ey arkadaş! Şimdi hayali baştan çıkar, aklı kafaya geçir.
        
        
          evvelki iki yolun mağdûb ve dâllîn yolu; hatarları pek-
        
        
          çoktur, kıştır daim güz, yazı.
        
        
          Yüzde biri kurtulur: eflâtun, sokrat gibi. üçüncü yol se-
        
        
          hildir, hem karib-i müstakimdir. zaif, kavi müsavi;
        
        
          herkes o yoldan gider. en rahatı budur ki: Şehit ol-
        
        
          mak, ya gazi.
        
        
          İşte neticeye gireriz. evet, deha-i fennî; evvelki iki yoldur
        
        
          ona meslek ve mezhep. Fakat hüdâ-i kur’ânî, üçüncü
        
        
          yoldur. onun sırat-ı müstakimi, isal eder o bizi.
        
        
          r
        
        
          ºp
        
        
          ¡r
        
        
          `«n
        
        
          ?n
        
        
          Y n
        
        
          âr
        
        
          ªn
        
        
          ©r
        
        
          fn
        
        
          G n
        
        
          øj/
        
        
          òs
        
        
          dG n
        
        
          •Gn
        
        
          öp
        
        
          U @ n
        
        
          º«/
        
        
          ?n
        
        
          àr
        
        
          °ùo
        
        
          Ÿr
        
        
          G n
        
        
          •Gn
        
        
          öu
        
        
          üdG Én
        
        
          fp
        
        
          ór
        
        
          gp
        
        
          G{ -n
        
        
          G
        
        
          
            (1)
          
        
        
          n
        
        
          Ú/
        
        
          e'
        
        
          G zn
        
        
          Ú
        
        
          u
        
        
          `dBɰs
        
        
          †dGn
        
        
          ’n
        
        
          h r
        
        
          ºp
        
        
          ¡r
        
        
          «n
        
        
          ?n
        
        
          Y p
        
        
          ܃o
        
        
          °†r
        
        
          ¨n
        
        
          Ÿr
        
        
          G p
        
        
          ôr
        
        
          «n
        
        
          Z
        
        
          é®è
        
        
          HAK‹KÎ BÜTÜN ELEM DALÂLETTE, BÜTÜN LEZZET ‹MANDADIR
        
        
          Hayal Libasını Giymiş Muazzam Bir Hakikat
        
        
          ey yoldaş-ı hüşdar! sırat-ı müstakimin o meslek-i nuranî,
        
        
          mağdub ve dâllînin o tarik-ı zulmanî, tam farklarını
        
        
          görmek eğer istersen, ey aziz!
        
        
          gel, vehmini ele al, hayal üstüne de bin. Şimdi seninle
        
        
          gideriz zulümat-ı ademe. o mezar-ı ekberi, o şehr-i
        
        
          püremvatı bir ziyaret ederiz.
        
        
          Bir kadîr-i ezelî, kendi dest-i kudretle bu zulümat-ı kıt’a-
        
        
          dan bizi tuttu çıkardı, bu vücuda bindirdi, gönderdi şu
        
        
          dünyaya, şu şehr-i bîlezaiz.
        
        
          
            K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası
          
        
        
          
            | 231 |
          
        
        
          
            karib-i müstakim:
          
        
        
          doğru ve sağ-
        
        
          lamlığa en yakın.
        
        
          
            kavi:
          
        
        
          kuvvetli, güçlü.
        
        
          
            libas:
          
        
        
          elbise.
        
        
          
            mağdûb:
          
        
        
          Allah’ın gazabına uğra-
        
        
          yanlar, lâyık olanlar.
        
        
          
            meslek:
          
        
        
          gidiş, tutulan yol, sistem.
        
        
          
            meslek-i nuranî:
          
        
        
          aydınlık yol, nu-
        
        
          rani meslek.
        
        
          
            mezar-ı ekber:
          
        
        
          çok büyük me-
        
        
          zar.
        
        
          
            mezhep:
          
        
        
          gidilen, tutulan, takip
        
        
          edilen yol.
        
        
          
            muazzam:
          
        
        
          çok büyük, ulu, yüce.
        
        
          
            müsavi:
          
        
        
          eşit.
        
        
          
            sehil:
          
        
        
          kolay.
        
        
          
            sırat-ı müstakim:
          
        
        
          hak yol, Al-
        
        
          lah’ın gösterdiği hidayet yolu.
        
        
          
            şehit:
          
        
        
          Allah’ın ve yüce dininin
        
        
          adını yüceltme uğrunda canını fe-
        
        
          da ederek savaşta vurulup ölen
        
        
          Müslüman.
        
        
          
            şehr-i bîlezaiz:
          
        
        
          lezzetten mah-
        
        
          rum şehir, tadı kaçmış şehir.
        
        
          
            şehr-i püremvat:
          
        
        
          kabristan, me-
        
        
          zarlık.
        
        
          
            tarik-ı zulmanî:
          
        
        
          karanlık yol.
        
        
          
            vehim:
          
        
        
          zan, şüphe, yanlış ve
        
        
          esassız düşünce.
        
        
          
            yoldaş-ı hüşdar:
          
        
        
          akıllı, mantıklı
        
        
          yoldaş.
        
        
          
            zaif:
          
        
        
          zayıf.
        
        
          
            zulümat-ı adem:
          
        
        
          yokluk ve hiçlik
        
        
          karanlıkları.
        
        
          
            zulümat-ı kıta:
          
        
        
          koyu karanlıklar.
        
        
          
            aziz:
          
        
        
          izzetli, muhterem, say-
        
        
          gın.
        
        
          
            daim:
          
        
        
          devam eden, devamlı,
        
        
          sürekli.
        
        
          
            dalâlet:
          
        
        
          iman ve İslamiyetten
        
        
          ayrılmak, azmak.
        
        
          
            dâllîn:
          
        
        
          doğru yolu şaşırmış,
        
        
          günaha girmiş olanlar.
        
        
          
            deha-i fennî:
          
        
        
          fen ilimlerinin
        
        
          dehası.
        
        
          
            dest-i kudret:
          
        
        
          Allah’ın ezelî
        
        
          gücünün eli.
        
        
          
            elem:
          
        
        
          dert, üzüntü, maddî-
        
        
          manevî ıztırap.
        
        
          
            evvel:
          
        
        
          önce.
        
        
          
            evvelki:
          
        
        
          önceki.
        
        
          
            güz:
          
        
        
          sonbahar.
        
        
          
            hakikat:
          
        
        
          gerçek.
        
        
          
            hakikî:
          
        
        
          gerçek.
        
        
          
            hatar:
          
        
        
          tehlike.
        
        
          
            hüdâ-i Kur’ânî:
          
        
        
          Kur’ân’ın gös-
        
        
          terdiği doğru yol.
        
        
          
            iman:
          
        
        
          inanç, itikat.
        
        
          
            isal:
          
        
        
          ulaştırma, eriştirme.
        
        
          
            Kadîr-i Ezelî:
          
        
        
          her şeye gücü
        
        
          yeten, varlığının evveli olma-
        
        
          yan, Allah.
        
        
          
            1.
          
        
        
          Allah’ım, “Bizi doğru yola ilet. (Fatiha Suresi: 6.) • Kendilerine nimet ve ihsanda bulunduğun
        
        
          peygamberlerinin ve onlara tâbi olan salih kullarının yoluna ilet, azabına uğrayanların ve
        
        
          sapıtmış olanların yoluna değil.” (Fatiha Suresi: 7.) Âmin.