hakikî şakirtleri, hizmet-i imaniyeyi her şeyin fevkinde
        
        
          görür, kutbiyet de verilse ihlâs için hizmetkârlığı tercih
        
        
          eder, beni o davada bilfiil tasdik etmesi cihetinden, bü-
        
        
          tün kuvvetimizle bu gibi kardeşlerimizi tebrik ediyoruz.
        
        
          kardeşimiz Hasan Atıf’ın mektubundan anladık ki, ha-
        
        
          kîkaten tam çalışıyor. kendi tabiriyle,
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ’un
        
        
          mücâhitlerinin ve efelerinin kalem yadigârlarını bize he-
        
        
          diye olarak irsal ettiğine mukabil, deriz: Cenab-ı Hak,
        
        
          ebeden onlardan razı olsun. Ve daha çok manidar yaz-
        
        
          dığı cümleler içinde, bir parça ehl-i bid’aya şiddet gör-
        
        
          düm. zaman, zemin,
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ’un müsbet mesleği,
        
        
          ehl-i bid’ayla, değil fiilen belki fikren ve zihnen dahi meş-
        
        
          gul olmaya müsaade etmez. İhtiyat her vakit lâzım. o
        
        
          halis kardeşimiz, inşaallah oralarda kendi gibi çok halis
        
        
          şakirtleri yetiştirecek. Biz buradaki duamızda, Atıf’la be-
        
        
          raber oradaki bütün rüfekalarını teşrik ediyoruz. Ben biz-
        
        
          zat onlarla muhabere etmek istiyorum. Fakat madem Is-
        
        
          parta o vazifeyi daha mükemmel yapıyor, o vazifeyi on-
        
        
          lara bırakıyorum.
        
        
          Hafız Ali’nin mektubunun ahirinde, medrese-i nuriye
        
        
          kahramanlarından ve Hüsrev sisteminde Ahmed ve kar-
        
        
          deşi süleyman hakkında takdiratı, bizi mesrur eyledi. za-
        
        
          ten, o Medrese-i nuriye şakirtleri, benim nazarımda es-
        
        
          kiden beri bir gaye-i hayalim olan Medresetüzzehra’nın
        
        
          talebeleri sûretinde düşünüyordum. Ve derdim: “onlar,
        
        
          bunlar oldu; veya bunlar, onların dümdarlarıdır.”
        
        
          ì@í
        
        
          
            ahir:
          
        
        
          son.
        
        
          
            bilfiil:
          
        
        
          bizzat kendi çalışması ile,
        
        
          kendi yaparak.
        
        
          
            bizzat:
          
        
        
          kendisi, şahsen.
        
        
          
            cihet:
          
        
        
          yön.
        
        
          
            dava:
          
        
        
          takip edilen fikir, iddia.
        
        
          
            dua:
          
        
        
          Allah’a yalvarma, niyaz.
        
        
          
            dümdar:
          
        
        
          ask. ordunun arkasında-
        
        
          ki kuvvet, artçı.
        
        
          
            ebeden:
          
        
        
          ebedî ve daimî olarak.
        
        
          
            efe:
          
        
        
          yiğit, kahraman.
        
        
          
            ehl-i bid’a:
          
        
        
          bid’atçılar, doğru yol-
        
        
          dan sapıp hurafelerin peşinden
        
        
          gidenler.
        
        
          
            fiilen:
          
        
        
          fiille, davranış ve hareketle.
        
        
          
            fikren:
          
        
        
          fikir ile, düşünerek, zih-
        
        
          nen.
        
        
          
            gaye-i hayal:
          
        
        
          hayal edilen gaye,
        
        
          ideal.
        
        
          
            hakikaten:
          
        
        
          hakikat olarak, doğ-
        
        
          rusu, gerçekten.
        
        
          
            halis:
          
        
        
          samimî, her amelini yalnız
        
        
          Allah rızası için işleyen.
        
        
          
            hizmetkâr:
          
        
        
          hizmet yapan kimse,
        
        
          hizmetçi.
        
        
          
            ihlâs:
          
        
        
          samimiyet, bir ameli başka
        
        
          bir karşılık beklemeksizin, sırf Al-
        
        
          lah rızası için yapma.
        
        
          
            ihtiyat:
          
        
        
          uzak görüşlü olma, gele-
        
        
          ceği düşünerek tedbirli hareket
        
        
          etme.
        
        
          
            inşaallah:
          
        
        
          ‘Allah izin verirse’ ma-
        
        
          nasında kullanılan bir dua.
        
        
          
            irsal:
          
        
        
          göndermek gönderilmek,
        
        
          yollamak.
        
        
          
            kutbiyet:
          
        
        
          evliyalar arasında za-
        
        
          manın en büyük mürşidi olmak.
        
        
          
            madem:
          
        
        
          ...den dolayı, böyle ise.
        
        
          
            manidar:
          
        
        
          nükteli, ince mana-
        
        
          lı.
        
        
          
            medrese-i nuriye:
          
        
        
          nur med-
        
        
          resesi; Risale-i Nur’ların okun-
        
        
          duğu yerler.
        
        
          
            medresetüzzehra:
          
        
        
          Bediüzza-
        
        
          man’ın doğuda (Van) yapıl-
        
        
          masını idarecilere teklif ettiği,
        
        
          fen ilimleriyle din ilimlerinin
        
        
          birlikte okutulmasını düşün-
        
        
          düğü üniversite.
        
        
          
            meslek:
          
        
        
          gidiş, tutulan yol, sis-
        
        
          tem.
        
        
          
            mesrur:
          
        
        
          sevinçli, memnun.
        
        
          
            muhabere:
          
        
        
          haberleşme.
        
        
          
            mukabil:
          
        
        
          karşılık.
        
        
          
            mücahit:
          
        
        
          cihat eden, sava-
        
        
          şan.
        
        
          
            müsaade:
          
        
        
          izin.
        
        
          
            müspet:
          
        
        
          olumlu.
        
        
          
            nazar:
          
        
        
          bakış; düşünce, fikir.
        
        
          
            razı:
          
        
        
          rıza gösteren, hoşnut
        
        
          olan.
        
        
          
            Risale-i nur:
          
        
        
          Nur Risalesi, Be-
        
        
          diüzzaman Said Nursî’nin
        
        
          eserlerinin adı.
        
        
          
            rüfeka:
          
        
        
          arkadaşlar, refikler.
        
        
          
            suret:
          
        
        
          biçim, tarz, görünüş.
        
        
          
            şakirt:
          
        
        
          talebe, öğrenci.
        
        
          
            şiddet:
          
        
        
          sertlik, katılık, peklik.
        
        
          
            tabir:
          
        
        
          ifade, söz.
        
        
          
            takdirat:
          
        
        
          takdirler, övgüler.
        
        
          
            talebe:
          
        
        
          öğrenci.
        
        
          
            tasdik:
          
        
        
          doğrulama, onayla-
        
        
          ma.
        
        
          
            teşrik:
          
        
        
          ortak etme.
        
        
          
            vazife:
          
        
        
          görev.
        
        
          
            yadigâr:
          
        
        
          bir kimseyi veya
        
        
          olayı hatırlatan eşya veya
        
        
          kimse.
        
        
          
            zemin:
          
        
        
          yer.
        
        
          
            zihnen:
          
        
        
          zihin olarak, zihince.
        
        
          
            | 364 | K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası