büyük bir nimete ve muvaffakıyete sizin gibi hakikatli ta-
        
        
          lebelerin iştirak ve sa’y ü gayretleriyle mazhariyetim nok-
        
        
          tasında,
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          hesabına ebede kadar iftihar ede-
        
        
          rim.
        
        
          Nur İskeleMemuru Sabri Kardeş!
        
        
          sabri, süleyman ve Hüsrev, üçünüz sohbetinde, be-
        
        
          nim de iki cihette, belki üç cihette iştirakim var.
        
        
          Nur FabrikasıNamSahibiHafızAliKardeş!
        
        
          Fevkalâde mektubun, ehemmiyetsiz şahsiyetim hariç
        
        
          kalmak şartıyla, bana harika göründü. senin, halis ve
        
        
          yüksek dirayetin, terakkide olduğunu gösterdi. Bana, “İş-
        
        
          te çok Abdurrahmanları taşıyan bir Ali” dedirdi.
        
        
          Mustafa’lar, Küçük Ali, Mübarek ve Münev-
        
        
          verKardeşler!
        
        
          Mektubunuz, Büyük Ali’nin mektubu gibi acip bir ha-
        
        
          kikati ifade eder. o hakikat,
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          hakkında hak-
        
        
          tır. Fakat benim haddim değil ki, o hududa gireyim.
        
        
          evet,
        
        
          
            (1)
          
        
        
          n
        
        
          ?«/
        
        
          FBG n
        
        
          ô°r
        
        
          Sp
        
        
          G »/
        
        
          æn
        
        
          H p
        
        
          ABÉ n
        
        
          «p
        
        
          Ñr
        
        
          fn
        
        
          Én
        
        
          c »/
        
        
          às
        
        
          e o
        
        
          G o
        
        
          ABÉ n
        
        
          ª n
        
        
          ? o
        
        
          Y
        
        
          ferman etmiş.
        
        
          gavs-ı Azam Şah-ı geylânî, İmam-ı gazalî, İmam-ı
        
        
          rabbanî gibi hem şahsen, hem vazifeten büyük ve harika
        
        
          zatlar bu hadisi, kıymettar irşadatlarıyla ve eserleriyle
        
        
          fiilen tasdik etmişler. o zamanlar bir cihette ferdiyet
        
        
          zamanı olduğundan, hikmet-i rabbaniye onlar gibi
        
        
          feritleri ve kudsî dâhîleri ümmetin imdadına göndermiş.
        
        
          
            acip:
          
        
        
          tuhaf, hayrette bırakan.
        
        
          
            cihet:
          
        
        
          yön.
        
        
          
            dâhî:
          
        
        
          son derece zeki, anlayışlı,
        
        
          deha sahibi.
        
        
          
            dirayet:
          
        
        
          zekâ, anlayış, incelikleri
        
        
          kavrayış.
        
        
          
            ebed:
          
        
        
          sonsuzluk, daimîlik.
        
        
          
            ehemmiyetsiz:
          
        
        
          önemsiz.
        
        
          
            ferdiyet:
          
        
        
          teklik, birlik, fertlik.
        
        
          
            ferit:
          
        
        
          yüksek, eşsiz bir makama
        
        
          çıkmak.
        
        
          
            ferman:
          
        
        
          emir, buyruk.
        
        
          
            fevkalâde:
          
        
        
          olağanüstü.
        
        
          
            fiilen:
          
        
        
          fiille, davranış ve hareketle.
        
        
          
            Gavs-ı azam:
          
        
        
          en büyük gavs, Ab-
        
        
          dülkadir-i Geylânî Hazretlerinin
        
        
          namı.
        
        
          
            hadis:
          
        
        
          Hz. Muhammed’e (asm) ait
        
        
          söz, emir, fiil veya Hz. Peygambe-
        
        
          rin onayladığı başkasına ait söz, iş
        
        
          veya davranış.
        
        
          
            hâk:
          
        
        
          doğruluk, gerçek, hakikat.
        
        
          
            hakikat:
          
        
        
          gerçek, esas.
        
        
          
            halis:
          
        
        
          samimî, her amelini yalnız
        
        
          Allah rızası için işleyen.
        
        
          
            hariç:
          
        
        
          bir şeyin dışında kalma.
        
        
          
            harika:
          
        
        
          olağanüstü vasıflar taşı-
        
        
          yan ve hayranlık hissi uyandıran.
        
        
          
            hikmet-i Rabbaniye:
          
        
        
          Cenab-ı
        
        
          Hakk’ın terbiye ve idaresinin ga-
        
        
          yeli ve maksatlı olması.
        
        
          
            hudut:
          
        
        
          sınırlar.
        
        
          
            iftihar:
          
        
        
          gurur, övünme.
        
        
          
            imdat:
          
        
        
          yardım.
        
        
          
            irşadat:
          
        
        
          irşatlar, uyarmalar,
        
        
          doğru yolu göstermeler.
        
        
          
            iştirak:
          
        
        
          katılma, ortak olma.
        
        
          
            kıymettar:
          
        
        
          kıymetli, değerli.
        
        
          
            kudsî:
          
        
        
          mukaddes, yüce.
        
        
          
            mazhariyet:
          
        
        
          görünme ve te-
        
        
          zahür yeri olma; nail olma,
        
        
          şereflenme.
        
        
          
            muvaffakıyet:
          
        
        
          başarma, ba-
        
        
          şarılı olma.
        
        
          
            mübarek:
          
        
        
          feyizli, bereketli,
        
        
          kutlu.
        
        
          
            münevver:
          
        
        
          nurlu, ışıklı, par-
        
        
          lak.
        
        
          
            nam:
          
        
        
          ad, isim, lakap.
        
        
          
            nimet:
          
        
        
          lütuf, ihsan, bağış.
        
        
          
            Risale-i nur:
          
        
        
          Nur Risalesi, Be-
        
        
          diüzzaman Said Nursî’nin
        
        
          eserlerinin adı.
        
        
          
            sa’y:
          
        
        
          iş, çalışma, çabalama.
        
        
          
            şahsen:
          
        
        
          şahıs itibarıyla, şahıs-
        
        
          ça, bizzat, kendisi.
        
        
          
            şahsiyet:
          
        
        
          kişilik.
        
        
          
            talebe:
          
        
        
          öğrenci.
        
        
          
            tasdik:
          
        
        
          doğrulama, onayla-
        
        
          ma.
        
        
          
            terakki:
          
        
        
          yükselme, ilerleme.
        
        
          
            ümmet:
          
        
        
          Müslümanların ta-
        
        
          mamı; bütün Müslümanlar.
        
        
          
            vazifeten:
          
        
        
          vazife olarak, vazi-
        
        
          fe ile.
        
        
          
            zat:
          
        
        
          kişi, şahıs.
        
        
          
            1.
          
        
        
          Ümmetimin âlimleri, İsrailoğullarının peygamberleri mesabesindedirler. (Keşfü’l-Hafâ, 2:64.)
        
        
          
            | 20 | K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası