
            imdat:
          
        
        
          yardım.
        
        
          
            iştirak:
          
        
        
          katılma, ortak olma.
        
        
          
            kısmen:
          
        
        
          kısmî olarak, bazı yön-
        
        
          den.
        
        
          
            letaif:
          
        
        
          manevî duygular.
        
        
          
            makam:
          
        
        
          yer, mevki.
        
        
          
            mesele:
          
        
        
          önemli konu.
        
        
          
            mesture:
          
        
        
          örtünmüş, örtülü.
        
        
          
            müteveccih:
          
        
        
          bir cihete dö-
        
        
          nen, yönelen.
        
        
          
            nazar:
          
        
        
          bakış, dikkat.
        
        
          
            sabık:
          
        
        
          geçen, önceki.
        
        
          
            sair:
          
        
        
          diğer, başka, öteki.
        
        
          
            sarhoşâne:
          
        
        
          sarhoşçasına.
        
        
          
            sefihâne:
          
        
        
          sefih olan kimseye
        
        
          yakışır yolda, sefihçe.
        
        
          
            serseri:
          
        
        
          gayesiz, hedefsiz;
        
        
          öteden beri başıboş olan.
        
        
          
            serzakir:
          
        
        
          zikredenlerin başı.
        
        
          
            sükût:
          
        
        
          susma, sessiz kalma.
        
        
          
            şaşaa:
          
        
        
          gösteriş, debdebe.
        
        
          
            tesbihat-ı salâtiye:
          
        
        
          namaz
        
        
          tesbihleri, namazla ilgili zikir-
        
        
          ler ve dualar.
        
        
          
            ulvî:
          
        
        
          yüksek, yüce.
        
        
          
            uzv-i insanî:
          
        
        
          insana ait uzuv,
        
        
          insan uzvu.
        
        
          
            vazife:
          
        
        
          görev.
        
        
          
            vazife-i hakikiye:
          
        
        
          hakikî ger-
        
        
          çek vazife.
        
        
          
            vaziyet:
          
        
        
          durum.
        
        
          
            zat-ı ahmediye:
          
        
        
          Hz. Peygam-
        
        
          berin zatı, kişiliği.
        
        
          
            zevk-i hayat:
          
        
        
          hayat zevki,
        
        
          hayat lezzeti.
        
        
          
            1.
          
        
        
          Milyonlar salât ve milyonlar selâm senin üzerine olsun ey Allah’ın Resulü!
        
        
          
            2.
          
        
        
          Onlar dünya hayatını seve seve tercih ederler... (İbrahim Suresi. 3.)
        
        
          
            | 136 | K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası