dirhem zehirli lezzeti ileride bir batman safî lezzete tercih
        
        
          etmek, bu zamanın dehşetli bir marazı, bir musibetidir.
        
        
          o musibet sırrıyla, hakikî mü’minler dahi bazen ehl-i da-
        
        
          lâlete taraftar olmak gibi dehşetli hatada bulunuyorlar.
        
        
          Cenab-ı Hak, ehl-i imanı ve risale-i nur Şakirtlerini bu
        
        
          musibetlerin şerrinden muhafaza eylesin. Âmin.
        
        
          kardeşiniz
        
        
          
            Said Nursî
          
        
        
          ì@í
        
        
          ‡
        
        
          116
        
        
          ·
        
        
          Aziz, SıddıkKardeşlerim!
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ’un intişarına ve fütuhatına karşı gelen bi-
        
        
          ri semavî, biri arzî iki musibete mukabele edecek ayrı bir
        
        
          inayet-i İlâhiye cilvesi görülmeye başladı.
        
        
          Arzî ve insanî olan musibet
        
        
          : Isparta’da ve İstanbul’da
        
        
          olduğu gibi, kastamonu’nun havalisinde de, ehl-i dalâlet,
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ’un intişarına set çekmek için, has talebele-
        
        
          rin ve ciddî çalışanların şevklerini kırmak ve onlara fütur
        
        
          vermek için, ayrı ayrı tarzlarda, umumi bir plân dahilin-
        
        
          de taarruz ediliyor. Halislere fütur veremediklerinden,
        
        
          başka meşgaleler bulmakla çalışmalarına zarar veriyor-
        
        
          lar.
        
        
          Semavî musibet ise
        
        
          : İhtikâr neticesinde, hayat ve ya-
        
        
          şamak hissi, hissiyat-ı diniyeye galebe çalıp, ekser nâs
        
        
          midesini, maişetini daima düşünüyor. Hatta ekser fukara
        
        
          
            K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası
          
        
        
          
            | 279 |
          
        
        
          kırk gün veya daha fazla bir süre
        
        
          saklama.
        
        
          
            inayet-i ilahiye:
          
        
        
          Allah’ın yardımı.
        
        
          
            insanî:
          
        
        
          insana ait, insanla alâkalı.
        
        
          
            intişar:
          
        
        
          yayılma, yaygınlaşma,
        
        
          neşrolunma.
        
        
          
            intişar:
          
        
        
          yayılma, yaygınlaşma,
        
        
          neşrolunma.
        
        
          
            maişet:
          
        
        
          geçim, geçinme.
        
        
          
            maraz:
          
        
        
          hastalık.
        
        
          
            meşgale:
          
        
        
          iş, uğraş, meşgul olu-
        
        
          nan şey.
        
        
          
            muhafaza:
          
        
        
          koruma.
        
        
          
            mukabele:
          
        
        
          karşılık verme, karşı-
        
        
          lama.
        
        
          
            musibet:
          
        
        
          felaket, bela.
        
        
          
            mü’min:
          
        
        
          iman eden, inanan.
        
        
          
            nâs:
          
        
        
          insanlar.
        
        
          
            Risale-i nur:
          
        
        
          Nur Risalesi, Bediüz-
        
        
          zaman Said Nursî’nin eserlerinin
        
        
          adı.
        
        
          
            sâfî:
          
        
        
          samimî, hâlis, saf.
        
        
          
            semavî:
          
        
        
          semaya ait, gökten ge-
        
        
          len; Allah tarafından olan, İlahî.
        
        
          
            set:
          
        
        
          mani, perde, engel.
        
        
          
            sıddık:
          
        
        
          çok doğru, dürüst, hakkı
        
        
          ve hakikati tereddütsüz kabulle-
        
        
          nen.
        
        
          
            sır:
          
        
        
          gizli hakikat.
        
        
          
            şakirt:
          
        
        
          talebe, öğrenci.
        
        
          
            şer:
          
        
        
          kötülük.
        
        
          
            şevk:
          
        
        
          şiddetli arzu, aşırı istek ve
        
        
          heves.
        
        
          
            taarruz:
          
        
        
          saldırma, sataşma, iliş-
        
        
          me.
        
        
          
            talebe:
          
        
        
          öğrenci.
        
        
          
            taraftar:
          
        
        
          taraflı, bir tarafı destek-
        
        
          leyen.
        
        
          
            tarz:
          
        
        
          biçim, şekil.
        
        
          
            umumî:
          
        
        
          genel.
        
        
          
            âmin:
          
        
        
          yâ Rabbi! Öyle olsun,
        
        
          kabul eyle!” anlamında dua-
        
        
          nın sonunda söylenir.
        
        
          
            arzî:
          
        
        
          yerle ilgili, yere ait.
        
        
          
            aziz:
          
        
        
          izzetli, muhterem, say-
        
        
          gın.
        
        
          
            batman:
          
        
        
          eski ağırlık ölçüle-
        
        
          rinden olup, iki okka ile sekiz
        
        
          okka arasında değişen ağırlık
        
        
          ölçüsü.
        
        
          
            ciddî:
          
        
        
          gerçek olarak, hakika-
        
        
          ten.
        
        
          
            cilve:
          
        
        
          tecelli, görüntü.
        
        
          
            dahil:
          
        
        
          iç, içerisi.
        
        
          
            dehşetli:
          
        
        
          ürkütücü, korkunç.
        
        
          
            dirhem:
          
        
        
          yaklaşık üç grama
        
        
          denk gelen eski bir ağırlık öl-
        
        
          çüsü.
        
        
          
            ehl-i dalâlet:
          
        
        
          dalâlet ehli; yol-
        
        
          dan çıkanlar, azgın ve sapkın
        
        
          kimseler.
        
        
          
            ehl-i iman:
          
        
        
          inananlar, iman
        
        
          sahipleri.
        
        
          
            ekser:
          
        
        
          pek çok.
        
        
          
            fukara:
          
        
        
          fakirler, yoksullar.
        
        
          
            fütuhat:
          
        
        
          zaferler, fetihler, ga-
        
        
          libiyetler.
        
        
          
            fütur:
          
        
        
          zayıflık, gevşeklik,
        
        
          usanç.
        
        
          
            galebe:
          
        
        
          galip gelme, üstün-
        
        
          lük.
        
        
          
            hakikî:
          
        
        
          gerçek.
        
        
          
            halis:
          
        
        
          samimî, her amelini
        
        
          yalnız Allah rızası için işleyen.
        
        
          
            havali:
          
        
        
          bölge, etraf, çevre, ci-
        
        
          var.
        
        
          
            hissiyat-ı diniye:
          
        
        
          dinle ilgili
        
        
          hisler.
        
        
          
            ihtikâr:
          
        
        
          fazladan kazanç sağ-
        
        
          lamak amacıyla, hayat için
        
        
          zarurî olan ihtiyaç maddeleri-
        
        
          ni satın alıp fiyatı artsın diye