Merhum lütfi’nin ciddî ve hakikî bir vârisi olan Abdul-
        
        
          lah’ın mektubunda,
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ’la alâkadar olan başta
        
        
          tahirî ve babası ve Ali ve Vehbi, Şükrü, Mustafa, Meh-
        
        
          med, Hüseyin, Mehmed, Hakkı ve bilhassa eskiden
        
        
          Ri-
        
        
          sale-i Nur
        
        
          ’da mevkii bulunan Büyük zühtü gibi kardeşle-
        
        
          rimizin selâmları beni çok ziyade mesrur eyledi. Ben de
        
        
          o kardeşlerimize, hem selâm, hem dua, hem istid’â edi-
        
        
          yorum. onun mektubundaki sualleri ise; şimdi bu daki-
        
        
          kada ise zihnim başka yerle meşgul, onların cevabına ba-
        
        
          kamıyor.
        
        
          ........................
        
        
          Üçüncü Mesele:
        
        
          Bir kardeşimiz, kusurunu görmediği
        
        
          münasebetiyle, onu ikaz için yazılmış ince bir meseledir.
        
        
          Belki size faidesi olur diye yazdık.
        
        
          Bir zaman, evliya-i azîmeden, nefs-i emmaresinden
        
        
          kurtulanlardan birkaç zattan şiddetli mücahide-i nefsiye-
        
        
          ler ve nefs-i emmareden şekvalarını gördüm. Çok hayret
        
        
          ediyordum. Hayli zaman sonra,
        
        
          nefs-i emmarenin kendi
        
        
          desaisinden başka, daha şiddetli ve daha ziyade söz din-
        
        
          lemez ve daha ziyade ahlâk-ı seyyieyi idame eden ve he-
        
        
          ves ve damar ve asap, tabiat ve hissiyat halitasından çı-
        
        
          kan ve nefs-i emmarenin son tahassungâhı bulunan ve
        
        
          nefs-i emmareyi tezkiyeden sonra, onun eski vazife-i
        
        
          seyyiesini gören ve mücahedeyi, ahir ömre kadar devam
        
        
          ettiren bir manevî nefs-i emmareyi
        
        
          gördüm. Ve anladım
        
        
          ki, o mübarek zatlar, hakikî nefs-i emmareden değil, bel-
        
        
          ki mecazî bir nefs-i emmareden şekva etmişler. sonra
        
        
          
            idame:
          
        
        
          devam ettirme, sür-
        
        
          dürme.
        
        
          
            istid’â:
          
        
        
          rica ile isteme.
        
        
          
            manevî:
          
        
        
          manaya ait, maddî
        
        
          olmayan.
        
        
          
            mecazî:
          
        
        
          mecaza ait, gerçek
        
        
          olmayan.
        
        
          
            merhum:
          
        
        
          rahmete kavuş-
        
        
          muş, ölmüş, ölü.
        
        
          
            mesele:
          
        
        
          önemli konu.
        
        
          
            mesrur:
          
        
        
          sevinçli, memnun.
        
        
          
            mevki:
          
        
        
          yer, makam.
        
        
          
            mübarek:
          
        
        
          feyizli, bereketli,
        
        
          kutlu.
        
        
          
            mücahede:
          
        
        
          savaşma, müca-
        
        
          dele.
        
        
          
            mücahede-i nefsiye:
          
        
        
          nefsiyle
        
        
          mücadele etme, insanın ken-
        
        
          di nefsiyle olan mücadelesi.
        
        
          
            münasebet:
          
        
        
          vesile, -dan do-
        
        
          layı.
        
        
          
            nefs-i emmare:
          
        
        
          insana kötü
        
        
          ve günah işlerin yapılmasını
        
        
          emreden nefis.
        
        
          
            Risale-i nur:
          
        
        
          Nur Risalesi, Be-
        
        
          diüzzaman Said Nursî’nin
        
        
          eserlerinin adı.
        
        
          
            selâm:
          
        
        
          barış, rahatlık, sela-
        
        
          met ve esenlik dileme.
        
        
          
            sual:
          
        
        
          soru.
        
        
          
            şekva:
          
        
        
          şikayet.
        
        
          
            tabiat:
          
        
        
          yaratılış, karakter, se-
        
        
          ciye.
        
        
          
            tahassungâh:
          
        
        
          sığınma yeri,
        
        
          sığınak.
        
        
          
            tezkiye:
          
        
        
          nefsi temizleme, kö-
        
        
          tülüklerden arındırma.
        
        
          
            vâris:
          
        
        
          mirasçı.
        
        
          
            vazife-i seyyie:
          
        
        
          kötü vazife-
        
        
          ler, günah kazandıran işler.
        
        
          
            zat:
          
        
        
          kişi, şahıs.
        
        
          
            ziyade:
          
        
        
          çok, fazla.
        
        
          
            | 334 | K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası
          
        
        
          
            ahir ömür:
          
        
        
          ömrün son devresi,
        
        
          hayatın son demleri.
        
        
          
            ahlâk-ı seyyie:
          
        
        
          çirkin ahlâk, kötü
        
        
          huylar.
        
        
          
            alâkadar:
          
        
        
          ilgili, ilişki.
        
        
          
            asap:
          
        
        
          sinirler.
        
        
          
            bilhassa:
          
        
        
          özellikle.
        
        
          
            ciddî:
          
        
        
          gerçek olarak, hakikaten.
        
        
          
            desais:
          
        
        
          desiseler, hileler.
        
        
          
            dua:
          
        
        
          Allah’a yalvarma, niyaz.
        
        
          
            evliya-i azîme:
          
        
        
          büyük velîler.
        
        
          
            faide:
          
        
        
          fayda.
        
        
          
            hakikî:
          
        
        
          gerçek.
        
        
          
            halita:
          
        
        
          birkaç şeyin karışmasın-
        
        
          dan meydana gelen, karma.
        
        
          
            heves:
          
        
        
          nefsin hoşuna giden, gelip
        
        
          geçici istek.
        
        
          
            hissiyat:
          
        
        
          hisler, duygular.