olduğu için genç, ihtiyar fark etmeyerek, her vakit ecel
        
        
          cellâdı başını kesmek için gelebilir.
        
        
          Eğer o zehirli bal hükmünde olan hevesat-ı gayrimeş-
        
        
          ruayı terk edip, tılsım-ı Kur’ânî olan iman ve feraizi elde
        
        
          etmekle ve fevkalâde mukadderat-ı beşer piyangosun-
        
        
          dan çıkan saadet-i ebediye hazinesi biletini alacağına,
        
        
          yüz yirmi dört bin enbiya aleyhimüsselâm ile beraber
        
        
          had ve hesaba gelmeyen ehl-i velâyet ve ehl-i hakikat ve
        
        
          ehl-i tahkik müttefikan haber veriyorlar ve âsârını göste-
        
        
          riyorlar.
        
        
          elhâsıl, gençlik gidecek… sefahatte gitmiş ise, hem
        
        
          dünyada, hem ahirette binler belâ ve elemler netice ver-
        
        
          diğini ve öyle gençler ekseriyetle suiistimal ile, israfat ile
        
        
          gelen evhamlı hastalıkla hastahanelere veya taşkınlıkla-
        
        
          rıyla hapishanelere veya sefalethanelere veya manevî
        
        
          elemlerden gelen sıkıntılarla meyhanelere düşeceklerini
        
        
          anlamak isterseniz, hastahanelerden ve hapishanelerden
        
        
          ve kabristanlardan sorunuz. elbette hastahanelerin ekse-
        
        
          riyetle lisan-ı hâlinden, gençlik saikasıyla israfat ve suiis-
        
        
          timalden gelen hastalıktan eninler, eyvahlar cevabını işit-
        
        
          tiğiniz gibi; hapishanelerden dahi ekseriyetle gençlik sai-
        
        
          kasıyla gayrimeşru dairedeki harekâtın tokatlarını yiyen
        
        
          bedbaht gençlerin teessüfatını işiteceksiniz. Ve kabris-
        
        
          tanda mütemadiyen oraya girenler için kapıları açılıp ka-
        
        
          panan o âlem-i berzahta, ehl-i keşfe’l-kuburun müşahe-
        
        
          desiyle ve bütün ehl-i hakikatin tasdikıyla ve şahadetle-
        
        
          riyle, ekser azaplar gençlik suiistimalâtının neticesi oldu-
        
        
          ğunu bileceksiniz.
        
        
          
            K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası
          
        
        
          
            | 221 |
          
        
        
          
            evham:
          
        
        
          vehimler, zanlar, kurun-
        
        
          tular.
        
        
          
            feraiz:
          
        
        
          farzlar.
        
        
          
            fevkalâde:
          
        
        
          olağanüstü.
        
        
          
            gayrimeşru:
          
        
        
          meşru olmayan, di-
        
        
          ne aykırı, kanunsuz.
        
        
          
            had ve hesaba gelmeme:
          
        
        
          sayısız
        
        
          ve sınırsız olma.
        
        
          
            harekât:
          
        
        
          hareketler, davranışlar.
        
        
          
            hevesat-ı gayrimeşrua:
          
        
        
          gayri-
        
        
          meşru hevesler, haram olan arzu
        
        
          ve istekler.
        
        
          
            hükmünde:
          
        
        
          değerinde, yerinde.
        
        
          
            iman:
          
        
        
          inanç, itikat.
        
        
          
            israfat:
          
        
        
          israflar, lüzumsuz yere
        
        
          harcamalar.
        
        
          
            kabristan:
          
        
        
          mezarlık.
        
        
          
            lisan-ı hâl:
          
        
        
          hâl dili, bir şeyin duru-
        
        
          şu ve görünüşü ile bir mana ifade
        
        
          etmesi.
        
        
          
            manevî:
          
        
        
          manaya ait, maddî ol-
        
        
          mayan.
        
        
          
            meyhâne:
          
        
        
          içki satılan ve içilen
        
        
          yer.
        
        
          
            mukadderat-ı beşer:
          
        
        
          insanların
        
        
          başına gelen ve gelecek olan hâ-
        
        
          diseler.
        
