her şeye bakabilir. Ve madem ulema-i İslâmın ittifakıyla
        
        
          ayetlerin mana-i sarihinden başka işarî ve remzî ve zımnî
        
        
          müteaddit tabakalarda manaları vardır. Ve madem
        
        
          
            (1)
          
        
        
          Gƒo
        
        
          æn
        
        
          e'
        
        
          G n
        
        
          øj/
        
        
          òs
        
        
          dG É¡ t
        
        
          `jn
        
        
          G BÉn
        
        
          j
        
        
          gibi hitaplarda her asır gibi, bu asırda-
        
        
          ki ehl-i iman, Asr-ı saadetteki mü’minler gibi dahildir; ve
        
        
          madem İslâmiyet noktasında bu asır gayet ehemmiyetli ve
        
        
          dehşetlidir. kur’ân ve hadis ihbar-ı gaybî ile, ehl-i imanı
        
        
          onun fitnesinden sakınmak için şiddetle haber vermiş. Ve
        
        
          madem hesab-ı cifrî ve ebcedî ve riyazî eskiden beri sağ-
        
        
          lam bir düsturdur ve kuvvetli bir emare olabilir. Ve madem
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ve tercümanı ve Şakirtleri iman ve kur’ân
        
        
          hizmetinde parlak ve tesirli vazifeleri gayet ehemmiyet
        
        
          kesb etmiştir. Ve madem bu büyük ayet, hesab-ı cifirle bu
        
        
          asra ve iki harb-i umumîye bakar; eski harbin patlaması-
        
        
          na ve
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ’un zuhuruna tevafuk ettiği gibi, manen
        
        
          de gösterir. elbette mezkûr hakikatlere ve kuvvetli karine-
        
        
          lere binaen, bilâtereddüt hükmederiz ki,
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ’un
        
        
          şahs-ı manevîsi ve tercümanı, bu ayet-i azîmenin mana-i
        
        
          işarî tabakasının külliyetinde dahil ve medar-ı nazar bir fer-
        
        
          didir ve bu ayet ona işaret eder ve mana-i remziyle ondan
        
        
          da haber verir ve ihbar-ı gayp nev’inden bir lem’a-i i’cazi-
        
        
          yeyi gösterir denilebilir ve deriz.
        
        
          Tahlil
        
        
          Bir
        
        
          ¢T
        
        
          , iki
        
        
          Q
        
        
          yedi yüz;
        
        
          ?
        
        
          ,
        
        
          ¿
        
        
          ,
        
        
          ?
        
        
          ,
        
        
          ±
        
        
          iki yüz;
        
        
          G
        
        
          ,
        
        
          ?
        
        
          ,
        
        
          O
        
        
          ,
        
        
          ¢U
        
        
          yüz;
        
        
          ?
        
        
          ,
        
        
          ¢S
        
        
          yüz; İsm-i Celâl altmış yedi; iki
        
        
          ?
        
        
          altmış;
        
        
          
            asır:
          
        
        
          yüzyıl.
        
        
          
            asr-ı saadet:
          
        
        
          Peygamberimiz Hz.
        
        
          Muhammed’in (asm) peygamber
        
        
          olarak dünyada bulunduğu devir.
        
        
          
            ayet:
          
        
        
          Kur’an’ın her bir cümlesi.
        
        
          
            ayet-i azîme:
          
        
        
          büyük ve azametli
        
        
          ayet.
        
        
          
            bilâtereddüt:
          
        
        
          tereddütsüz.
        
        
          
            binaen:
          
        
        
          -den dolayı, bu sebep-
        
        
          ten.
        
        
          
            dahil:
          
        
        
          girme, içinde olma.
        
        
          
            dehşetli:
          
        
        
          ürkütücü, korkunç.
        
        
          
            düstur:
          
        
        
          kaide, esas, prensip.
        
        
          
            ehemmiyet:
          
        
        
          önem, değer, kıy-
        
        
          met.
        
        
          
            ehemmiyetli:
          
        
        
          önemli.
        
        
          
            ehl-i iman:
          
        
        
          inananlar, iman sa-
        
        
          hipleri.
        
        
          
            emare:
          
        
        
          alâmet, belirti, nişan.
        
        
          
            fert:
          
        
        
          tek olan, birey.
        
        
          
            fitne:
          
        
        
          azgınlık, baştan çıkarma,
        
        
          azdırma.
        
        
          
            gayet:
          
        
        
          son derece.
        
        
          
            hadis:
          
        
        
          Hz. Muhammed’e (asm) ait
        
        
          söz, emir, fiil veya Hz. Peygambe-
        
        
          rin onayladığı başkasına ait söz, iş
        
        
          veya davranış.
        
        
          
            hakikat:
          
        
        
          gerçek, esas.
        
