Risale-i Nur
        
        
          ’a sahip değildir. o eser, onun hüneri ola-
        
        
          maz. Ve onunla iftihar edemez. Belki, doğrudan doğru-
        
        
          ya kur’ân-ı Hakîm’in bu zamanda bir mu’cize-i manevi-
        
        
          yesi, rahmet-i İlâhiye tarafından ihsan edilmiştir. o
        
        
          adam, binler arkadaşıyla beraber o hediye-i kur’âniyeye
        
        
          el atmışlar. Her nasılsa birinci tercümanlık vazifesi ona
        
        
          düşmüş. onun fikri ve ilmi ve zekâsının eseri olmadığına
        
        
          delil,
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ’un öyle parçaları var ki, bazı altı saat-
        
        
          te, bazı iki saatte, bazı bir saatte, bazı on dakikada yazı-
        
        
          lan risaleler var. Ben yeminle temin ediyorum ki, eski
        
        
          said’in kuvve-i hafızası beraber olmak şartıyla, o on da-
        
        
          kikalık işi, on saatte fikrimle yapamıyorum, o bir saatlik
        
        
          risaleyi, iki gün, istidadımla, zihnimle yapamıyorum. Ve
        
        
          o altı saatlik risale olan otuzuncu sözü, ne ben, ne de
        
        
          en müdakkik dindar feylesoflar altı günde o tahkikatı ya-
        
        
          pamaz. Ve hakeza…
        
        
          demek, biz müflis olduğumuz hâlde, gayet zengin bir
        
        
          mücevherat dükkânının dellâlı ve birer hizmetçisi olmu-
        
        
          şuz.
        
        
          Cenab-ı Hak, fazl ve keremiyle bu hizmette halisâne,
        
        
          muhlisâne bizi ve umum risale-i nur Şakirtlerini daim
        
        
          muvaffak eylesin, âmin.
        
        
          Said Nursî
        
        
          ì®í
        
        
          
            K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası
          
        
        
          
            | 227 |
          
        
        
          
            müflis:
          
        
        
          iflas etmiş, her şeyini kay-
        
        
          betmiş.
        
        
          
            rahmet-i ilâhîye:
          
        
        
          Allah’ın sonsuz
        
        
          rahmeti, İlâhî rahmet.
        
        
          
            Risale-i nur:
          
        
        
          Nur Risalesi, Bediüz-
        
        
          zaman Said Nursî’nin eserlerinin
        
        
          adı.
        
        
          
            şakirt:
          
        
        
          talebe, öğrenci.
        
        
          
            tahkikat:
          
        
        
          araştırmalar, soruştur-
        
        
          malar.
        
        
          
            temin:
          
        
        
          şüpheyi giderme, sağlam-
        
        
          laştırma.
        
        
          
            umum:
          
        
        
          bütün.
        
        
          
            vazife:
          
        
        
          görev.
        
        
          
            âmin:
          
        
        
          Yâ Rabbi! Öyle olsun,
        
        
          kabul eyle!” anlamında dua-
        
        
          nın sonunda söylenir.
        
        
          
            daim:
          
        
        
          devam eden, devamlı,
        
        
          sürekli.
        
        
          
            delil:
          
        
        
          bir davayı ispata yara-
        
        
          yan şey, burhan.
        
        
          
            dellâl:
          
        
        
          ilan eden, bir haberi
        
        
          duyurmak için yüksek sesle
        
        
          bağırarak dolaşan kimse.
        
        
          
            dindar:
          
        
        
          dinin emirlerini yeri-
        
        
          ne getiren.
        
        
          
            fazl:
          
        
        
          iyi ahlâk, olgunluk, ilim
        
        
          ve irfan sahibi oluş.
        
        
          
            feylesof:
          
        
        
          sapık fikirli, felsefe
        
        
          ile uğraşan.
        
        
          
            gayet:
          
        
        
          son derece.
        
        
          
            hakeza:
          
        
        
          böylece, bunun gibi.
        
        
          
            halisâne:
          
        
        
          temiz kalplilikle, sa-
        
        
          mimî bir şekilde, sırf Allah rı-
        
        
          zasını gözeterek.
        
        
          
            hediye-i Kur’âniye:
          
        
        
          Kur’ân’ın
        
        
          hediyesi.
        
        
          
            iftihar:
          
        
        
          gurur, övünme.
        
        
          
            ihsan:
          
        
        
          bağışlama, ikram et-
        
        
          me, lütuf.
        
        
          
            istidat:
          
        
        
          kabiliyet, yetenek.
        
        
          
            kerem:
          
        
        
          cömertlik, lütuf, ih-
        
        
          san, bağış.
        
        
          
            Kur’ân-ı hakîm:
          
        
        
          her ayet ve
        
        
          suresinde sayısız hikmet ve
        
        
          faydalar bulunan Kur’ân.
        
        
          
            kuvve-i hafıza:
          
        
        
          hafıza gücü.
        
        
          
            mu’cize-i maneviye:
          
        
        
          manevî
        
        
          mucize.
        
        
          
            muhlisâne:
          
        
        
          ihlaslı bir şekilde,
        
        
          samimî olarak, içten gelerek,
        
        
          dostlukla.
        
        
          
            muvaffak:
          
        
        
          başarmış, başarılı.
        
        
          
            mücevherat:
          
        
        
          mücevherler.
        
        
          
            müdakkik:
          
        
        
          tetkik eden, ince-
        
        
          den inceye araştıran.