        
          
            müşahede:
          
        
        
          gözlem.
        
        
          
            mütemadiyen:
          
        
        
          sürekli olarak,
        
        
          devamlı.
        
        
          
            müttefikan:
          
        
        
          ittifak ederek, hep
        
        
          beraber, birlikte.
        
        
          
            netice:
          
        
        
          sonuç.
        
        
          
            saadet-i ebediye:
          
        
        
          sonu olmayan,
        
        
          sonsuz mutluluk.
        
        
          
            saika:
          
        
        
          sevk eden, sürükleyen, se-
        
        
          bep olan.
        
        
          
            sefahet:
          
        
        
          zevk, eğlence ve yasak
        
        
          şeylere düşkünlük, sefihlik.
        
        
          
            sefalethane:
          
        
        
          sefalet yeri.
        
        
          
            suiistimal:
          
        
        
          bir şeyi kötüye kul-
        
        
          lanma.
        
        
          
            suiistimalât:
          
        
        
          kötü kullanmalar.
        
        
          
            şahadet:
          
        
        
          şahit olma, şahitlik, ta-
        
        
          nıklık.
        
        
          
            tasdik:
          
        
        
          doğrulama, onaylama.
        
        
          
            teessüfât:
          
        
        
          teessüfler, eseflenme-
        
        
          ler, üzülmeler.
        
        
          
            tılsım-ı Kur’ânî:
          
        
        
          Kur’ân’a ait tıl-
        
        
          sım; Kur’ân’ın gayet tesirli, derin
        
        
          hakikatleri, sırları.
        
        
          
            ahiret:
          
        
        
          dünya hayatından
        
        
          sonra başlayıp ebediyen de-
        
        
          vam edecek olan ikinci hayat.
        
        
          
            âlem-i berzah:
          
        
        
          ruhların kıya-
        
        
          mete kadar kalacakları âlem;
        
        
          kabir âlemi.
        
        
          
            aleyhimüsselam:
          
        
        
          Allah’ın se-
        
        
          lamı onların üzerine olsun.
        
        
          
            alhâsıl:
          
        
        
          hasılı, netice itibariy-
        
        
          le, kısaca.
        
        
          
            asar:
          
        
        
          eserler.
        
        
          
            azap:
          
        
        
          günahlara karşı çekile-
        
        
          cek ceza, eziyet, işkence.
        
        
          
            bedbaht:
          
        
        
          bahtsız, talihsiz, za-
        
        
          vallı.
        
        
          
            belâ:
          
        
        
          musibet, sıkıntı.
        
        
          
            cellât:
          
        
        
          idama mahkûm olan-
        
        
          ların hükümlerini infaz etme-
        
        
          ye vazifeli olan adam.
        
        
          
            ecel:
          
        
        
          her canlının Allah tara-
        
        
          fından takdir edilen ölüm
        
        
          vakti.
        
        
          
            ehl-i hakikat:
          
        
        
          hakikati arzu-
        
        
          layanlar, gerçeği bulup onun
        
        
          peşinden gidenler; Allah ada-
        
        
          mı.
        
        
          
            ehl-i keşfe’l-kubur:
          
        
        
          kabirde-
        
        
          ki ölülerin hallerini keşfedip
        
        
          doğru olarak haber veren ev-
        
        
          liya.
        
        
          
            ehl-i velâyet:
          
        
        
          velî olanlar;
        
        
          erenler, Allah’ın dostluğunu
        
        
          kazananlar, velîlik sıfatını ta-
        
        
          şıyanlar.
        
        
          
            ekser:
          
        
        
          pek çok.
        
        
          
            ekseriyetle:
          
        
        
          daha ziyadesiy-
        
        
          le, çoklukla, çoğunlukla.
        
        
          
            elem:
          
        
        
          dert, üzüntü, maddî-
        
        
          manevî ıztırap.
        
        
          
            enbiya:
          
        
        
          nebiler, peygamber-
        
        
          ler.
        
        
          
            enin:
          
        
        
          inilti, inleme, inleyiş.