        
          
            harb-i umumî:
          
        
        
          genel harp, dün-
        
        
          ya savaşı.
        
        
          
            harp:
          
        
        
          savaş.
        
        
          
            hesab-ı cifir:
          
        
        
          cifir hesabı, harflere
        
        
          verilen sayı değerleriyle ibareler-
        
        
          den geçmişe ve geleceğe ait işa-
        
        
          retler çıkarmak.
        
        
          
            hesab-ı cifrî:
          
        
        
          cifir hesabı.
        
        
          
            hesab-ı ebcedî:
          
        
        
          harflere verilen
        
        
          sayı değerleriyle ibarelerden geç-
        
        
          mişe ve geleceğe ait işaretler çı-
        
        
          karmak, tarih düşürmek.
        
        
          
            hesab-ı riyazî:
          
        
        
          matematiğe da-
        
        
          yalı hesap.
        
        
          
            hitap:
          
        
        
          söz söyleme, topluluğa ve-
        
        
          ya birisine karşı konuşma.
        
        
          
            hükmetme:
          
        
        
          hakim olma, karar
        
        
          verme.
        
        
          
            ihbar-ı gaybî:
          
        
        
          gayba ait haber,
        
        
          geçmiş veya gelecek zamana ait
        
        
          haber.
        
        
          
            iman:
          
        
        
          inanç, itikat.
        
        
          
            ism-i Celâl:
          
        
        
          sonsuz büyüklük,
        
        
          haşmet, ululuk ve yücelik anla-
        
        
          mında Cenab-ı Hakk’ın bir ismi.
        
        
          
            işarî:
          
        
        
          işaretle ilgili, işaretle olan.
        
        
          
            ittifak:
          
        
        
          birleşme, fikir birliği etme.
        
        
          
            karine:
          
        
        
          işaret, ipucu, iz, delil.
        
        
          
            kesb:
          
        
        
          kazanma.
        
        
          
            külliyet:
          
        
        
          bütünlük, umumîlik.
        
        
          
            lem’a-i i’câziye:
          
        
        
          mucize derece-
        
        
          sinde manevî parıltı.
        
        
          
            madem:
          
        
        
          ...den dolayı, böyle ise.
        
        
          
            mana-i işarî:
          
        
        
          yazı ve işaretlerle
        
        
          ifade edilen mana.
        
        
          
            mana-i remiz:
          
        
        
          işaretle anlatılmak
        
        
          istenen mana.
        
        
          
            mana-i sarih:
          
        
        
          açık mana, re-
        
        
          miz ve ima yoluyla değil açık
        
        
          anlatım.
        
        
          
            manen:
          
        
        
          mana bakımından,
        
        
          manaca.
        
        
          
            medar-ı nazar:
          
        
        
          göz önünde
        
        
          bulundurulması gereken.
        
        
          
            mezkûr:
          
        
        
          zikredilen, adı ge-
        
        
          çen, anılan.
        
        
          
            mü’min:
          
        
        
          iman eden, inanan.
        
        
          
            müteaddit:
          
        
        
          çeşitli, bir çok.
        
        
          
            nev:
          
        
        
          çeşit, tür.
        
        
          
            remzî:
          
        
        
          remizli, işaretli olarak.
        
        
          
            Risale-i nur:
          
        
        
          Nur Risalesi, Be-
        
        
          diüzzaman Said Nursî’nin
        
        
          eserlerinin adı.
        
        
          
            şahs-ı manevî:
          
        
        
          manevî şahıs,
        
        
          belli bir kişi olmayıp bir ce-
        
        
          maatteb meydana gelen ma-
        
        
          nevî şahıs.
        
        
          
            şakirt:
          
        
        
          talebe, öğrenci.
        
        
          
            tabaka:
          
        
        
          derece, kat.
        
        
          
            tahlil:
          
        
        
          çeşitli yönlerden ve
        
        
          maddelerden oluşan bir şeyi
        
        
          çözümleme.
        
        
          
            tevafuk:
          
        
        
          uygunluk; belli sıra,
        
        
          ölçü ve münasebetler içeri-
        
        
          sinde birbirine denk gelme.
        
        
          
            ulema-i islâm:
          
        
        
          İslâm âlimleri.
        
        
          
            vazife:
          
        
        
          görev.
        
        
          
            zımnî:
          
        
        
          üstü kapalı, dolayısıyla
        
        
          anlatılan.
        
        
          
            zuhur:
          
        
        
          ortaya çıkma.
        
        
          
            1.
          
        
        
          Ey iman edenler. (Bakara Suresi: 104, 153, ... , Âl-i İmran Suresi: 100, 102, 118, ... v.d.)
        
        
          
            | 264 | K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası