itirazlara karşı haklı, fakat zararlı hiddetlerinden kurtar-
        
        
          mak lüzumuna binaen ve ehl-i ilhadın iki taife-i ehl-i hak-
        
        
          kın mabeynindeki husumetten istifade ederek, birinin si-
        
        
          lâhıyla, itirazıyla ötekini cerh edip ve ötekinin delilleriyle
        
        
          berikini çürütüp, ikisini de yere vurmak ve çürütmekten
        
        
          içtinaben, risale-i nur Şakirtleri bu mezkûr dört esasa
        
        
          binaen, muarızlara hiddet ve tehevvürle ve mukabele-i
        
        
          bilmisille karşılamamalı. Yalnız kendilerini müdafaa için
        
        
          musalâhakârâne, medar-ı itiraz noktaları izah etmek ve
        
        
          cevap vermek gerektir.
        
        
          Çünkü bu zamanda enaniyet çok ileri gitmiş. Herkes,
        
        
          kameti miktarında bir buz parçası olan enaniyetini erit-
        
        
          meyip bozmuyor, kendini mazur biliyor; ondan niza çı-
        
        
          kıyor. ehl-i hak zarar eder; ehl-i dalâlet istifade ediyor.
        
        
          İstanbul’da malûm itiraz hâdisesi ima ediyor ki, ileride,
        
        
          meşrebini çok beğenen bazı zatlar ve hodgâm bazı
        
        
          sofîmeşrepler ve nefs-i emmaresini tam öldürmeyen ve
        
        
          hubb-i cah vartasından kurtulmayan bazı ehl-i irşat ve
        
        
          ehl-i hak,
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ’a ve şakirtlerine karşı kendi
        
        
          meşreplerini ve mesleklerinin revacını ve etbâlarının
        
        
          hüsn-i teveccühlerini muhafaza niyetiyle itiraz edecekler;
        
        
          belki, dehşetli mukabele etmek ihtimali var. Böyle
        
        
          hâdiselerin vukuunda bizlere, itidal-i dem ve sarsılmamak
        
        
          ve adavete girmemek ve o muarız taifenin de rüesalarını
        
        
          çürütmemek gerektir.
        
        
          Faş etmek hatırıma gelmeyen bir sırrı, faş etmeye
        
        
          mecbur oldum. Şöyle ki:
        
        
          
            K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası
          
        
        
          
            | 277 |
          
        
        
          kapalı ifade etme.
        
        
          
            istifade:
          
        
        
          faydalanma, yararlan-
        
        
          ma.
        
        
          
            itidal-i dem:
          
        
        
          soğukkanlılık.
        
        
          
            itiraz:
          
        
        
          kabul etmediğini belirtip
        
        
          karşı çıkma.
        
        
          
            izah:
          
        
        
          açıklama, ayrıntıları ile an-
        
        
          latma.
        
        
          
            kamet:
          
        
        
          boy, endam.
        
        
          
            mabeyn:
          
        
        
          ara.
        
        
          
            malûm:
          
        
        
          bilinen, bilinir olan.
        
        
          
            mazur:
          
        
        
          özürlü, özrü olan.
        
        
          
            medar-ı itiraz:
          
        
        
          itiraz sebebi, ka-
        
        
          bul etmeme sebebi.
        
        
          
            meslek:
          
        
        
          gidiş, tutulan yol, sistem.
        
        
          
            meşrep:
          
        
        
          gidiş, hareket tarzı, tavır,
        
        
          tutum, meslek.
        
        
          
            mezkûr:
          
        
        
          zikredilen, adı geçen,
        
        
          anılan.
        
        
          
            muarız:
          
        
        
          muhalefet eden, karşı çı-
        
        
          kan, muhalif.
        
        
          
            muhafaza:
          
        
        
          koruma.
        
        
          
            mukabele:
          
        
        
          karşılık verme, karşı-
        
        
          lama.
        
        
          
            mukabele-i bi’l-misil:
          
        
        
          misliyle
        
        
          mukabele etme, karşılaştığı mu-
        
        
          amelenin aynısını sahibine iâde
        
        
          etme.
        
        
          
            musalâhakârâne:
          
        
        
          barış içinde,
        
        
          barışarak.
        
