bu havalide hususan ramazan-ı şerifte sana kazandırdık-
        
        
          ları sevapları ve tahsin ve tebriklerini, inşaallah yakında
        
        
          tab’a girmesiyle, âlem-i İslâm’dan senin ruhuna yağacak
        
        
          rahmet dualarını düşün, Allah’a şükret.
        
        
          Hafız Ali’nin mektubunda, İslâmköy’ündeki hocalara
        
        
          muhabbete ve dostluğa karar vermesi bizi memnun ey-
        
        
          ledi. evet, İslâmköy’ü, nasıl ki
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ’a pek ziyade
        
        
          alâkadarlıkta imtiyaz ve sebkat kazanmış; öyle de, ben
        
        
          orada iken, sair hocalara nispeten İslâmköy’ü hocaları
        
        
          dahi daha ziyade insaflı ve
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ’u takdir ettikleri-
        
        
          ni gördüğümden, bu havalideki hocaların lâkaytlıklarına
        
        
          karşı onları hüsn-i misal gösteriyorum. İnşaallah, onlar-
        
        
          dan zarar gelmez. Ben, İslâmköy’ünü, nurs köyü gibi bi-
        
        
          liyorum; o hocalara da akrabam nazarıyla bakıyorum,
        
        
          onlara da selâm ediyorum. evet, onların insafı ve
        
        
          Risa-
        
        
          le-i Nur
        
        
          ’a karşı dostluklarıyla, nur Fabrikası o köyde dağ-
        
        
          dağasız teessüs etti, tahmin ediyorum.
        
        
          ey sabri kardeş! Başın sağ olsun. Cenab-ı Hak, o va-
        
        
          lidemizi mağfiret eylesin. Âmin. Benim, karabet-i nese-
        
        
          biyeyi ihsas eden parmaklarındaki nişan ve bu yedi sekiz
        
        
          sene Abdülmecid’den daha hararetli fa’alâne kardeşlik
        
        
          vazifesini yaptığınızdan, elbette senin merhume validen
        
        
          benim de validemdir. onu da, validem yanına manevî
        
        
          kazançlarıma ve dualarıma hissedar ediyorum. Cenab-ı
        
        
          Hak sana, sabr-ı cemil ihsan ve o merhumeyi de garik-ı
        
        
          rahmet eylesin, âmin.
        
        
          
            Kardeşiniz Said Nursî
          
        
        
          ì@í
        
        
          
            alâkadar:
          
        
        
          ilgili, ilişki.
        
        
          
            âlem-i islâm:
          
        
        
          İslâm âlemi, İslâm
        
        
          dünyası.
        
        
          
            âmin:
          
        
        
          Yâ Rabbi! Öyle olsun, ka-
        
        
          bul eyle!” anlamında duanın so-
        
        
          nunda söylenir.
        
        
          
            dağdağa:
          
        
        
          gürültü, beyhude telaş
        
        
          ve ıztırap.
        
        
          
            dua:
          
        
        
          Allah’a yalvarma, niyaz.
        
        
          
            faalâne:
          
        
        
          çalışkancasına, çok çalı-
        
        
          şarak.
        
        
          
            garik-ı rahmet:
          
        
        
          rahmete dalmış.
        
        
          
            hararet:
          
        
        
          ateşlilik, coşkunluk, he-
        
        
          yecanlılık.
        
        
          
            havali:
          
        
        
          bölge, etraf, çevre, civar.
        
        
          
            hissedar:
          
        
        
          hisse sâhibi, hissesi
        
        
          olan.
        
        
          
            hususan:
          
        
        
          bilhassa, özellikle.
        
        
          
            hüsn-i misal:
          
        
        
          güzel örnek.
        
        
          
            ihsan:
          
        
        
          bağışlama, ikram etme, lü-
        
        
          tuf.
        
        
          
            ihsas:
          
        
        
          hissetirme, sezdirme.
        
        
          
            imtiyaz:
          
        
        
          fark, ayrıcalık, üstünlük.
        
        
          
            inşaallah:
          
        
        
          ‘Allah izin verirse’ ma-
        
        
          nasında kullanılan bir dua.
        
        
          
            karabet-i nesebiye:
          
        
        
          soy yakınlı-
        
        
          ğı, hısımlık ve akrabalık.
        
        
          
            lâkayt:
          
        
        
          kayıtsız, ilgisiz.
        
        
          
            mağfiret:
          
        
        
          Allah’ın, kullarının gü-
        
        
          nahlarını bağışlaması, örtmesi, af-
        
        
          fetmesi; İlâhî merhamet, gufran.
        
        
          
            manevî:
          
        
        
          manaya ait, maddî ol-
        
        
          mayan.
        
        
          
            merhume:
          
        
        
          vefat etmiş, rahmete
        
        
          kavuşmuş kadın.
        
        
          
            muhabbet:
          
        
        
          sevgi, sevme.
        
        
          
            nazar:
          
        
        
          bakış.
        
        
          
            nispeten:
          
        
        
          nispetle, kıyaslaya-
        
        
          rak.
        
        
          
            nişan:
          
        
        
          iz, belirti, alamet.
        
        
          
            nurs:
          
        
        
          Risale-i Nur’un müellifi
        
        
          Bediüzzaman Said Nursî’nin
        
        
          doğduğu, Bitlis’in Hizan kaza-
        
        
          sının İsparit nahiyesine bağlı
        
        
          olan köy.
        
        
          
            rahmet:
          
        
        
          şefkat, merhamet,
        
        
          bağışlama ve esirgeyicilik.
        
        
          
            Ramazan-ı Şerif:
          
        
        
          mübarek,
        
        
          şerefli Ramazan ayı.
        
        
          
            Risale-i nur:
          
        
        
          Nur Risalesi, Be-
        
        
          diüzzaman Said Nursî’nin
        
        
          eserlerinin adı.
        
        
          
            ruh:
          
        
        
          dirilik kaynağı, hayatın
        
        
          temeli ve sebebi olan manevî
        
        
          varlık.
        
        
          
            sabr-ı cemîl:
          
        
        
          güzel sabır; Al-
        
        
          lah’tan gelen bir acıya dayan-
        
        
          ma, katlanma.
        
        
          
            sair:
          
        
        
          diğer, başka, öteki.
        
        
          
            sebkat:
          
        
        
          geçme, ilerleme.
        
        
          
            selâm:
          
        
        
          barış, rahatlık, sela-
        
        
          met ve esenlik dileme.
        
        
          
            şükür:
          
        
        
          Allah’ın nimetlerine
        
        
          karşı memnunluk gösterme,
        
        
          gerek dil ile gerekse hal ile
        
        
          Allah’ı hamd etme.
        
        
          
            tâb:
          
        
        
          basma, baskı.
        
        
          
            tahsin:
          
        
        
          beğenme, güzel bul-
        
        
          ma.
        
        
          
            takdir:
          
        
        
          kıymet verme, beğen-
        
        
          me.
        
        
          
            teessüs:
          
        
        
          kurulma, teşekkül
        
        
          etme, oluşma.
        
        
          
            valide:
          
        
        
          ana, anne.
        
        
          
            vazife:
          
        
        
          görev.
        
        
          
            ziyade:
          
        
        
          çok, fazla, fazlasıyla.
        
        
          
            | 286 | K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası