Birincisi:
          
        
        
          kardeşlerim, bu zelzele benim itikadımda
        
        
          “şakk-ı kamer” gibi bir mu’cize-i kur’ân’dır; en müte-
        
        
          merridi dahi tasdike mecbur eder bir vaziyete girdi.
        
        
          
            İkincisi:
          
        
        
          eski zamandan beri hiçbir cemaat, risale-i
        
        
          nur’un şakirtleri kadar hak ve hakikat mesleğinde pek
        
        
          çok iş görmekle beraber, pek az zahmetle kurtulmamış-
        
        
          lar. Bizim hizmetimizin ondan birini yapanlar, zahmeti-
        
        
          mizin on mislini çekmişler. demek biz, daima “şükür ve
        
        
          elhamdülillâh” dedirten bir hâldeyiz.
        
        
          
            Üçüncüsü:
          
        
        
          Ben gönderilen risaleleri mütalâa ettim.
        
        
          Bir kısım hakikatleri mükerrer gördüm. Makam münase-
        
        
          betiyle tekrar edilmiş. Benim arzu ve belki ihtiyarım ol-
        
        
          madan niçin böyle olmuş, kuvve-i hafızama gelen nis-
        
        
          yandan sıkıldım. Birden şiddetli bir ihtar ile, “on doku-
        
        
          zuncu sözün ahirine bak” denildi. Baktım, risalet-i Ah-
        
        
          mediyenin
        
        
          (
        
        
          AsM
        
        
          )
        
        
          mu’cize-i kur’âniyesinde tekraratının
        
        
          çok güzel hikmetleri, tam tefsiri olan
        
        
          Risaletü’n-Nur
        
        
          ’da
        
        
          tamamıyla tezahür etmiş. o tekrarat, o hikmetler için
        
        
          tam yerinde ve münasip ve lâzım olmuş.
        
        
          Hem lütfi, hem Abdurrahman, hem Hafız Ali hük-
        
        
          münde küçük Ali sizin namınıza da Yirmi dokuzuncu
        
        
          lem’a-i Arabiyenin tefsir ve tercümesini istemiş. Benim
        
        
          şimdi onun ile meşgul olmaya ne vaktim var ve ne de hâ-
        
        
          lim müsaade eder. İnşaallah, ileride
        
        
          Risaletü’n-Nur
        
        
          ’un
        
        
          başka bir şakirdi o vazifeyi yapacak.
        
        
          Hem Yirminci Mektup ile otuz İkinci söz bir derece
        
        
          o lem’ayı izah ederler. Hazret-i Ali
        
        
          (
        
        
          rA
        
        
          )
        
        
          iki defa
        
        
          
            K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası
          
        
        
          
            | 29 |
          
        
        
          
            mütalâa:
          
        
        
          bir şeyi etraflıca düşün-
        
        
          me, tetkik etme.
        
        
          
            mütemerrit:
          
        
        
          temerrüt eden,
        
        
          inatçı, kötü fiilinde inatlaşan.
        
        
          
            nam:
          
        
        
          ad, yerine.
        
        
          
            nisyan:
          
        
        
          unutma, unutuş.
        
        
          
            Risale-i nur:
          
        
        
          Nur Risalesi, Bediüz-
        
        
          zaman Said Nursî’nin eserlerinin
        
        
          adı.
        
        
          
            risalet-i ahmediye:
          
        
        
          Peygamber
        
        
          Efendimizin (asm) peygamberliği.
        
        
          
            Risaletü’n-nur:
          
        
        
          Nur Risalesi, Be-
        
        
          diüzzaman Said Nursî’nin eserleri-
        
        
          nin adı.
        
        
          
            şakirt:
          
        
        
          talebe, öğrenci.
        
        
          
            şakk-ı kamer:
          
        
        
          ayın ikiye bölün-
        
        
          mesi; Hz. Muhammed’in (asm) Ce-
        
        
          nab-ı Hakkın izniyle, bir parmak
        
        
          işaretiyle ayı ikiye bölmesi sure-
        
        
          tiyle gösterdiği büyük mu’cize.
        
        
          
            şükür:
          
        
        
          Allah’ın nimetlerine karşı
        
        
          memnunluk gösterme, gerek dil
        
        
          ile gerekse hal ile Allah’ı hamd
        
        
          etme.
        
        
          
            tasdik:
          
        
        
          doğrulama, onaylama.
        
        
          
            tefsir:
          
        
        
          Kur’ân’ın mana bakımın-
        
        
          dan izahı, açıklaması.
        
        
          
            tekrarat:
          
        
        
          tekrarlar.
        
        
          
            tezahür:
          
        
        
          görünme, belirme, orta-
        
        
          ya çıkma.
        
        
          
            vazife:
          
        
        
          görev.
        
        
          
            vaziyet:
          
        
        
          durum.
        
        
          
            zelzele:
          
        
        
          yer sarsıntısı, deprem.
        
        
          
            ahir:
          
        
        
          son.
        
        
          
            cemaat:
          
        
        
          topluluk, aralarında
        
        
          çeşitli bağlar bulunan insanlar
        
        
          topluluğu.
        
        
          
            elhamdülillâh:
          
        
        
          Allah’a hamd
        
        
          olsun, Allah’a şükür.
        
        
          
            hâk:
          
        
        
          doğruluk, gerçek, haki-
        
        
          kat.
        
        
          
            hakikat:
          
        
        
          gerçek, bir şeyin as-
        
        
          lı, esası.
        
        
          
            hikmet:
          
        
        
          İlahî gaye, gizli se-
        
        
          bep, fayda.
        
        
          
            hükmünde:
          
        
        
          değerinde, yerin-
        
        
          de.
        
        
          
            ihtar:
          
        
        
          hatırlatma, uyarı.
        
        
          
            ihtiyar:
          
        
        
          irade, tercih; kendi is-
        
        
          tek ve arzularına göre hare-
        
        
          ket etme.
        
        
          
            inşaallah:
          
        
        
          ‘Allah izin verirse’
        
        
          manasında kullanılan bir dua.
        
        
          
            itikat:
          
        
        
          inanç, iman.
        
        
          
            izah:
          
        
        
          açıklama, ayrıntıları ile
        
        
          anlatma.
        
        
          
            kuvve-i hafıza:
          
        
        
          hafıza gücü.
        
        
          
            lem’a:
          
        
        
          parıltı.
        
        
          
            lem’a-i arabiye:
          
        
        
          Arapça ya-
        
        
          zılmış olan lem’a.
        
        
          
            makam:
          
        
        
          yer, mevki.
        
        
          
            meslek:
          
        
        
          gidiş, tutulan yol, sis-
        
        
          tem.
        
        
          
            misil:
          
        
        
          kat; eş.
        
        
          
            mu’cize-i Kur’ân:
          
        
        
          Kur’ân’ın
        
        
          mu’cizesi.
        
        
          
            mu’cize-i Kur’âniye:
          
        
        
          Kur’ân’a
        
        
          ait mu’cize.
        
        
          
            mükerrer:
          
        
        
          tekrarlanmış, tek-
        
        
          rar olunmuş.
        
        
          
            münasebet:
          
        
        
          vesile, -dan do-
        
        
          layı.
        
        
          
            münasip:
          
        
        
          uygun.
        
        
          
            müsaade:
          
        
        
          izin; elverişli, uy-
        
        
          gun olma durumu.