        
          
            müdafaa:
          
        
        
          savunma.
        
        
          
            nefs-i emmare:
          
        
        
          insana kötü ve
        
        
          günah işlerin yapılmasını emre-
        
        
          den nefis.
        
        
          
            niza:
          
        
        
          anlaşmazlık, ihtilâf.
        
        
          
            revaç:
          
        
        
          rağbet, kıymet, değer.
        
        
          
            Risale-i nur:
          
        
        
          Nur Risalesi, Bediüz-
        
        
          zaman Said Nursî’nin eserlerinin
        
        
          adı.
        
        
          
            rüesa:
          
        
        
          reisler, başkanlar.
        
        
          
            sır:
          
        
        
          gizli hakikat.
        
        
          
            sofîmeşrep:
          
        
        
          tasavvuf ehli, riyazet
        
        
          ve nefisle mücahede ile hakikate
        
        
          ermeye çalışan.
        
        
          
            şakirt:
          
        
        
          talebe, öğrenci.
        
        
          
            taife:
          
        
        
          takım, güruh.
        
        
          
            taife-i ehl-i hak:
          
        
        
          doğru yolda
        
        
          olanların oluşturduğu topluluk.
        
        
          
            tehevvür:
          
        
        
          öfkelenme, köpürme,
        
        
          kızma, aşırı hiddet.
        
        
          
            varta:
          
        
        
          tehlike, büyük tehlike.
        
        
          
            vuku:
          
        
        
          olma, gerçekleşme, mey-
        
        
          dana gelme.
        
        
          
            zat:
          
        
        
          kişi, şahıs.
        
        
          
            adavet:
          
        
        
          düşmanlık, husumet.
        
        
          
            binaen:
          
        
        
          -den dolayı, bu se-
        
        
          bepten.
        
        
          
            cerh:
          
        
        
          yaralama, bir iddiayı,
        
        
          fikri çürütme, reddetme.
        
        
          
            dehşetli:
          
        
        
          ürkütücü, korkunç.
        
        
          
            delil:
          
        
        
          bir davayı ispata yara-
        
        
          yan şey, burhan.
        
        
          
            ehl-i dalâlet:
          
        
        
          dalâlet ehli; yol-
        
        
          dan çıkanlar, azgın ve sapkın
        
        
          kimseler.
        
        
          
            ehl-i hak:
          
        
        
          hak ehli, iman, İslâ-
        
        
          miyet ve hak yolunda olan,
        
        
          hak mezhepte olan.
        
        
          
            ehl-i ilhad:
          
        
        
          ilhad ehli, doğru
        
        
          meslek ve dinden, hak yolun-
        
        
          dan çıkıp bâtıl yola sapan
        
        
          imansızlar, dinsizler.
        
        
          
            ehl-i irşat:
          
        
        
          mürşitler, doğru
        
        
          yolu gösterenler.
        
        
          
            enaniyet:
          
        
        
          kendini beğenme,
        
        
          bencillik, egoistlik.
        
        
          
            esas:
          
        
        
          asıl, temel, dip, kök.
        
        
          
            etba:
          
        
        
          birinin sözüne, işine,
        
        
          mesleğine uyanlar.
        
        
          
            faş:
          
        
        
          meydana çıkma, açığa
        
        
          vurma, dile verme.
        
        
          
            hâdise:
          
        
        
          olay.
        
        
          
            hiddet:
          
        
        
          öfke, kızgınlık.
        
        
          
            hodgâm:
          
        
        
          kendi keyfini düşü-
        
        
          nen, bencil.
        
        
          
            hubb-i câh:
          
        
        
          makam sevgisi,
        
        
          rütbe ve mevki sevgisi ve
        
        
          bunlara karşı gösterilen aşırı
        
        
          hırs.
        
        
          
            husumet:
          
        
        
          düşmanlık.
        
        
          
            hüsn-i teveccüh:
          
        
        
          iyi karşılan-
        
        
          mak ve alâka görmek.
        
        
          
            içtinaben:
          
        
        
          çekinerek, uzak
        
        
          durarak.
        
        
          
            ihtimal:
          
        
        
          olabilirlik.
        
        
          
            ima:
          
        
        
          işaretle anlatma, üstü