demiştim:
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ’un hizmet ettiği hakaik-ı imani-
        
        
          ye her şeyin fevkınde olduğu gibi; bu zamanda, her
        
        
          şeyden ziyade onlara ihtiyaç var. Fakat, kalbini öldürmüş,
        
        
          nefsi hevesatla şımarmış mülhitler, imandaki hakikatin
        
        
          derece-i ihtiyacını inkâr ettiklerinden, “ehl-i diyanet ve
        
        
          ehl-i ilmi sevk eden, tahrik eden, makasıd-ı dünyeviye ve
        
        
          ihtiyacatıdır” diye ittiham ediyorlar. o ittihama göre de
        
        
          pek insafsızcasına onlara ilişiyorlar. Bu bedbaht mülhit-
        
        
          leri kat’î bir surette iskât etmek, bilfiil, maddeten öyle
        
        
          fedakârlar lâzım ki, dünyanın en mühim meşgaleleri, bel-
        
        
          ki büyük zararları onların hakaik-ı imaniye ihtiyaçlarını
        
        
          susturmuyor. “Acaba öyleleri var mı?” diye hatırlarına
        
        
          geldi. “evet, vardır: İşte Isparta vilâyeti ve havalisi. İşte,
        
        
          sandıklı tarafından üç dört ay zarfında
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ’u her
        
        
          şeye tercih eden efeleri ve mücahitleri” diye dava etmiş-
        
        
          tim. İki saat sonra, hiç me’mul etmediğimiz bir tarzda,
        
        
          rahmetullah namını alan emin, iki sandıkla o davaya iki
        
        
          hüccet gösterdi.
        
        
          kardeşimiz kâtip osman’ın mektubu, ayrı ayrı çok
        
        
          meraklarıma bir merhem oldu. Cenab-ı Hak, onun gibi
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ’a binler şakirtleri o medrese-i nuranîde ye-
        
        
          tiştirsin, âmin.
        
        
          Atıf’ın da sandıklı tarafına gitmesi, muvaffakıyet ka-
        
        
          zanması, değil bizleri, melâikeleri de sevindirdi. karye-i
        
        
          İrfan namı inşaallah bir Medrese-i nuriye olur. zaten
        
        
          Atıf’taki ihlâs, öyle netice vereceğini hissediyordum.
        
        
          
            K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası
          
        
        
          
            | 329 |
          
        
        
          dolu köy.
        
        
          
            kat’î:
          
        
        
          kesin, şüpheye ve tereddü-
        
        
          de mahal bırakmayan.
        
        
          
            maddeten:
          
        
        
          madde ve cisim ola-
        
        
          rak.
        
        
          
            makasıd-ı dünyeviye:
          
        
        
          dünyevî
        
        
          maksatlar, dünyaya ait maksat
        
        
          ve gayeler.
        
        
          
            medrese-i nuranî:
          
        
        
          nurlu medre-
        
        
          se, nur saçan dershane.
        
        
          
            medrese-i nuriye:
          
        
        
          nur medrese-
        
        
          si; Risale-i Nur’ların okunduğu
        
        
          yerler.
        
        
          
            melâike:
          
        
        
          melekler.
        
        
          
            me’mul:
          
        
        
          umulan, ümit edilen,
        
        
          beklenilen.
        
        
          
            merhem:
          
        
        
          ilaç; acıyı, kederi teskin
        
        
          eden şey.
        
        
          
            meşgale:
          
        
        
          iş, uğraş, meşgul olu-
        
        
          nan şey.
        
        
          
            muvaffakıyet:
          
        
        
          başarma, başarılı
        
        
          olma.
        
        
          
            mücahit:
          
        
        
          din uğrunda ve Allah rı-
        
        
          zası için savaşan.
        
        
          
            mühim:
          
        
        
          önemli, ehemmiyetli.
        
        
          
            mülhit:
          
        
        
          İslam dininden ayrılan,
        
        
          Allah’ı inkar eden, dinsiz, imansız.
        
        
          
            nam:
          
        
        
          ad.
        
        
          
            nefis:
          
        
        
          kötü vasıfları kendisinde
        
        
          toplayan hayırlı işlerden alıkoyan
        
        
          güç.
        
        
          
            rahmetullah:
          
        
        
          Allah’ın rahmeti.
        
        
          
            Risale-i nur:
          
        
        
          Nur Risalesi, Bediüz-
        
        
          zaman Said Nursî’nin eserlerinin
        
        
          adı.
        
        
          
            sevk:
          
        
        
          yöneltme, gönderme.
        
        
          
            suret:
          
        
        
          biçim, şekil, tarz.
        
        
          
            şakirt:
          
        
        
          talebe, öğrenci.
        
        
          
            tahrik:
          
        
        
          hareket ettirme, harekete
        
        
          geçirme.
        
        
          
            tarz:
          
        
        
          biçim, şekil.
        
        
          
            vilayet:
          
        
        
          il.
        
        
          
            zarfında:
          
        
        
          süresince.
        
        
          
            ziyade:
          
        
        
          fazla, fazlasıyla.
        
        
          
            âmin:
          
        
        
          Yâ Rabbi! Öyle olsun,
        
        
          kabul eyle!” anlamında dua-
        
        
          nın sonunda söylenir.
        
        
          
            bedbaht:
          
        
        
          bahtsız, talihsiz, za-
        
        
          vallı.
        
        
          
            bilfiil:
          
        
        
          bizzat kendi çalışması
        
        
          ile, kendi yaparak.
        
        
          
            dava:
          
        
        
          iddia.
        
        
          
            derece-i ihtiyaç:
          
        
        
          ihtiyaç nis-
        
        
          peti, ihtiyaç derecesi.
        
        
          
            ehl-i diyanet:
          
        
        
          dindar kişiler.
        
        
          
            ehl-i ilim:
          
        
        
          ilim sahipleri, ilim
        
        
          adamları.
        
        
          
            fedakâr:
          
        
        
          kendini veya şahsî
        
        
          menfaatlerini hiçe sayan, fe-
        
        
          da eden.
        
        
          
            fevkinde:
          
        
        
          üstünde.
        
        
          
            hakaik-ı imaniye:
          
        
        
          imana ait
        
        
          hakikatler, imanî gerçekler.
        
        
          
            hakikat:
          
        
        
          gerçek, doğruluk;
        
        
          görülen bir şeyin aslı, esası.
        
        
          
            havali:
          
        
        
          bölge, etraf, çevre, ci-
        
        
          var.
        
        
          
            hevesat:
          
        
        
          hevesler.
        
        
          
            hüccet:
          
        
        
          delil.
        
        
          
            ihlâs:
          
        
        
          samimiyet, bir ameli
        
        
          başka bir karşılık beklemek-
        
        
          sizin, sırf Allah rızası için yap-
        
        
          ma.
        
        
          
            ihtiyacat:
          
        
        
          ihtiyaçlar, lüzumlu
        
        
          olan şeyler.
        
        
          
            iman:
          
        
        
          inanç, itikat.
        
        
          
            inkâr:
          
        
        
          reddetme, inanmama,
        
        
          kabul ve tasdik etmeme.
        
        
          
            inşaallah:
          
        
        
          ‘Allah izin verirse’
        
        
          manasında kullanılan bir dua.
        
        
          
            iskât:
          
        
        
          susturma, düşürme,
        
        
          tartışmada cevap veremeye-
        
        
          cek hale getirme.
        
        
          
            ittiham:
          
        
        
          suç altında buluın-
        
        
          ma, töhmetli olma.
        
        
          
            karye-i irfan:
          
        
        
          bilgi ve irfan