yabanîlere onun ismini vermekle teşhir etmemek gerek-
        
        
          tir ve dualarına onu dâhil etmek lâzımdır.
        
        
          Umum kardeşlerimize selâm.
        
        
          ì@í
        
        
          ‡
        
        
          115
        
        
          ·
        
        
          
            (2)
          
        
        
          Ék
        
        
          ªp
        
        
          F = G n
        
        
          O Gk
        
        
          ón
        
        
          Hn
        
        
          G o
        
        
          ¬o
        
        
          JÉn
        
        
          c n
        
        
          ôn
        
        
          Hn
        
        
          h $G o
        
        
          án
        
        
          ªr
        
        
          Mn
        
        
          Qn
        
        
          h r
        
        
          ºo
        
        
          µ`r
        
        
          «n
        
        
          ?n
        
        
          Y o
        
        
          ?n
        
        
          Ó°s
        
        
          ùdn
        
        
          G
        
        
          
            (1)
          
        
        
          @o
        
        
          ¬n
        
        
          fÉn
        
        
          ër
        
        
          Ñ
        
        
          °o
        
        
          S
        
        
          /
        
        
          ¬p
        
        
          ª°r
        
        
          SÉp
        
        
          H
        
        
          Aziz, Sıddık,MüstakimKardeşlerim!
        
        
          gayet ciddî bir ihtar ile bir hakikati beyan etmeye lü-
        
        
          zum var. Şöyle ki:
        
        
          
            (3)
          
        
        
          *G s
        
        
          ’p
        
        
          G n
        
        
          Ör
        
        
          «n
        
        
          ¨r
        
        
          dG o
        
        
          º n
        
        
          ?r
        
        
          ©n
        
        
          j n
        
        
          ’
        
        
          sırrıyla, ehl-i velâyet, gaybî olan
        
        
          şeyleri, bildirilmezse bilmezler. en büyük bir velî dahi,
        
        
          hasmının hakikî hâlini bilmedikleri için, haksız olarak mü-
        
        
          bareze etmesini Aşere-i Mübeşşerenin mabeynindeki
        
        
          muharebe gösteriyor. demek, iki velî, iki ehl-i hakikat bir-
        
        
          birini inkâr etmekle makamlarından sukut etmezler;
        
        
          meğer, bütün bütün zahir-i şeriata muhalif ve hatası za-
        
        
          hir bir içtihat ile hareket edilmiş ola. Bu sırra binaen
        
        
          
            (4)
          
        
        
          ¢p
        
        
          SÉv
        
        
          ædG p
        
        
          øn
        
        
          Y n
        
        
          Ú/
        
        
          aÉn
        
        
          ©r
        
        
          dGn
        
        
          h n
        
        
          ßr
        
        
          «n
        
        
          ¨r
        
        
          dG n
        
        
          Ú/
        
        
          ªp
        
        
          XÉn
        
        
          µ`r
        
        
          dGn
        
        
          h
        
        
          ’deki ulüvvücenap
        
        
          düsturuna ittibaen ve avam-ı mü’minînin şeyhlerine kar-
        
        
          şı hüsnüzanlarını kırmamakla, imanlarını sarsılmadan
        
        
          muhafaza etmek ve
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ’un erkânlarının haksız
        
        
          
            aşere-i mübeşşere:
          
        
        
          Cennetle
        
        
          müjdelenen on Sahabî. (Hz. Ebu
        
        
          Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz.
        
        
          Ali, Hz. Abdurrahman bin Avf, Hz.
        
        
          Übeyde bin Cerrah, Hz. Said Bin
        
        
          Zeyd, Hz. Sa’d bin Ebî Vakkas, Hz.
        
        
          Ubeydullah bin Talha, Hz. Zübeyr
        
        
          ibnü’l-Avvam.).
        
        
          
            avam-ı mü’minîn:
          
        
        
          mü’minlerin
        
        
          geniş halk tabakası, avam olanla-
        
        
          rı.
        
        
          
            aziz:
          
        
        
          izzetli, muhterem, saygın.
        
        
          
            beyan:
          
        
        
          açıklama, bildirme, izah.
        
        
          
            binaen:
          
        
        
          -den dolayı, bu sebep-
        
        
          ten.
        
        
          
            ciddî:
          
        
        
          gerçek olarak, hakikaten.
        
        
          
            dahil:
          
        
        
          girme, içinde olma.
        
        
          
            dua:
          
        
        
          Allah’a yalvarma, niyaz.
        
        
          
            düstur:
          
        
        
          kaide, esas, prensip.
        
        
          
            ehl-i hakikat:
          
        
        
          hakikati arzula-
        
        
          yanlar, gerçeği bulup onun peşin-
        
        
          den gidenler; Allah adamı.
        
        
          
            ehl-i velâyet:
          
        
        
          velî olanlar; eren-
        
        
          ler, Allah’ın dostluğunu kazanan-
        
        
          lar, velîlik sıfatını taşıyanlar.
        
        
          
            erkân:
          
        
        
          rükünler, esaslar, ileri ge-
        
        
          lenler.
        
        
          
            gaybî:
          
        
        
          gaybla ilgili, bilinmeyenle
        
        
          ilgili.
        
        
          
            gayet:
          
        
        
          son derece.
        
        
          
            hakikat:
          
        
        
          gerçek, esas.
        
        
          
            hakikî:
          
        
        
          gerçek.
        
        
          
            hasım:
          
        
        
          muhalif, karşı taraf, düş-
        
        
          man.
        
        
          
            hüsnüzan:
          
        
        
          bir kimsenin veya bir
        
        
          hadisenin iyiliği hakkındaki vicda-
        
        
          nî ve iyi kanaat.
        
        
          
            içtihat:
          
        
        
          din âlimlerinin şer’î esas-
        
        
          lar dahilinde Kur’ân ve sünnete
        
        
          uygun şekilde bir konuda fikir or-
        
        
          taya koymaları, hüküm vermele-
        
        
          ri.
        
        
          
            ihtar:
          
        
        
          hatırlatma, uyarı.
        
        
          
            iman:
          
        
        
          inanç, itikat.
        
        
          
            inkâr:
          
        
        
          Allah’ın varlığına, birliğine
        
        
          inanmama, kabul ve tasdik et-
        
        
          meme.
        
        
          
            ittibaen:
          
        
        
          ittiba ederek, tabi ola-
        
        
          rak, uyarak.
        
        
          
            mabeyn:
          
        
        
          ara.
        
        
          
            makam:
          
        
        
          manevî mevki.
        
        
          
            muhafaza:
          
        
        
          koruma.
        
        
          
            muhalif:
          
        
        
          zıt, karşıt, aykırı.
        
        
          
            muharebe:
          
        
        
          savaşma, savaş.
        
        
          
            mübareze:
          
        
        
          çatışma, kavga.
        
        
          
            müstakim:
          
        
        
          doğru.
        
        
          
            Risale-i nur:
          
        
        
          Nur Risalesi, Bediüz-
        
        
          zaman Said Nursî’nin eserlerinin
        
        
          adı.
        
        
          
            selâm:
          
        
        
          barış, rahatlık, selamet ve
        
        
          esenlik dileme.
        
        
          
            sıddık:
          
        
        
          çok doğru, dürüst,
        
        
          hakkı ve hakikati tereddütsüz
        
        
          kabullenen.
        
        
          
            sır:
          
        
        
          gizli hakikat, bir şeyin dik-
        
        
          kat ve tecrübe ile anlaşılan
        
        
          en ince yanı.
        
        
          
            sükût:
          
        
        
          değerden düşme, de-
        
        
          ğerini yitirme.
        
        
          
            şeyh:
          
        
        
          tarikat dersi veren ma-
        
        
          nevî lider, mürşit.
        
        
          
            teşhir:
          
        
        
          ilan etme, herkese du-
        
        
          yurma, gösterme.
        
        
          
            ulüvv-i cenap:
          
        
        
          âlicenaplık,
        
        
          cömertlik, büyüklük.
        
        
          
            umum:
          
        
        
          bütün.
        
        
          
            velî:
          
        
        
          Allah’ın sevgisine, hima-
        
        
          yesine kavuşmuş, ermiş kim-
        
        
          seler, Allah dostu, evliya.
        
        
          
            yabanî:
          
        
        
          yabancı, konunun
        
        
          dışında olan.
        
        
          
            zahir:
          
        
        
          açık, âşikar.
        
        
          
            zahir-i Şeriat:
          
        
        
          şeriatın zahiri,
        
        
          şeriatın zahiri duygularımızla
        
        
          görüp anladığımız yönü.
        
        
          
            1.
          
        
        
          Her türlü kusur ve noksandan münezzeh olan Allah’ın adıyla.
        
        
          2. Allah’ın selâmı, rahmet ve berekâtı ebedî ve daimî olarak üzerinize olsun.
        
        
          
            3.
          
        
        
          Gaybı Allah’tan başka kimse bilemez.
        
        
          
            4.
          
        
        
          Öfkelerini yutanlar ve insanların kusurlarını affedenler. (Âl-i İmran Suresi: 134.)
        
        
          
            | 276 | K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası