‡
        
        
          5
        
        
          ·
        
        
          Bir suale cevap olarak yazdığım bir fıkrayı, size de fay-
        
        
          dası olur ihtimaliyle beyan ediyorum:
        
        
          evliya divanlarını ve ulemanın kitaplarını çok mütalâa
        
        
          eden bir kısım zatlar taraflarından soruldu:
        
        
          “
        
        
          Risaletü’n-Nur
        
        
          ’un verdiği zevk ve şevk ve iman ve
        
        
          iz’an onlardan çok kuvvetli olmasının sebebi nedir?”
        
        
          El cevap
        
        
          : eski mübarek zatların ekserî divanları ve
        
        
          ulemanın bir kısım risaleleri imanın ve marifetin netice-
        
        
          lerinden ve meyvelerinden ve feyizlerinden bahsederler.
        
        
          onların zamanlarında imanın esasatına ve köklerine hü-
        
        
          cum yoktu ve erkân-ı iman sarsılmıyordu. Şimdi ise kök-
        
        
          lerine ve erkânına şiddetli ve cemaatli bir surette taarruz
        
        
          var. o divanlar ve risalelerin çoğu has mü’minlere ve
        
        
          fertlere hitap ederler; bu zamanın dehşetli taarruzunu
        
        
          defedemiyorlar.
        
        
          risaletü’n-nur
        
        
          ise, Kur’ân’ın bir manevî mu’cizesi ola-
        
        
          rak, imanın esasatını kurtarıyor. Ve mevcut imandan is-
        
        
          tifade cihetine değil, belki çok deliller ve parlak bürhan-
        
        
          larla imanın ispatına ve tahkikine ve muhafazasına ve şü-
        
        
          behattan kurtarmasına hizmet ettiğinden, herkese bu za-
        
        
          manda ekmek gibi, ilâç gibi lüzumu var olduğunu dikkat-
        
        
          le bakanlar hükmediyorlar.
        
        
          o divanlar derler ki: “Velî ol, gör; makamata çık, bak,
        
        
          nurları, feyizleri al.”
        
        
          
            K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası
          
        
        
          
            | 27 |
          
        
        
          sonuncusu.
        
        
          
            makamat:
          
        
        
          makamlar.
        
        
          
            manevî:
          
        
        
          manaya ait, maddî ol-
        
        
          mayan.
        
        
          
            marifet:
          
        
        
          bilme, derin bilgi.
        
        
          
            mu’cize:
          
        
        
          benzerini yapmaktan
        
        
          insanların aciz kaldığı şey.
        
        
          
            muhafaza:
          
        
        
          koruma.
        
        
          
            mübarek:
          
        
        
          feyizli, bereketli, kutlu.
        
        
          
            mü’min:
          
        
        
          iman eden, inanan.
        
        
          
            mütalâa:
          
        
        
          bir şeyi etraflıca düşün-
        
        
          me, tetkik etme.
        
        
          
            nur:
          
        
        
          aydınlık, parıltı, ışık.
        
        
          
            Risaletü’n-nur:
          
        
        
          Nur Risalesi, Be-
        
        
          diüzzaman Said Nursî’nin eserleri-
        
        
          nin adı.
        
        
          
            sual:
          
        
        
          soru.
        
        
          
            suret:
          
        
        
          biçim, şekil, tarz.
        
        
          
            şevk:
          
        
        
          keyif, neşe, sevinç.
        
        
          
            şübehat:
          
        
        
          şüpheler.
        
        
          
            taarruz:
          
        
        
          bir şeyin ve kimsenin
        
        
          üzerine şiddetle saldırma.
        
        
          
            taarruz:
          
        
        
          saldırma, sataşma, iliş-
        
        
          me.
        
        
          
            tahkik:
          
        
        
          doğru olup olmadığını
        
        
          araştırmak, inandığı şeylerin aslı-
        
        
          nı, esasını bilerek inanma.
        
        
          
            ulema:
          
        
        
          âlimler, bilginler, ilim sa-
        
        
          hipleri.
        
        
          
            velî:
          
        
        
          Allah’ın sevgisine, himayesi-
        
        
          ne kavuşmuş, ermiş kimseler, Al-
        
        
          lah dostu, evliya.
        
        
          
            zat:
          
        
        
          kişi, şahıs.
        
        
          
            beyan:
          
        
        
          bildirme, açıklama,
        
        
          söyleme.
        
        
          
            bürhan:
          
        
        
          delil, ispat, hüccet.
        
        
          
            cemaat:
          
        
        
          topluluk, aralarında
        
        
          çeşitli bağlar bulunan insanlar
        
        
          topluluğu.
        
        
          
            cihet:
          
        
        
          yön.
        
        
          
            def:
          
        
        
          mâni olma, kovma, orta-
        
        
          dan kaldırma.
        
        
          
            dehşetli:
          
        
        
          ürkütücü, korkunç.
        
        
          
            delil:
          
        
        
          bir davayı ispata yara-
        
        
          yan şey, bürhan.
        
        
          
            divan:
          
        
        
          eskiden yaşamış şair-
        
        
          leriin şiirlerinin toplandığı ki-
        
        
          tap.
        
        
          
            ekserî:
          
        
        
          çoğu kısmı.
        
        
          
            elcevap:
          
        
        
          cevap olarak.
        
        
          
            erkân:
          
        
        
          rükünler, esaslar.
        
        
          
            erkân-ı iman:
          
        
        
          iman esasları.
        
        
          
            esasat:
          
        
        
          esaslar, kökler, te-
        
        
          meller.
        
        
          
            evliya:
          
        
        
          velîler, Allah dostları.
        
        
          
            faide:
          
        
        
          fayda, yarar.
        
        
          
            feyiz:
          
        
        
          Allah’ın kuluna bağışla-
        
        
          dığı, bolluk, bereket, ihsan.
        
        
          
            fıkra:
          
        
        
          kısım, fasıl, bölüm.
        
        
          
            hitap:
          
        
        
          söz söyleme, topluluğa
        
        
          veya birisine karşı konuşma.
        
        
          
            hücum:
          
        
        
          saldırma.
        
        
          
            hükmetme:
          
        
        
          karar vermek,
        
        
          inanca varmak.
        
        
          
            ihtimal:
          
        
        
          olabilirlik.
        
        
          
            iman:
          
        
        
          inanç, itikat.
        
        
          
            ispat:
          
        
        
          delil göstererek iddiayı
        
        
          sağlamlaştırma.
        
        
          
            istifade:
          
        
        
          faydalanma, yarar-
        
        
          lanma.
        
        
          
            iz’an:
          
        
        
          basiret, anlayış, kavra-
        
        
          yış, akıl, zekâ.
        
        
          
            Kur’ân:
          
        
        
          Allah tarafından va-
        
        
          hiy yoluyla Hz. Muhammed’e
        
        
          indirilmiş, semavî kitapların