miktar kadar uzak bir köyden, kitaplarımı okumak mu-
        
        
          kabiline geldi. onu da, o tevafuk hatırı için kabul ettim.
        
        
          •
        
        
          Üçüncüsü:
        
        
          Aynı günde ben, at üzerinde seyahate
        
        
          (gezmeye) giderken, arkamda bir atlı süratle geliyor. İn-
        
        
          di, ayağıma, üzengiye sarıldı. tanımadığım bir adam.
        
        
          dedim: “sen kimsin, bu kadar dostluk gösteriyor-
        
        
          sun?”
        
        
          dedi: “Ben kuzca hatibiyim.”
        
        
          Hâlbuki kastamonu’da hiç bu namda bir karye bulun-
        
        
          duğunu bilmiyordum. sonra geldim.
        
        
          İki Ispartalı asker yanıma geldiler. Birisi dedi: “Ben
        
        
          kuzca hatibinden sana mektup getirdim.”
        
        
          Bu acip tevafuk bana, bu iki ayrı ayrı vilâyette, hem
        
        
          böyle tevafuk etmeleri,
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          hizmetinde sadâkat-
        
        
          le çalışmalarına bir işarettir. Bu münasebetle sabri, kuz-
        
        
          ca hatibine, benim tarafımdan çok selâm etsin. onu, has
        
        
          talebeler içinde manevî kazançlarıma şerik ediyoruz. Hu-
        
        
          susî mektup yazmak âdetimiz olmadığından, ona ayrıca
        
        
          mektup yazamadığımızdan gücenmesin. tatlı bir tevafu-
        
        
          kun meyvesini, aynı gün daha şirin bir tarzda gördüm
        
        
          Şöyle ki:
        
        
          İki asker, kemal-i sevinçle, gayet dostâne, “sen Ispar-
        
        
          talısın, bizim hemşehrimizsin.” Ben de dedim: “Maalifti-
        
        
          har, her cihetle Ispartalıyım. Isparta taşıyla, toprağıyla
        
        
          benim nazarımda mübarektir; benim vatanımdır; ve her-
        
        
          biri yüze mukabil, yüzer ve binler hakikî kardeşlerimin
        
        
          meskat-ı re’sleridir.”
        
        
          
            acip:
          
        
        
          tuhaf, hayrette bırakan.
        
        
          
            âdet:
          
        
        
          görenek, usul, alışkan-
        
        
          lık.
        
        
          
            cihet:
          
        
        
          yön.
        
        
          
            dostâne:
          
        
        
          dostlukla, dostça.
        
        
          
            gayet:
          
        
        
          son derece.
        
        
          
            hakikî:
          
        
        
          gerçek.
        
        
          
            hatip:
          
        
        
          camide hutbe okuyan
        
        
          kimse.
        
        
          
            hemşehri:
          
        
        
          aynı şehirli, aynı
        
        
          memleketli.
        
        
          
            hususî:
          
        
        
          özel.
        
        
          
            karye:
          
        
        
          köy.
        
        
          
            kemal-i sevinç:
          
        
        
          tam bir se-
        
        
          vinç ve mutluluk.
        
        
          
            maaliftihar:
          
        
        
          iftiharla, övüne-
        
        
          rek, iftihar ederek.
        
        
          
            manevî:
          
        
        
          manaya ait, maddî
        
        
          olmayan.
        
        
          
            meskat-ı re's:
          
        
        
          bir kimsenin
        
        
          doğduğu yer.
        
        
          
            mukabil:
          
        
        
          karşılık.
        
        
          
            mübarek:
          
        
        
          feyizli, bereketli,
        
        
          kutlu.
        
        
          
            münasebet:
          
        
        
          vesile, -dan do-
        
        
          layı.
        
        
          
            nam:
          
        
        
          ad.
        
        
          
            nazar:
          
        
        
          bakış, nezdinde.
        
        
          
            Risale-i nur:
          
        
        
          Nur Risalesi, Be-
        
        
          diüzzaman Said Nursî'nin
        
        
          eserlerinin adı.
        
        
          
            sadâkat:
          
        
        
          bağlılık, doğruluk.
        
        
          
            selâm:
          
        
        
          barış, rahatlık, sela-
        
        
          met ve esenlik dileme.
        
        
          
            şerik:
          
        
        
          ortak.
        
        
          
            talebe:
          
        
        
          öğrenci.
        
        
          
            tarz:
          
        
        
          biçim, şekil.
        
        
          
            tevafuk:
          
        
        
          uyma, uygunluk,
        
        
          birbirine denk gelme.
        
        
          
            vilayet:
          
        
        
          il.
        
        
          
            | 368 | K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası