değil, belki kâinat kadar geniş bir mertebe-i huzuru ka-
        
        
          zandırdığını ve geniş ve küllî ve daimî kâinat vüs’atinde
        
        
          bir ubudiyet dairesini açtığını gördüm. daha var; fakat,
        
        
          şimdi bu kadar yazdırıldı.
        
        
          ì@í
        
        
          ‡
        
        
          143
        
        
          ·
        
        
          Aziz, SıddıkKardeşlerim!
        
        
          Bu defa Hafız Ali’nin ve Halil İbrahim’in ve lütfi’nin
        
        
          bir vârisi Abdullah’ın, ehemmiyetli üç mektuplarını al-
        
        
          dım. Hafız Ali’nin
        
        
          Hizb-i Kur’ânî
        
        
          ve
        
        
          Hizb-i Nurî’
        
        
          deki yan-
        
        
          lışlardan teessürünü bildiriyor. kat’iyen o bilsin ki, o ve
        
        
          tahirî ve Hafız Mustafa ve arkadaşlarının gayretleriyle
        
        
          tab edilen o iki hizip, bu zamanda, bu şerait içinde gayet
        
        
          parlak bir muzafferiyet-i nuriyedir. onların defter-i
        
        
          a’maline, her tarafta hasenatları geçirilir. kim okusa, on-
        
        
          ların hissesi var. Yanlışları, tahminimizden çok azdı. lil-
        
        
          lâhilhamd, kolayca tashih ettik. lâyık ellere girmiş.
        
        
          Halil İbrahim’in,
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          hakkında gayet tatlı ve
        
        
          güzel ve mutabık temsili ve tavsifi içinde, samîmi ihlâsın-
        
        
          dan ve kanaatından geldiği cihetle, bizce gayet parlak ve
        
        
          edibâne düşmüş;
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ’a ait kısmını lâhikaya yaza-
        
        
          cağız. Hakikaten,
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ’un mühim ve sebatkâr ve
        
        
          daimî bir rüknü olduğuna şüphe kalmamış. ona ve rüfe-
        
        
          kasına hergün hususi dualarımıza, kazançlarımıza, husu-
        
        
          san İnce Mehmed, hissedar olmalarını ve selâmımızı teb-
        
        
          liğ edersiniz.
        
        
          
            K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası
          
        
        
          
            | 333 |
          
        
        
          sun ki!.
        
        
          
            mertebe-i huzur:
          
        
        
          huzur merte-
        
        
          besi, makamı.
        
        
          
            mutabık:
          
        
        
          birbirine uyan, uygun.
        
        
          
            muzafferiyet-i nuriye:
          
        
        
          Risale-i
        
        
          Nur hizmetinin galibiyeti.
        
        
          
            mühim:
          
        
        
          önemli, ehemmiyetli.
        
        
          
            Risale-i nur:
          
        
        
          Nur Risalesi, Bediüz-
        
        
          zaman Said Nursî’nin eserlerinin
        
        
          adı.
        
        
          
            rüfeka:
          
        
        
          arkadaşlar, refikler.
        
        
          
            rükün:
          
        
        
          bir topluluğun en önemli
        
        
          ve kuvvetli fertlerinden her biri.
        
        
          
            samimî:
          
        
        
          içten, candan, gönülden.
        
        
          
            sebatkâr:
          
        
        
          sebat eden, sözünde
        
        
          ve kararında duran, vazgeçme-
        
        
          yen, sebatlı.
        
        
          
            selâm:
          
        
        
          barış, rahatlık, selamet ve
        
        
          esenlik dileme.
        
        
          
            sıddık:
          
        
        
          çok doğru, dürüst, hakkı
        
        
          ve hakikati tereddütsüz kabulle-
        
        
          nen.
        
        
          
            şerait:
          
        
        
          şartlar.
        
        
          
            tab:
          
        
        
          kitap basma.
        
        
          
            tashih:
          
        
        
          düzeltme, yanlışını gider-
        
        
          me.
        
        
          
            tavsif:
          
        
        
          vasıflandırma, mahiyetini
        
        
          ortaya koyma, niteleme.
        
        
          
            tebliğ:
          
        
        
          ulaştırmak, bildirmek.
        
        
          
            teessür:
          
        
        
          kederlenme, üzülme, acı
        
        
          duyma.
        
        
          
            temsil:
          
        
        
          benzetme, misal getirme.
        
        
          
            ubudiyet:
          
        
        
          kulluk.
        
        
          
            vâris:
          
        
        
          mirasçı.
        
        
          
            vüs’at:
          
        
        
          genişlik.
        
        
          
            aziz:
          
        
        
          izzetli, muhterem, say-
        
        
          gın.
        
        
          
            cihet:
          
        
        
          yön.
        
        
          
            daimî:
          
        
        
          sürekli, devamlı.
        
        
          
            defter-i a’mal:
          
        
        
          insanların işle-
        
        
          diği ve yaptığı şeylerin kay-
        
        
          dedildiği defter; amellerin
        
        
          defteri.
        
        
          
            dua:
          
        
        
          Allah’a yalvarma, niyaz.
        
        
          
            edibâne:
          
        
        
          edibe yakışır şekil-
        
        
          de, edebiyatçı gibi.
        
        
          
            ehemmiyetli:
          
        
        
          önemli.
        
        
          
            gayet:
          
        
        
          son derece.
        
        
          
            hakikaten:
          
        
        
          hakikat olarak,
        
        
          doğrusu, gerçekten.
        
        
          
            hasenat:
          
        
        
          iyi ameller, iyi işler,
        
        
          hayırlar.
        
        
          
            hisse:
          
        
        
          pay, nasip.
        
        
          
            hissedar:
          
        
        
          hisse sâhibi, hissesi
        
        
          olan.
        
        
          
            hizb-i Kur’ânî:
          
        
        
          Kur’ân ayetle-
        
        
          rinden bir kısmının bir araya
        
        
          getirilmiş hâli.
        
        
          
            hizb-i nurî:
          
        
        
          Nur’a ait hizb
        
        
          adında bir duâ.
        
        
          
            hizip:
          
        
        
          dilden düşmeyen dua,
        
        
          virt.
        
        
          
            hususan:
          
        
        
          bilhassa, özellikle.
        
        
          
            hususî:
          
        
        
          özel.
        
        
          
            ihlâs:
          
        
        
          samimiyet, bir ameli
        
        
          başka bir karşılık beklemek-
        
        
          sizin, sırf Allah rızası için yap-
        
        
          ma.
        
        
          
            kâinat:
          
        
        
          evren; yaratılmış olan
        
        
          şeylerin tamamı, bütün âlem-
        
        
          ler.
        
        
          
            kanaat:
          
        
        
          inanma, görüş, fikir.
        
        
          
            kat’iyen:
          
        
        
          kat’î olarak, kesin
        
        
          olarak, kesinlikle.
        
        
          
            küllî:
          
        
        
          umumî, genel, bütün
        
        
          olan.
        
        
          
            lillâhilhamd:
          
        
        
          Allah’a hamdol-