tabir ve tevile muhtaç iken, bilmeyerek resmî, zayıf ve is-
        
        
          mî bir istibdat görüp, ona karşı hücum gösteriyorlardı.
        
        
          Hâlbuki, onlara dehşet veren, çok zaman sonra gelecek
        
        
          olan istibdatların zayıf bir gölgesini asıl zannederek öyle
        
        
          davranmışlar, öyle beyan etmişler. Maksat doğru, fakat
        
        
          hedef hata.
        
        
          İşte eski said de, eski zamanda böyle acip bir istibdadı
        
        
          hissetmiş, bazı âsârında ona hücum ile beyanatı var. o
        
        
          müthiş istibdadat-ı acibeye karşı meşruta-i meşruayı bir
        
        
          vasıta-i necat görüyordu. Ve hürriyet-i şer’iye, kur’ân’ın
        
        
          ahkâmı dairesindeki meşveretle o müthiş musibeti def
        
        
          eder diye düşünüp, öylece çalışmış.
        
        
          evet, zaman gösterdi ki, hürriyetperver namını alan
        
        
          bir devletin, o istikbalde gelen istibdadın bir numunesi
        
        
          olarak, üç yüz müstebit memurlarıyla, üç yüz milyon
        
        
          Hindistan’ı, üç yüz seneden beri, üç yüz adam gibi kolay
        
        
          bağlayıp deprenmeyecek derecede istibdat altına alarak,
        
        
          eşedd-i zulmü azamî bir derecede, yani birisinin hatasıyla
        
        
          binler adamı tecziye etmek olan kanun-i müstebidâneye
        
        
          inzibat ve adalet namını vermiş, dünyayı aldatmış, ateşe
        
        
          vermiş.
        
        
          Münazarat
        
        
          namındaki eserde, bazı lâtife suretinde bazı
        
        
          kayıtlar, haşiyecikler bulunur. o eski zaman telifinde za-
        
        
          rifü’t-tab talebelerine bir mülâtefe nev’indendir. Çünkü,
        
        
          onlar o dağlarda beraberinde idiler; onlara ders suretinde
        
        
          beyan ediyormuş. Hem bu
        
        
          Münazarat
        
        
          risalesinin ruhu ve
        
        
          esası hükmünde olan hatimesindeki Medresetüzzehra ha-
        
        
          kikati ise, istikbalde çıkacak olan
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ’a bir beşik,
        
        
          
            acip:
          
        
        
          tuhaf, hayrette bırakan.
        
        
          
            ahkâm:
          
        
        
          dinî hükümler, emirler.
        
        
          
            asar:
          
        
        
          eserler.
        
        
          
            azamî:
          
        
        
          en fazla, en çok, nihayet
        
        
          derecede.
        
        
          
            beyan:
          
        
        
          açıklama, bildirme, izah.
        
        
          
            def:
          
        
        
          mani olma, kovma, ortadan
        
        
          kaldırma.
        
        
          
            dehşet:
          
        
        
          büyük tehlike karşısında
        
        
          korkma ve şaşırıp kalma.
        
        
          
            eşedd-i zulüm:
          
        
        
          zulmün en şid-
        
        
          detlisi.
        
        
          
            hakikat:
          
        
        
          gerçek, esas.
        
        
          
            haşiye:
          
        
        
          dipnot.
        
        
          
            hatime:
          
        
        
          son söz, bir eserin sonuç
        
        
          kısmı.
        
        
          
            hücum:
          
        
        
          saldırma.
        
        
          
            hükmünde:
          
        
        
          değerinde, yerinde.
        
        
          
            hürriyet-i şer’iye:
          
        
        
          şeriatın tarif
        
        
          ettiği hürriyet.
        
        
          
            hürriyetperver:
          
        
        
          hürriyet sever.
        
        
          
            inzibat:
          
        
        
          düzeni sağlama, asayişi
        
        
          yoluna koyma.
        
        
          
            ismî:
          
        
        
          isme mensup, isimle alâka-
        
        
          lı.
        
        
          
            istibdadat-ı acibe:
          
        
        
          şaşırtıcı, garip
        
        
          istibdatlar, daha önce örneği gö-
        
        
          rülmemiş bir şekildeki baskılar.
        
        
          
            istibdat:
          
        
        
          idarede görülen her tür-
        
        
          lü kanun dışı tazyik, baskı.
        
        
          
            istikbal:
          
        
        
          gelecek zaman.
        
        
          
            kanun-ı müstebidâne:
          
        
        
          baskı ve
        
        
          zorlamaya, istibdada yakışır şe-
        
        
          kildeki kanun.
        
        
          
            Kur’ân:
          
        
        
          Allah tarafından vahiy
        
        
          yoluyla Hz. Muhammed’e indiril-
        
        
          miş, semavî kitapların sonuncu-
        
        
          su.
        
        
          
            latife:
          
        
        
          güzel ve hoş nükte, şaka.
        
        
          
            maksat:
          
        
        
          kastedilen şey; gaye.
        
        
          
            medresetüzzehra:
          
        
        
          Bediüzza-
        
        
          man’ın doğuda (Van) yapıl-
        
        
          masını idarecilere teklif ettiği,
        
        
          fen ilimleriyle din ilimlerinin
        
        
          birlikte okutulmasını düşün-
        
        
          düğü üniversite.
        
        
          
            meşruta-i meşrua:
          
        
        
          şeriata
        
        
          uygun hareket eden meclis.
        
        
          
            meşveret:
          
        
        
          işlerin konuşup
        
        
          anlaşma yoluyla halledilmesi,
        
        
          bir konu hakkında çeşitli ve
        
        
          ehil şahıslardan fikir alma.
        
        
          
            musibet:
          
        
        
          felaket, bela.
        
        
          
            mülâtefe:
          
        
        
          şaka yollu takıl-
        
        
          mak, iltifatta bulunmak.
        
        
          
            müstebit:
          
        
        
          zulüm ve baskıda
        
        
          bulunan, zorba.
        
        
          
            müthiş:
          
        
        
          dehşet veren, ürkü-
        
        
          ten, dehşetli, korkunç.
        
        
          
            nam:
          
        
        
          ad.
        
        
          
            nevi:
          
        
        
          çeşit, tür.
        
        
          
            nümune:
          
        
        
          örnek.
        
        
          
            resmî:
          
        
        
          devlet adına olan.
        
        
          
            Risale-i nur:
          
        
        
          Nur Risalesi, Be-
        
        
          diüzzaman Said Nursî’nin
        
        
          eserlerinin adı.
        
        
          
            ruh:
          
        
        
          dirilik kaynağı, hayatın
        
        
          temeli ve sebebi olan manevî
        
        
          varlık.
        
        
          
            suret:
          
        
        
          biçim, şekil, tarz.
        
        
          
            tabir:
          
        
        
          yorum, yorumlama.
        
        
          
            talebe:
          
        
        
          öğrenci.
        
        
          
            tecziye:
          
        
        
          cezalandırma, ceza
        
        
          verme.
        
        
          
            telif:
          
        
        
          eser yazma.
        
        
          
            tevil:
          
        
        
          yorumlama, yorum.
        
        
          
            vasıta-i necat:
          
        
        
          kurtulma va-
        
        
          sıtası.
        
        
          
            zaif:
          
        
        
          zayıf.
        
        
          
            zaif:
          
        
        
          zayıf.
        
        
          
            zarifü’t-tab:
          
        
        
          ince, zarif yaratı-
        
        
          lışlı, zarif tabiatlı.
        
        
          
            | 94 | K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası