‡
        
        
          65
        
        
          ·
        
        
          Aziz, Sıddık, Sebatkâr,MetînKardeşlerim!
        
        
          sizin faaliyetiniz ve sebatkârâne çalışmanız,
        
        
          Risale-i
        
        
          Nur
        
        
          dairesinin zembereği hükmünde bizleri ve çok yerle-
        
        
          ri harekete getiriyorsunuz. Allah sizden ebeden razı ol-
        
        
          sun. Bin âmin, âmin.
        
        
          size,
        
        
          Hizbü’l-Kur’ânî’
        
        
          den evvel gönderilen
        
        
          Risale-i
        
        
          Nur
        
        
          ’un virdü’l-azamına ilhak etmek için bir parçayı yaz-
        
        
          dık, bir parçayı da, Yirmi dokuzuncu lem’ada yerini
        
        
          gösterdik. Benim hususî tefekküratım o neviden olduğu
        
        
          cihetle bana ihtar edildi, ben de yazdım.
        
        
          Saniyen:
        
        
          Birkaç gün evvel, size gönderdiğim son mek-
        
        
          tuptaki, hayat-ı dünyeviyenin hayat-ı diniyeye galebe et-
        
        
          mesine dair ikinci meselesi münasebetiyle gayet ince ve
        
        
          kaleme alınmaz bir mana kalbe zahir oldu. Yalnız gayet
        
        
          kısa o manaya bir işaret edeceğim. Şöyle ki:
        
        
          Bu acip asrın hayatperest ehl-i dalâleti aldatan, sarhoş
        
        
          eden, fânîlerden sûrî aldıkları zevki, gayet acı ve elîm ol-
        
        
          duğunu; ve ehl-i imanın ve hidayetin aynı yerde ve o fâ-
        
        
          niyatta bâkiyâne ve ulvî bir zevk bulunduğunu gördüm ve
        
        
          hissettim, fakat ifade edemiyorum.
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ’un müteaddit yerinde nasıl ispat etmiş ki,
        
        
          ehl-i dalâlet için, zaman-ı hâzırdan maada her şey
        
        
          
            acip:
          
        
        
          tuhaf, hayrette bırakan.
        
        
          
            âmin:
          
        
        
          Yâ Rabbi! Öyle olsun, ka-
        
        
          bul eyle!” anlamında duanın so-
        
        
          nunda söylenir.
        
        
          
            asrı:
          
        
        
          yüzyıl.
        
        
          
            bâkiyâne:
          
        
        
          daimî, sonsuz bir şekil-
        
        
          de.
        
        
          
            cihet:
          
        
        
          yön.
        
        
          
            dair:
          
        
        
          alakalı, ilgili.
        
        
          
            ebeden:
          
        
        
          ebedî ve daimî olarak.
        
        
          
            ehl-i dalâlet:
          
        
        
          dalâlet ehli; yoldan
        
        
          çıkanlar, azgın ve sapkın kimse-
        
        
          ler.
        
        
          
            ehl-i iman:
          
        
        
          inananlar, iman sa-
        
        
          hipleri.
        
        
          
            elîm:
          
        
        
          şiddetli, çok dert ve keder
        
        
          veren.
        
        
          
            evvel:
          
        
        
          önce.
        
        
          
            fânî:
          
        
        
          ölümlü, geçici.
        
        
          
            faniyat:
          
        
        
          fanilik, ölümlülük.
        
        
          
            galebe:
          
        
        
          galip gelme, üstünlük.
        
        
          
            gayet:
          
        
        
          son derece.
        
        
          
            hayat-ı diniye:
          
        
        
          dinî hayat.
        
        
          
            hayat-ı dünyeviye:
          
        
        
          dünyaya ait
        
        
          olan hayat.
        
        
          
            hayatperest:
          
        
        
          hayatı tapar dere-
        
        
          cede seven.
        
        
          
            hidayet:
          
        
        
          doğru inanç ve ya-
        
        
          şayış üzere olmak.
        
        
          Hizbü’l-Kur’ânî
        
        
          
            :
          
        
        
          Risale-i Nur-
        
        
          ’ların temelini teşkil eden ve
        
        
          tefsirinin yapıldığı Kur’ân
        
        
          ayetlerinin bir araya toplandı-
        
        
          ğı eser.
        
        
          
            hususî:
          
        
        
          özel.
        
        
          
            hükmünde:
          
        
        
          değerinde, yerin-
        
        
          de.
        
        
          
            ihtar:
          
        
        
          hatırlatma, uyarı.
        
        
          
            ilhak:
          
        
        
          ilâve etme, ekleme,
        
        
          katma.
        
        
          
            ispat:
          
        
        
          doğruyu delillerle gös-
        
        
          terme.
        
        
          
            maada:
          
        
        
          başka, gayri, -den
        
        
          başka.
        
        
          
            mesele:
          
        
        
          önemli konu.
        
        
          
            münasebet:
          
        
        
          vesile, -dan do-
        
        
          layı.
        
        
          
            müteaddit:
          
        
        
          çeşitli, bir çok.
        
        
          
            nevi:
          
        
        
          çeşit, tür.
        
        
          
            razı:
          
        
        
          rıza gösteren, hoşnut
        
        
          olan.
        
        
          
            Risale-i nur:
          
        
        
          Nur Risalesi, Be-
        
        
          diüzzaman Said Nursî’nin
        
        
          eserlerinin adı.
        
        
          
            saniyen:
          
        
        
          ikinci olarak.
        
        
          
            sebatkârane:
          
        
        
          sabır ve sebat
        
        
          ederek.
        
        
          
            sûrî:
          
        
        
          görünüşte olan, şeklî.
        
        
          
            tefekkürat:
          
        
        
          tefekkürler.
        
        
          
            ulvî:
          
        
        
          yüksek, yüce.
        
        
          
            virdü’l-âzam:
          
        
        
          en büyük virt,
        
        
          dua.
        
        
          
            zahir:
          
        
        
          görünen, görünücü.
        
        
          
            zaman-ı hâzır:
          
        
        
          şimdiki za-
        
        
          man.
        
        
          
            zemberek:
          
        
        
          hareketi sağlayan
        
        
          güç kaynağı, hareket yaptıran
        
        
          alet.
        
        
          
            | 138 | K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası